Yıldıray OĞUR
14 Ağustos 2001 günü kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi, 21 yaşına bastı.
AK Parti kurulmasından sadece 15 ay sonra tek parti olarak iktidara geldi ve 20 yıldır Türkiye’yi yönetiyor.
İlk seçimlerin yapıldığı 1908’den bu yana rakipsiz 27 yıllık tek parti devrini saymazsak, Türkiye tarihinde bu kadar uzun bir iktidar tecrübesi yok.
27 yıllık tek parti dönemi de aslında 23. yılında 1946’deki hileli seçimlerle bitmişti.
Cumhuriyet Halk Partisi dışında Türkiye’yi yönetmiş partiler içerisinde varlığını 21 yıl boyunca iktidarda kalarak sürdürmüş bir parti de yok.
Şimdi bir şaka partisine dönen ANAP, tutanın elinde kalan DYP, neredeyse Beştepe’de ofis verilecek DSP ancak tabela partileri olarak yaşıyor.
AK Parti ise 21 yıl sonra her şeye rağmen, taraflı tarafsız, güvenilir güvenilmez bütün anketlerde hala birinci sırada görünüyor.
Hatta bir anketin AK Parti’yi ikinci sırada göstermesi, onun abarttığının, politize davrandığının bir delili oluyor.
10 ay kalan 2023 seçimlerinde de Türkiye’yi dünyanın en yüksek beş enflasyonundan birine ulaştırmış AK Parti hala iktidarın en güçlü alternatifi. Erdoğan hala karşısına çıkarılan bütün adaylarla başabaş yarışan, en iddialı Cumhurbaşkanı adayı.
Bu herkesin bildiği bilgileri tekrarlayarak kimsenin sinirlerini bozmaya çalışmıyorum.
Sadece karşı karşı olduğumuz çok özel tarihi durumun biricikliğini hatırlatmaya çalışıyorum.
Muhtemelen buraya kadar okumaya sabredenlerin bir kısmı bu yorumsuz gerçeklere bile öfkelenmiş, yazıyı yarıda bırakmış durumdalar.
Çünkü bunlar baş edilmesi kolay gerçekler değiller.
O yüzden bu gerçeklerden kaçmak isteyenler yıllardır kendini kandırmanın çeşitli yollarını buldu, buluyor.
Neyse ki artık AK Parti’nin bugüne kadar kazandığı bütün seçimleri hile yaparak kazandığını söyleyenlerin sayısı 2019 yerel seçimlerindeki CHP’nin başarısından sonra bir hayli azaldı.
Daha büyük bir kitle AK Parti’ye oy veren 21 milyonu aşkın insanın iktidardan bir çıkarı olduğuna, iktidar tarafından beslendiğine inanıyor.
Dünyanın hiçbir bütçesi 21 milyon insanı seçmen olarak doyurmaya yetmez.
Ama seçmenlerin destekledikleri siyasi partiden bir çıkarları olması kadar da rasyonel bir oy tercihi yok.
Tabii ki AK Parti’nin seçmenlerini din, iman vatan ve propagandayla uyuttuğunu, seçmenlerin cahil, yaşlı, saplantılı insanlar olduğunu düşünenler de çok.
70 yıldır üç kuşak her seçimde ne olursa olsun CHP’ye oy vermek pür bir rasyonalitenin sonucuymuş gibi.
Her neyse, AK Parti hala Türkiye’nin birinci partisi
Ve seçime 10 ay kala muhalefet hala bunun sebepleri üzerine serinkanlılıkla oturup düşünmüş değil.
İktidarın yarattığı atmosfer o kadar boğucu ki böyle bir serinkanlı düşünmenin de pek müşterisi yok.
Kılıçdaroğlu, Akşener, İmamoğlu gibi siyasetçilerin bu çetin soru üzerine uzun süredir düşündükleri, çözümler bulmaya çalıştıkları, buldukları çözümleri hayata geçirdikleri malum.
Davutoğlu, Babacan, Karamollaoğlu zaten sorunun cevabını iyi biliyorlar.
Ama aşağıdan gelen basınç, seçimde beliren iktidar olma ihtimali bu serinkanlı düşünme ve uygulama pratiklerini sürekli baltalıyor.
O yüzden Kılıçdaroğlu tek başına herkesle helalleşmeye çalışan biri gibi kalıyor.
Bir kitlenin sözcüsü, tarihsel bir misyonun taşıyıcısı olarak yapmıyor bunu.
Helalleşme dedikçe kitlesinin yüzü düşüyor, muhalif gazeteciler “ne yanlış yaptık ki helalleşiyorsun” diye sitem ediyor.
Çünkü bir adım geri atarak neden 21 yıl sonra ve bunca ekonomik sıkıntıya rağmen AK Parti neden hala birinci parti ve hala iktidarın en güçlü adayı sorusuyla yüzleşmek kolay değil.
Bu hayatta doğruluğundan şüphe etmedikleri, anne ve babalarının, bütün çevrelerinin hayatlarını üzerine kurdukları bazı siyasi, tarihi, toplumsal inançların sorgulanması demek.
En baştan şunu kabul etmek demek:
Cumhuriyet birbirine vatandaşlık bağlarıyla bağlı bir toplum yaratamadı.
Böyle bir siyasi, hukuki ve toplumsal modern vasat oluşmadı.
Cumhuriyetin kurucu değerleri hiçbir zaman herkesin kurucu değerleri olmadı, tam aksine kurucu değerlerin önemli bir kısmı toplumu bölen, çeşitli kesimleri dışlayan değerler oldu ve siyasi fay hatları bu zorlamalar üzerine kuruldu.
Devlet kapsayıcı olamadı, demokrasi tecrübemiz demokratik bir toplum yaratamadı. Partiler premodern paylaşım kavgasının ve kimlik mücadelelerinin, devleti ele geçirmenin araçları oldu ama modern siyasi partiler olamadılar.
Cumhuriyetçi yurttaşlık, demokratik vatandaşlık, modern anayasal vatandaşlıktan hiçbiri olmayınca da geriye geleneksel toplumsal bağlarla birbirine bağlı, cemaatlere bölünmüş bir toplum kaldı.
Hala toplumu toplum yapan değerler din, milliyet, hemşerilik, aile bağları gibi kadim ve geleneksel bağlar.
Günün sonunda elimizde din etrafında birleşenler, vatan-millet etrafında birleşenler, Atatürk’ün etrafında birleşenler, Kürtlük etrafında birleşenlerin partileri var.
AK Parti, uzun yıllar bu geleneksel bağları aşabilen bir parti oldu.
21 yıl önce işe başlarken söylenen “milli görüş gömleğini çıkardık” sözü hala Türkiye’de geçmişiyle hesaplaşma ve onu aşma adına söylenmiş en cesur sözlerden biri.
İktidar yılları boyunca “açılım” diye adlandırılan adımların amacı da farklı kesimlere açılmak ve onları kapsamaktı.
Kürt açılımı, başarısız da olsa denenen Alevi açılımı, Roman açılımı, Gayri-müslim vakıflara mallarının iadesi, Dersim Katliamı özrü, Ermenistan açılımı, 1915 için taziye bugün bile Türkiye’de muhalefet partilerinin cesaret edemeyeceği açılımlardı.
Parti kadroları, medyası bu açılımlara uygun olarak farklı kesimlerden insanlara açıldı.
Türkiye’nin 2013 yılında kurulan Akil İnsanlar Heyeti’nin kompozisyonundaki çeşitliliği tekrar bir arada görmesi uzun yıllar alabilir.
Bu kapsayıcı politikalar ve açılımlar sayesinde AK Parti 2015 yılına kadar tek başına yüzde 50lere ulaşabilen bir parti oldu.
Sonrası malum.
AK Parti, büyük kırılmaların da etkisiyle kapsayıcılık yetisini kaybetti ve kendi sularına, kalesine doğru çekildi.
Ama çekildiği kale hala Türkiye’deki en fazla insanı kesen, en büyük küme yani dindarlık.
Bugün hala AK Parti’nin birinci parti olmasının sebebi dinin en kapsayıcı birleştirici güç olması.
Bu belki artık yüzde 50’ye yetmiyor ama partiyi yüzde 30’ların üzerinde tutuyor.
15 Temmuz itibarıyla İslamcılığın gerilemesi, ideolojik kimliklerin çökmesiyle açılan alanda milliyetçiliğin bu kadar rağbet bulmasının sebebi de bu.
Çünkü millet bağı dinden sonra en kapsayıcı, en çok kişiyi kesen bağ.
Anlaşılması basit, sorumluğu olmayan garantili bir bağ.
O yüzden Türkiye siyasi tarihinde ilk kez milliyetçi partiler hem iktidar cephesinde hem de muhalefet cephesinde yüzde 20’lerin üzerine çıkmış durumda. Hala daha bu pastadan pay alabilmek için yeni partiler kuruluyor, milliyetçilik gençler arasında yayılıyor.
HDP de aynı millet bağı üzerine kurulmuş bir parti.
Ve tabii Atatürk, laiklik ve Alevilik kimlikleri etrafında kümelenmiş kesimler ve onları temsil eden CHP.
Fakat bu geleneksel bağların hiçbiri bir partiyi yüzde 50’nin üzerine çıkarmaya yetmiyor.
Hiçbiri toplumun en az yarısını kapsamıyor.
Ne dindarlık ne cumhuriyetin kurucu değerleri ne de milliyetçilik bu toplumu birleştiremedi, modern bir toplum yapamadı, yapamıyor, yapamayacak.
Hala birleştirici, merkezi değerler olarak cumhuriyetin kurucu değerleri ya da milliyetçiliği önerenler, AK Parti iktidarının tahribatını entelektüel olarak fırsata çevirmeye çalışanlar en fazla kendi dar cemaatlerinin alkışlarıyla, aile büyüklerinden aldıkları aferinlerle idare edecekler.
Yüzde 50’yi geçmenin tek yolu açık; kapsayıcılık.
Farklı gruplara bir gelecek güvencesi ve ortak yaşam vizyonu vermek, kendi mutlak hakikatlerini esnetmek, taviz vermek, kapı açmak ve böylece modern bir demokratik toplumsal bağ inşa etmeye çalışmak.
Muhalefet liderleri bunun nihayet farkına vardılar ve son üç yıldır önemli adımlar atıyorlar. Altılı Masa bunun somut bir sonucu.
Ama yılların kötü hatıraları, birikimleri öyle kolayca silinemiyor.
O yüzden seçime 10 ay kala hala tüm toplumu ikna edici kapsayıcı bir dil ve herkesin kendini huzurlu hissedeceği ortak bir gelecek vizyonu, toplumu birleştirecek ortak değerler ve güvenceler ortaya konulamadı.
Liderler düzeyinde ortaya konan kapsayıcılık toplumsallaşmadı, medyada, kanaat önderlerinde karşılık bulmadı, onlar tarafından beslenmiyor, hatta tam tersine köstekleniyor.
Kimse alışkanlıklarından ve bildiklerinden kolay kolay fedakarlık yapmak istemiyor.
Bu olmayınca da insanlar bildikleri ve kendilerini güvende hissettikleri kümeler içinde kalmaya devam ediyor.
Belirsizlik yerine, bildikleri, anlamlı oldukları yerde duruyorlar.
Öyle olunca da en büyük küme olan dindarları temsil eden AK Parti hala birinci parti kalmaya devam ediyor.
Enflasyonun yüzde 100’ü geçmesi bile bu kararı şimdilik büyük ölçekte değiştirmemiş görünüyor.
Seçim günü ve karar anı yaklaştıkça geleceğe ilişkin belirsizlik ve korkular artacak, dışarıda kapıları kendilerine açık, misafir değil evsahibi olabilecekleri daha güvenli bir ev olduğunu göremeyenler kendi yıkık dökük evlerinde oturmaya devam edecek.
Muhalif kanallardaki sinirli abilerin rövanşist yayınları, bir psikoloğun başörtülü kadınlarla ilgili toplumun bir kesiminin içinde tuttuğu duygularını faş eden sözleri, soğuk savaş yıllarındaki bütün kötülüklerin anası “komünistler” gibi bir nefret söylemine dönmeye başlamış “siyasal İslamcılar” suçlaması, sabahlamış bir piyaniste Silivri’ye otobüs kaldırtan erken iktidar özgüveni bu hissin tahrik edilmesine yetecektir.
İktidar da seçim kampanyasını bu gerçek beka kaygısı üzerine kuracaktır.
Eğer muhalefet bugün “AK Parti 21 yıl sonra neden hala birinci parti” sorusu üzerine serinkanlılıkla düşünmezse, 2023 seçimleri sonrası bu soru üzerine düşünmek için herkesin çok vakti olacak.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları










































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025