Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
‘Derin’ devlet
12.01.2013
3221

 Bugünlerde tam da, “derin devlet” kavramı üzerine çalışıyordum ki, Paris’teki vahşet tablosu ortaya çıktı.

Cinayeti işletenlerin hesabı, silahsızlanma sürecinin yaratacağı dinamiklerde, bir şekilde kendilerine engel olabileceğini düşündükleri insanları yok etmek olmalı.


Hürriyet
’ten Zeynep Gürcanlı, suikasta kurban gidenlerden Sakine Cansız’ın, WikiLeaksbelgelerinde örgütün para akışını kontrol eden önemli bir isim olarak geçtiğini yazıyordu. “Çatışmama” sürecinde, PKK’nın mali gücünün, siyasi iç dengelerinin nasıl yönlendireceği de gözden geçirilecek muhakkak.

Bu sürecin sabote edilmesi için neden Paris seçilsin? Türkiye’de gerçekleştirilecek provokatif tek bir olay sabotajın âlâsı olmaz mı?


Leyla Söylemez
 ve Fidan Doğan, belli ki, sadece yanlış zamanda yanlış yerde oldukları için öldürülmüşler. Sakine Cansız’ın da artık hayatta olmasını, birileri istememiş.

Köşe yazarlarının büyük bir kısmı, kendini dedektif gibi hissedip, komplo teorileri ortaya koyuyorlar. Kimi Fransa, kimi PKK, kimi devlet, kimi hükümet, kimi İsrail, İran, Irak diyor. Ben yazarken yoruldum; siz hayal gücünüzle kendi senaryonuzu oluşturun; çünkü hiçbir komplo teorisi, diğerinden daha az değerli değil.

Kapının şifresi meselesine neden kafa takılıyor mesela. Birçok köşe yazarlarından Başbakan’a kadar; “kapının şifresini biliyormuş, bu da katilin tanıdık biri olduğunu gösteriyor” diyenler var. Oysa şurada burada benzer şifreli kapıları olan yaşadığım evleri düşünüyorum da, bu şifrelerin öğrenilmesi öyle çok da imkânsız sayılmaz. Böyle profesyonel, soğukkanlı bir suikastı planlayana herhalde, bütün binanın ortak kullandığı şifre engel olacak değildi.


Bu suikastın, üç insanın ölümünün asıl ortaya koyduğu iki şey var; birincisi, Türkiye kamuoyunun geneli ile “barışılacak kesimin” duygularının, zihin dünyalarının birbirinden ne kadar kopuk olduğu.

Bir toplantıda, Bildiğin Gibi Değil: 90’larda Güneydoğu’da Çocuk Olmak kitabını Funda Danışman ile beraber yazan Rojin Canan Akın, bir izlenimini şöyle aktarmıştı: “Roboski’yle ilgili bir çocuk bana şunu söyledi. Ülkenin Batısından biriyle bombalamaya giden uçakları görsek, şu farklı tepkileri vereceğiz... O, ‘34 insanı öldürmeye gidiyorlar’ diyecek; ben sense ‘34 Kürdü katletmeye gidiyorlar’.” Bu sözler, “Kürtler ve diğerleri” arasında oluşan duygusal uçurumu çok güzel anlatıyordu.


Belki de, komplo teorilerinden ziyade, konuşmamız gereken, aslında bu kopukluk. Önceki gün, Türkiye’de birilerine göre, “Üç Kürt kadın kahraman katledildi”. Bazıları içinse, o da en iyi ihtimalle, “Üç kadın infaz edildi”.


Bu suikastın aslında üzerinde düşündürtmesi gereken ikinci şeyse, “bizi” birleştiren yegâne şeylerden biri; “derin devlete” olan sarsılmaz inancımız.

Türkiye, “derin devlet” olarak adlandırılan tecrübeyi yaşayan tek ülke değil dünya tarihinde.


Ama ne İtalya’da, ne Latin Amerika ülkelerinde, hatta komplo teorilerinin üzerine çok konuşulduğu Amerika’da, “derin devlet”; medya, akademik dünya gibi “entelektüel” camiadan halkın geneline,“neden-sonuç” ilişkilerinde bu kadar “derinlikli” bir rol oynayan bir kavram olarak sivrildi.

Son dönemde, Türkiye politikası ile yazılan akademik makalelerin önemli bir kısmında, “derin devlet” kavramı veya bu kavramın muadili başka bir tanımlama muhakkak kullanılıyor.

2008’de A&G Araştırma’nın yaptığı bir kamuoyu anketi, seçmenlerinin, ortalama yüzde 80’inin, “Derin devletin, Türkiye tarihindeki tüm ‘esrarengiz şiddet’ olayların sorumlusu olduğuna inandığını” ortaya koyuyor.


Oysa Zonguldak’ta babadan oğla geçen, “kömür madeninde can verme” kaderinin, “Türkiye gerçeği” olması, devlette bir “derinlik” olmadığını, olayın insana değer verilmemesi olduğunu ortaya koyuyor.

Gene, Zeynep Gürcanlı’nın Mayıs 2012 tarihli bir haberine göre, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan,(Avrupa Birliği ile) iki yıldır hiçbir başlık açmıyoruz. 33 başlıktan 13’ünü açtık. 13 başlığın bir kısmını Kıbrıslı Rumlar, bir kısmını Fransa bloke etti. Üç başlık kaldı. AB’nin politik olarak engellemediği bu üç başlığı da, ekonomik programımızı ve dünyadaki rekabet gücümüzü engelleyeceği için biz açmak istemiyoruz” demişti.

Türkiye’nin isteğiyle açılmayan başlıklar “Kamu Alımları”, “Sosyal Politikalar ve İstihdam” ve“Rekabet” idi. 19. Fasıl’daki “Sosyal Politikalar ve İstihdam” başlığı altında; iş hukuku, iş sağlığı ve güvenliği, kadın ve erkek arasında eşit muamele, ayrımcılıkla mücadele, sosyal diyalog, istihdam, sosyal içerme ve sosyal koruma, sendikal hakların AB standartları ve ilgili ILO Konvansiyonları ile uyumlu olmasının (özellikle örgütlenme, grev ve toplu sözleşme hakkı açısından) sağlanması bulunuyor.

İnsana böyle kıymet verilmeyen devlet ortamında, “derin devlet” aslında Türkiye’nin siyasi kültürü değil mi diye de sormadan edemiyor insan.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar