İsrail'in bir yandan Filistin'in topraklarında yayılmacı ve işgalci pozisyonunu sürdürürken diğer yandan askeri operasyonlarla kan dökmeye ve sivilleri öldürmeye devam etmesi, bölge halkları tarafından nefretle karşılanmaktadır. Netanyahu iktidarının sert ve acımasız yaklaşımları sebebiyle zaten sevilmeyen İsrail'in Gazze'ye saldırısı sonrasında iyice nefret duyulan bir figüre dönüşmesinin bölgedeki etkisi gözardı edilemez.

ABD'nin telkinleri ve meseleyi takdim biçimi orta yerde duran hakikati değiştirmiyor. Ne bölge ülkelerindeki yönetimler durumdan hoşnut, ne de büyük halk kitleleri… Hamas üzerinden tekrar edilen ezber veya yürütülen uluslararası propaganda gerçeği maskelemeye yetmiyor. Eskiden pek de halkın iradesine dayanmayan iktidarlar, İsrail'in zulmüne sessiz kalmak gibi bir lükse sahip olabilirdi. Ancak bugün halkının hissiyatına kulak veren hiçbir bölge ülkesi İsrail'e çanak tutan bir politika izleyemez, izlerse de ayakta kalamaz.

İslam dünyasının ve Müslümanların büyük sempatisine sahip olan Başkan Obama, Yahudi lobisinin ve İsrail yönetiminin tüm girişimlerine rağmen yeniden seçilmeyi başardı. Obama'nın Gazze saldırısına gösterdiği tepki bir anda kendisine beslenen güzel hislere karşı ters rüzgarlar estirdi. Geçenlerde bir yazımda belirttiğim gibi, seçim öncesi Obama üzerinde oluşan sempati, ABD'nin bölgedeki imajına da olumlu etki yapmış, anti-Amerikancılığın gerilemesine katkıda bulunmuştu. İsrail'in son çıkışı adeta bu muhabbete karşı bir provokasyona dönüşmüşken, ABD sözcülerinin açıklamaları da ciddi soru işaretleri oluşturmaya başladı.

Başbakan Erdoğan'ın dün grup toplantısında söylediği gibi, "Mısır halkının, Ürdün halkının, Lübnan, Türkiye, Libya, Irak, İran, Katar, Suudi Arabistan halkının hissiyatını dikkate almayanlar, kendi ezberlerini dünyaya dikte etmeye çalışanlar, beyhude uğraşırlar. .. Bölge halkı, bu samimiyetsizliği, bu keyfiliği, bu bencilliği asla ama asla unutmaz, bir yere not eder."

Mısır Cumhurbaşkanı Mursi'nin de dediği gibi 'ne ülkeler eski ülke, ne yönetimler eski yönetim'… İsrail'in bu politikalarla bölgede pervasız girişimlerini sürdürebilmesi ne mümkündür, ne de ABD'nin bölgedeki politikalarına fayda sağlar.

Tüm bölge ülkelerini kaybetme pahasına İsrail'in yanlışlarına destek vermek veya Yahudi lobisinin hatırına tüm bölge halklarının ve Müslümanların sempatisini kaybetmeyi göze almak çıkar yol değildir. Küresel ve bölgesel barış retorikleri böyle bir durumda inandırıcılığını tamamen kaybeder.

Türkiye ve Mısır, ABD ile iyi ilişkiler içinde olan, hatta müttefik pozisyonunda bulunan iki ülkedir. Bu ilişkilerin İsrail'in keyfi uygulamalarıyla ve şımarık tavırlarıyla zehirlenmesine göz yumulmamalıdır.

İslam dünyasının Obama'dan beklediği daha adil bir tavır takınarak 'fanatik taraftar' değil 'sağduyulu arabulucu' pozisyonunu üstlenmesidir.

ABD yönetiminden beklenen Ortadoğu'ya 'çıkar' odaklı bir yaklaşımla uyarılar yapması değil, 'değer' odaklı bir perspektifle gönül elini uzatmasıdır.

Başbakan Erdoğan'ın ve Obama'nın Kahire konuşmalarını Zaman'dan Kerim Balcı şu şekilde tasvir ediyor: "Dört yıl önce bu salonda yine bir hatip olan Barack Obama'nın verdiği konuşmayı hatırladım. O konuşmayı bir tablo yapmak istesem ticarete yanaşmayan Müslümanlara elini uzatmış bir Batılı tacirin halini resmederdim. Başbakan Erdoğan aynı salonda Yavuz Sultan Selim'in iki meşhur anını birleştirmiş mütevazı ama kararlı bir komutan havasındaydı: Bir taraftan Safeviler üzerine at sürerken zorluk çıkaran askerlerine "Beni seven arkamdan gelsin!" diye haykırıyor; diğer taraftan hocasının atının ayağından sıçrayarak kaftanını kirleten Mısır toprağını ölünce tabutuna konulmasını vasiyet edecek kadar kutsal ilan ediyordu".

ABD yönetimine düşen, öncelikle bölge toplumlarının psikolojisini anlamaya çalışmak olmalıdır. İsrail'in politikalarını yanlış bulan ama ABD'ye olumlu bakan tüm çevrelerin temennisi budur.

Yasin DOĞAN
Kaynak:http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YasinDogan/abd-fanatik-taraftar-degil-sagduyulu-araci-olmali/35057