Yıldıray OĞUR

Yıldıray OĞUR
Yıldıray OĞUR
Karar gazetesi Tüm Yazıları
Edirne’de arkada yaylılar çalarken...
13.05.2024
205

1998 yılının mayıs ayı. 44 yaşındaki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, hakkında Yargıtay kararı verilmiş ve belediye başkanlığından alınmış.

28 Şubat’ın kurdurduğu hükümet Erdoğan’ı hızlıca protokol listelerinden çıkarmış.

O günlerde Kırmızı Kitap’ta irtica, PKK’dan daha tehlikeli. Refah Partisi kapatılmış bir parti.

O günlerde Erdoğan, Galatasaray’ın Avrupa maçlarından birini izlemek için başkan Faruk Süren’in davetiyle Ali Sami Yen stadına gider. Ama kapıda bir sorun çıkar. Artık protokol listesinde değildir ve kapıdaki İl Spor müdürlüğü’ne bağlı protokol müdürü onu içeri almak istemez. Ankara’dan özel talimat gelmiştir.

Faruk Süren aranır, kapıya gelir. Başkanlığı sırasında çok iyi ilişkiler kurduğu Erdoğan’ı alır, birlikte VİP tribününe giderler ve maçı oradan izlerler.

Stada Erdoğan girince bir hareketlenme olur, sonra da tezahürat başlar: Recep-Tayyip-Erdoğan…

O günler için cesurca bir tezahürattır bu.

Tıpkı geçen gün Diyarbakır stadını dolduran taraftarların attığı tezahürat gibi..

Birinci Lig’e ( yani eskinin ikinci ligine) yükselen Amedspor’un kupa törenine evsahipliği yaptı Diyarbakır stadı.

Kulüp başkanı Aziz Elaldı; şampiyonluk yolunda kendilerine destek verenlere teşekkür etmeye başladı.

Diyarbakır Ticaret Odası başkanı Mehmet Kaya, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Ekrem İmamoğlu, Tuncer Bakırhan, Özgür Özel…

Bütün isimler alkış aldı ama tribünlerden bir anda bir tezahürat yükseldi.

O kadar yüksek sesli bir tezahürattı ki başkan ne dendiğini önce anlayamadı.

Tribünler; “Selo Başkan” diye bağırıyordu.

Yani, Selo Başkan’ı unutma, ona da teşekkür et. Amedspor Başkanı, tribünlerden cesaret alarak “Kalbiyle, yüreğiyle yanımızda bulunan ve bize tebrik mesajı gönderen Selo Başkan’a da teşekkür ediyoruz” dedi.

Bu sahne aslında uzun süredir Diyarbakır’da tekrarlanıyor.

En son Newroz mitinginde yine kürsüden adı anons edilince bütün meydan “Selo Başkan” diye tezahürat etmeye başlamıştı.

Demirtaş değil, Selahattin bile değil Selo. Tıpkı Erdoğan değil, Tayyip, sonra da Reis gibi.

Turgut, Tansu, Mesut, Deniz, Bülent’e nasip olmamış, Sülo’ya biraz nasip olmuş bir samimi ilişki bu.

Doğal bir liderlik tezahürü.

Hapishanede olmak o bağları köreltmiyor hatta mağduriyet daha önce de olduğu gibi efsaneyi ve duygudaşlığı büyütüyor.

31 Mart seçimlerinde eşi Başak Demirtaş’ın adaylığının en kritik meselelerden biri haline gelmesi de bize çok doğal gelse de üzerinde oturup düşünülmesi gereken bir politik gücün, etkinin sonucu. İşte nihayet bu üzerinde pek konuşulmayan bu siyasi güç geçen hafta İstanbul’da Rawest Araştırma’nın Kürt Meselesi, Kürt siyaseti ve Demirtaş başlıklı araştırmasının sunulduğu toplantıda masanın üzerine kondu.

Böyle bir araştırmanın bırakın hapiste, dışarıdaki liderler için bile yapılması zaten çok şey anlatıyor.

Taksim’deki bir oteldeki toplantı uzun süredir gördüğüm en çok renkli ve en kalabalık toplantıydı.

Salondaki isimlere bakınca bir ara yanımdakilere “Bu insanların çoğu en son 1995’de Siyaset Meydanı’nda biraraya gelmiştir” dedim.

Kimler yoktu ki: Cengiz Çandar, Hanefi Avcı, Gülay Göktürk, Ali Bayramoğlu, Akif Beki, Ruşen Çakır, Bekir Ağırdır, eski AK Parti milletvekili Nurettin Yaşar, Vahap Çoşkun, Mehmet Kaya, Mesut Yeğen, Murat Sabuncu…

Araştırma üzerine Karar’da Akif Beki zaten yazdı. Epey de konuşuldu.

Esas hararetli itirazlar Demirtaş’a karşı öfkeli, refleksif olan kesimlerden, Türklerden, AK Partililerden, milliyetçilerden gelmiyor.

Esas itirazlar Demirtaş’ın DEM Parti’den daha popüler olması, kendi başına bir varlığı olmasına yönelik yükseliyor.

Aslında herkesin bildiği, tespit etmek için araştırma yapmaya bile gerek olmayan, çıplak gözle görülebilen tespitler bunlar.

Ama yüksek sesle ve bir arştırmanın sonucu olarak söylendiğinde artık bir kamusal bilgi haline geliyor. Bu yüksek sesle ifade de kol kırılır yen içinde kalırı bitiriyor.

Nasıl hayat, sosyal değişim Erdoğan’ı Erbakan’ın ve Milli Görüş’ün karşısına çıkardı, yine sosyal değişim, zaman, siyaset de Demirtaş’ı mevcut Kürt siyasetinin, PKK çizgisinin karşısına çıkaracak.

Çünkü PKK, kendi doğrularından memnun ve onları değiştirmeye gerek duymayan, kendi yöntemleriyle meseleler, çözmek isteyen, ona göre de bir siyaset dizayn eden bir örgüt.

O siyasette de parlayan bir sivil siyasetçiye hiç yer olmadı. 90’lardan beri olmadı. En parlayanı Leyla Zana’ydı, o da 10 yıldır köyünde yaşıyor.

Demirtaş da bir ara fazla parlamış ve siyaseti bırakıp eşofmanlarıyla dağ bayır dolaşırken röportajlar vermişti.

Ama genç ve tekrar parladı ve bu kez o parlaklığın etkisi sürüyor.

Hapiste olmak da bunu değiştirmiyor.

Peki Demirtaş tarihin kendisini taşıdığı o karşılaşma anına hazır mı?

Tabii ki değil. Karşılaşmadan bu meseleyi çözmek istiyor, çatışma istemiyor, o yüzden sık sık bağlılığını gösteriyor ve bildiriyor.

Ama liderlik de bu ilgiyi haketmekle, onun gereğini yapmakla yani biraz cesaretle oluyor.

Hapishanede tecrid edilmiş bir genç siyasetçiden beklenmesi haksızlık olan yükler bunlar.

O yüzden Demirtaş da şimdilik müzikle ve edebiyatla ilgileniyor. Avukatlarının söylediğine göre 12. Müzik aletine başlamış.

Ona bir keman almışlar. Keman çalmak çok zordur, çalmayı bırakın pek çok kişi ses bile çıkaramadan bırakır.

Ama galiba Edirne’de, Pınarhisar’a birkaç kilometre mesafedeki hapishanede sekiz yıldır yatan Demirtaş onu da halledecek.

Vakti var, zaman onun hem aleyhine hem lehine işliyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar