Mensur Akgün
Kriz hayatın hemen her alanında tanımlanması zor bir kavram. Birine göre kriz denebilecek bir olay diğerine göre siyasetin normal akışı olabilir. Biri ekonominin krizde olduğunu söylerken diğeri her şeyin yolunda gittiğini iddia edebilir. Birine göre sinir krizi diye tanımlanan bir gerginlik hali diğerine göre kaprislerin dışa vurumu olarak adlandırılabilir. Tanım zorluğunun en az olduğu alan muhtemelen sağlık. Kalp krizi geçiriyorsanız kalp krizi geçiriyorsunuzdur. Doktorlar adına miyokard enfarktüs diyebilirler ama kast ettikleri şey hayatınızı sonlandırabilecek bir krizidir.
Devletlerarası ilişkilerde aslında sağlığa benzer. Kriz sonucu savaşa, yıkıma, belki yok oluşa yol açabilecek olan duruma atıfta bulunur. Ancak her kriz savaşa yol açmadığı için tanımlanmasında, anlamlandırılmasında zorluk çekilir. Yıllardır yapılan akademik tartışmalara, yazılan yüzlerce kitaba ve binlerce makaleye rağmen krizin üstünde mutabakata varılmış bir tanımı yoktur. Yine de araştırmacılar krizlerin bakınca anlaşılabilecek ortak özelliklerini ortaya koymuştur.
Kriz dendiğinde olağanüstü bir durumun yaşandığı, devletlerin birbirini tehdit ettiği, güç kullanımına hazırlık yapıldığı, karar verme sürelerinin daraldığı anlar anlaşılır. Karar verme konumunda olanlar hareketlenir, diğer sorunlar ve konular yerine ağırlık krizi ortaya çıkartan nedene verilir. Örgüt teorisi üstüne çalışanlar, alanın uzmanlarından Ole Holsti’nin belirttiği gibi, krizler sırasında daha rasyonel kararlar verildiğini, çünkü varoluşun, temel değerlerin tehdit edildiğini söylerler.
* * *
Onlara göre krizler diğer tüm konuların arka plana itilmesine ve kararların mümkün olan en rasyonel şekilde verilmesine yol açar. Bu tür süreçlerde en çok bastıran, ağırlığını en fazla koyan, çatışmadan kaçınmayacağını en açık biçimde gösteren genellikle kazanır. Çözmek istediği sorunu uçurumun kenarına getirir, karşısındakinin de tırmanmadan zararlı çıkacağını gösterir. Bir de istediğinin savaşmak, çatışmak değil çıkarlarını korumak için uzlaşmak olduğunu ifade edebilirse krizden kazançlı çıkabileceği bir çıkış yolu bulur.
Bu yüzden de krizlerin sorunlar kadar fırsatlar yarattığı, normal şartlar altında düşünülmeyen çözüm önerilerinin ya da yöntemlerinin masaya yatırılmasına yardımcı olduğu söylenir. Yine bu yüzden kriz yönetimi diye bir alan ortaya çıkmış, krizlerin en akılcı şekilde nasıl yönetilebileceği, muhatapların hangi koşullarda ne gibi reaksiyonlar göstereceği oyun teorileriyle, psikoanalitik yöntemlerle anlaşılmaya ve anlatılmaya çalışılmıştır. Öğretide vaka analizlerinden biyografik çözümlemeye uzanan büyük bir literatür oluşmuştur.
Türkiye’nin bu literatürden ne denli faydalandığını bilmiyorum ama görebildiğim kadarıyla kriz yönetiminde kötü değiliz. Sorunları tırmandırıp uçurumun kenarında pazarlık etmeyi iyi biliyoruz. Sorunlar çözülmese, istediğimiz her şeyi elde edemesek bile genellikle kriz çıkartılan konunun başlangıç noktasıyla sonucu arasında fark bulunuyor, Türkiye istediği pek çok şeyi muhataplarına kabul ettirebiliyor. Bunun Suriye’de, Ege’de de yaşadık. Şimdi de Akdeniz’de yaşıyoruz.
Belli ki “brinkmanship” işe yarıyor. Uluslararası toplantı çağrısı karşılık bulabiliyor, üçüncü taraflar krizin daha fazla büyümesini, bölgesel nitelik kazanması önlemek için Türkiye’nin beklentilerine yakın bir şekilde müdahale ediyor. Buna askeri gücün, coğrafi konumun, siyasi açıdan kararlı duruşun ve eldeki mülteciler gibi kozların katkıda bulunduğuna şüphe yok. Ayrıca haksız olduğumuzun söylenmesinin çok zor olduğu alanlardan bahsediyoruz. Her seferinde de alternatif bir çözüm yöntemi öneriyoruz.
Fakat bunun sürdürülebilir bir siyaset yapma biçimi olmadığını görmemiz gerek. Unutmayalım ki kriz yönetimi istisnai anlar ve olaylar için kullanılması gereken bir enstrüman. Bütün sorunlarımızı krizler vasıtasıyla çözmemiz mümkün değil. Bir süre sonra muhataplar oynanan oyunu görebilir, şifrelerini çözebilir, daha da kötüsü çözdüğünü zannederek esasında kendilerinin de arzulamadığı çatışmaların çıkmasına, varmak istediğimiz hedeften uzaklaşmamıza, krizden zarar görmemize neden olabilirler.
Bizim alanın öncü ve önemli isimlerinden biri olan, olayları sayısallaştırarak anlamlandırmayı seven Quincy Wright yıllar önce yaptığı bir çalışmada krizlerin sıklığı ile savaşın çıkma ihtimali arasında korelasyon olduğunu ortaya koymuştu. Ona göre teker teker krizlerin savaş çıkartma olasılığı çok düşük olsa bile sayının artması savaşa yol açma ihtimalini matematiksel olarak yükseltmekeydi. Wright’ı kendi zamanında da sonrasında da eleştirenler çok oldu. Onun krizleri tabula rasa olarak aldığını, oysa devletlerin krizleri yönetmeyi öğrendiğini söylediler.
* * *
Fakat öğrenmenin her zaman iyi bir şey olmayabileceğini pek düşünmek istemediler. Bana öyle geliyor ki krizlerin savaşa yol açmasa bile yıpratıcı olduğunu, her tırmanmanın taraflardan bir şeyler götürdüğünü, yan zararları arttırdığını, bir sorun çözülürken, bir alandaki menfaatler korunurken diğer alanlardakilere zarar verildiğini akılda tutmakta yarar var. Etki yaratmak için üretilen sertlik en azından imajınıza zarar veriyor, aldığınız her tedbir karşı tedbirlerin alınmasına yol açıyor. Ekonominiz hırpalanıyor.
Üstelik iç politikada yarattığı fayda da sıklığıyla doğru orantılı bir erozyon yaşıyor. Şüphelerin pekişmesine, iktidara olan güvenin azalmasına neden oluyor. Dolayısıyla kriz yönetimi sağladığı tüm yarara karşın istisnai bir “diplomatik enstrüman” olarak kalmak zorunda. Önceliğimizi askeri gücümüz kadar etkimizi, dünyadaki özgül ağırlığımızı arttırmaya, başkalarının bizi dinlemelerini sağlayacak ortam ve enstrümanları yaratmaya vermeliyiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nun açılışı sırasında söyledikleri bu anlamda umut vericiydi.
Cumhurbaşkanı geçmişe kıyasla çok daha yapıcı, çok daha uzlaşmacı bir konuşma yaptı. Umarım insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi gibi alanlarda da umut verici gelişmeler yaşanır da sesimizi dünyaya bağırmadan, güç kullanma tehdidinde bulunmak zorunda kalmadan duyurmak, sorunlarımızı krizsiz yönetmek imkanına kavuşuruz. Geçtiğimiz haftayı düşündüğümüzde bunu tahayyül etmek zor ama yine de denemek gerek. İyi ve olabildiğince huzurlu bir tatil günü dileğiyle...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2025
11.05.2025
12.02.2025
29.01.2025
8.01.2025
25.12.2024
15.12.2024
27.11.2024
6.11.2024
20.10.2024