Yıldıray OĞUR
İzmir her zaman önemli bir liman şehriydi.
Dünyadaki iyi ve kötü tüm değişimlerinden etkilenmeye ve yeni fikirlere de açıktı.
1930’da Serbest Fırka’nın en büyük rağbeti, 1929 Krizi’nden etkilenmiş İzmir’de görmesi tesadüf değildi.
Yüzyıllardır gelmesi kolay şehirlerden biri olarak kozmopolitti. Yerli-göçmen, çalışan/patron, zengin/fakir çelişkisi de bu yüzden hep canlıydı.
İzmir Limanı’nda çalışan hamallar 1620 yılında bile Venedikli tüccarlara karşı greve gitmişlerdi.
“… her zaman aldıkları ücretin üç katını talep etmekle kalmadılar, Venediklilerin daha ucuza çalışabilecek (ya da daha umutsuz) hamalları tutmalarını önlemek için birleştiler. Diğer bir deyişle işi durdurup grev kırıcılara karşı direndiler. Daha ayrıcalıklı konumdaki yeniçerileri taklit edip protestoya kalkışan hamallar, Venedik ticaretini felce uğratabileceklerini anlamışlardı… Yabancılar bu amele hareketini bastırmak için İstanbul’a zayıf bir protesto çekmekten başka bir şey yapamayacaklardı.”
(Daniel Goffman’ın “İzmir ve Levanten Dünya 1550–1650” kitabından aktaran; Engin Berber, “Domino etkisi yapan bir emekçi eylemi: İzmir Liman işçileri grevi (1913)”, 2010)
Esas modern anlamda ve adına Fransızca’dan alınarak “grev” denen büyük kitlesel eylemler ise 1908 Devrimi’nden sonra yaşandı.
Hürriyet’in İlanı’nın yarattığı özgürlük ortamında, rahatlayan sendikal hareketlerin örgütlemesi ve o sırada artan yüzde 40’lara dayanan enflasyonun da etkisiyle, ülkenin her yerinde tütün, vapur, tren işçileri ücretleri için grevlere gitmeye başladı.
30 Temmuz 1908 ile 20 Aralık 1908 arasında 119 grev yaşandı.
En şiddetlilerinden biri yine İzmir’deydi.
İzmir demiryollarında 26 Eylül’de başlayan grev sert geçti. Greve gidenlerle, grev kırıcılar arasındaki kavga bahanesiyle kolluk güçleri greve müdahale etti, çok sayıda işçi tutuklandı.
Tutuklu arkadaşlarının bırakılması için yeniden eyleme giden işçilerle kolluk arasında çıkan kavgada bir işçi öldürüldü.
Olaylar daha da büyüdü, “işçiler telgraf hatlarını kesti, grev kırıcıları fabrikalara kilitlediler, patronların depolarını yakmaya başladılar. İttihatçıların patronlarla işçiler arasında aracı olma çabaları, işçilerce sertçe reddedildi. İzmir’deki askeri kuvvetler, ayaklanmış işçileri kontrol altına almayı başaramıyordu. İzmir’de ancak 7 Ekim’de, İstanbul’dan gönderilen birliklerin şehri bilfiil işgal etmesiyle düzen yeniden hüküm sürmeye başlayacaktı.” (Hasan Doğan, Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Grev Hakkı ve Ta’tîl-i Eşgâl Kanunu, Belleten, 2018)
İzmir’deki grevin askerle bastırılmasından bir gün sonra 8 Ekim’de ilk grev kanunu olan
“Ta’tîl-i Eşgâl Cemiyetleri Hakkında Kânûn-ı Muvakkat” adlı bir geçici kanun kabul edildi.
Kanunla “demiryolu, tramvay, liman ve umûr-ı tenvîriyye (aydınlatma)” işletmelerinde grevler izne bağlı hale getirildi, mevcut sendikalar kaldırıldı.
Ateşini söndürmek için çıkarılan bu geçici kanundan sonra 1909’da Meclis-i Mebusan’da Ta’tîl-i Eşgâl Kanunu geçti. İşçiler ile işletmeler arasındaki sorunlar bir usule bağlandı, grev hakkı tanındı ama kamu yararına hizmet yapan kurum ve kuruluşlarda sendika kurulması yasaklandı.
O yıllarda kamu hizmetlerini veren şirketlerin pek çoğu yabancılara aitti, sendikaların ise çoğu Ermeni, Rum, Sırp sosyalistlerin kontrolündeydi.
Grevin bir hak olarak tanınmasıyla birlikte gidilen en büyük grevlerden biri yine 1913 yılında İzmir’de yaşandı.
İzmir Limanı’nda çalışan hamal, mavnacı ve sandalcılar ücretlerin artması için greve gitmişti.
Grev tam da üzüm ve incirin limana aktığı mevsimde oldu. İttihatçıların muhalifleriyle ilgili tetikte olduğu zamanlardı.
(Bundan sonraki alıntıları Engin Berber’in “Domino etkisi yapan bir emekçi eylemi: İzmir Liman işçileri grevi (1913)” adlı çalışmasından aktarıyorum. Bu greve, son İzmir greviyle ilgili yaptığı paylaşımlarla ilgimi çeken @xilouris efe oldu.)
O dönemin gazeteleri halka yeni bir kavram olan grevi anlatıyorlardı:
“Memleketimizde ilan-ı meşrutiyetle (meşrutiyetin ilanıyla) beraber işitilmeye ve tatbik edilmeye başlayan kelimelerden biri de grevdir. Grev malum olduğu üzere say ve amel (emek ve iş) sahiplerinin yani ‘amele’ namıyla yad edilen (anılan) işçilerin mensup oldukları müesseselere ve sermayedarana (sermaye sahiplerine) karşı bil-zaruri istimal ettikleri (gereklilikten kullandıkları) tatil-i eşgal (grev) manasına tercüme ettikleri bir silahtır…”
İzmir’de 1896’dan beri yayınlanan Ahenk gazetesi greve giden ameleleri haklı bulmuştu:
“İşte grevin sebebi: Açlık! Ve bu sebep karşısında eğilmek ve grevciler tarafında kalmak, vicdan ve izan (akıl) sahipleri için bir borçtur. Biz de böyle yapıyoruz. Hatta biraz ileri giderek grevcilere metanet (dayanıklılık) ve sebat (kararlılık) tavsiye ediyor, acenteleri de kendi menfaatleri icabı olarak bunlarla anlaşmaya davet ediyoruz. Matbaamıza gelen murahhas heyetin teminlerine (verdiği garantilere) göre, bu grev tamamıyla sakıt ve rakd (sessiz sedasız) olacaktır. Ne gürültü, ne patırtı! Esasen meselenin halka aidiyeti yok. Acentelere karşıdır. Grevciler şimdilik yevmiyelerinin tezyidini (artırılmasını), hiç olmazsa sekiz franga iblağını (çıkarılmasını) istiyorlar. Bu talep haklıdır. Binaenaleyh işe karışmak için kendilerinde bir hak ve vazife göreceklerin, bu talebin isafı sebeplerine (yerine getirilmesi gereğine) tevessül eylemeleri (inanmaları) lazım gelecektir. Ağlamayan çocuğa meme verilmediği eski bir hakikattir. Bilhassa en bariz hakları verilmediği, belki alındığı bu asırda mavnacılar ve vapur amelelerinin bu teşebbüslerini muvaffakiyet temennileriyle (başarı dilekleriyle) alkışlamak bizim için bir borçtur.”
Enflasyonun yüzde 40’lara kadar çıktığı zamanlardı.
Ve Ermeni ve Türklerden oluşan limandaki hamalların grevine karşı kimse işçilerin istedikleri parayı çok bulmamış, olayı Ermeniliğe de bağlamamıştı:
“..(vapur) acentelerine karşı grev ilan eden şehrimiz amelesi bu hareketleriyle ne kanuna, ne asayişe muhalif (aykırı) bir vaziyette bulunmamışlar, bilakis kanunen ve vicdanen, iktisaden meşru olan haklarını istimal eylemişlerdir (kullanmışlardır). Hatta temin olunduğuna (anlaşıldığına) göre zavallılar, bu hususta büyük bir sabır ve tahammül bile göstermişler. Şehrimizde her şeyin fiyatı günden güne süratle yükseldiği, hele hane icarları (kiraları) şimdiye kadar emsali görülmemiş derecede terfi ettiği, böylelikle fevkalade müzayaka (darlık) içinde kaldıkları, ücretleri artırılmadığı halde, bunlar yine acentelerine karşı en ufak bir harekette bile bulunmamışlardır. Fakat son zamanlarda artık gayet çaresiz kaldıkları için bu surette harekete ıztırar (mecburiyet) his eylemişlerdir ki, bunda yerden göğe kadar hakları da vardır… Amelenin sırtından binlerce milyarlarca para kazanan müesseseler, şirketler yalnız kendi entrikalarını, menfaatlerini değil biraz da amelenin haklarını gözetmeli, bu husustaki mecburiyetlerini her daim nazar-ı itibar (dikkate) ve insafa almalı, böylelikle işçilerle iş sahipleri arasında meşru bir muvazene (denge) hasıl etmelidirler. Bunun için biz liman amelesinin bu sefer ki tatil-i eşgallerinde haklı olduklarına hükmetmekte vicdani bir mecburiyet his ediyoruz.”
İşçiler amaçlarına ulaştılar ve istedikleri zammı aldılar.
Grev hakkının ömrü ise uzun olmadı.
1925’te Takrir-i Sükun Kanunu ile bütün diğer parti ve örgütler gibi işçi örgütlenmeleri kapatıldı.
1936’ya kadar 1909’da çıkarılan Ta’tîl-i Eşgâl Kanunu geçerliydi yani grev hakkı kanunen vardı.
Ama 1936’da çıkarılan İş Kanunu ile grev, Türkiye’de yasaklandı.
Yasaklarda komünizm korkusu esastı. “Sınıf esasına dayalı cemiyet kurmak” 1946’da çıkarılan Cemiyetler Kanunu’na kadar yasak kaldı.
1908 Meşrutiyeti ile gelen grev hakkını Cumhuriyet ise ancak 40 yıl sonra 1963’de çıkarılan Sendikalar Kanunu’yla verdi.
24 Temmuz’da çıkarılan kanununun yıl dönümünü devlet uzun yıllar 1 Mayıs’ın yerine bayram olarak kutlatmaya çalıştı. 1976’ya kadar bu dayatmalar sürdü.
Bu sırada İzmir’in demografisi yine değişmişti.
Hamallık yapan, sendikacılık işlerine bakan Ermeniler, Rumlar gitmiş yerlerine Selanikliler, Giritliler gelmişti.
Sonra Manisalılar, Erzurumlular, Karslılar, Mardinliler geldiler.
Herkes birbirinden etkilendi.
1950’lerde Girit göçmenlerinden midye doldurmayı öğrenen Mardinliler, ilk defa gördükleri midyenin ustası oldular.
Dersimlilerin gelişi ise şehrin Tunceli olmasından sonra başladı.
Resmi kayıtlara göre 1938 Dersim Katliamı’nın ardından şehirden 12 bin kişi Batı illerinde doğru zorunlu iskana tabi tutulmuştu.
Onlardan biri Cemal Süreyya’ydı.
1938’de 6-7 yaşında olan Cemal Süreya ve ailesi Bilecik’e sürgün edilmişti.
Cemal Süreya eşi Zuhal Tekkanat’a yazdığı mektuplardan birinde bu sürgünü anlatmıştı:
“Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler…Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü…Küçükken, altı yedi yaşımda doğduğum yerlerden, evimizden, bahçemizden koparılmıştım. Ardından aileme felaketler gelmişti. Annem ölmüş (hemen ölmüş), babam sonsuz yoksul düşmüştü... Bunlar yer etmiş bende. Bir yerde sanatçı duyarlılığını etkilemiş demek. Silinmezler.”
5 binin üzerinde Dersimli doğrudan Ege illerine yerleştirildi.
511 Dersimli ise İzmir ve ilçelerinde zorunlu iskana tabi tutuldu.
“Tuncelilerin” ve “Mardinlilerin” İzmir’e geliş hikayesi böyle başlıyor.
80’ler ve 90’larda terör olayları ve köy boşaltmalarla bu sayılar arttı.
Halen İzmir’de 150 bin Mardinli, 60 bin Dersimli var.
İzmir Belediyesi’nde ise Tunceli doğumluların oranı yüzde 1,38, Mardin doğumluların 2,20.
Kimsenin çalışmadığı belediyenin ağır işlerinde çalışırken, enflasyonun yüzde 40larda olduğu bir dönemde maaşlarına zam istemeleri yeniden ırkçılığı, sınıfsal elitizmi hortlattı.
Normal şartlar altındaki hamasi solculuk, bir liberal demokrat için bile vazgeçilmez bir hak olan grev hakkı ile test oldu, bazı aslan sosyal demokratların içinden ırkçı ve patroncu çakallıklar çıktı.
1913’deki greve devrin gazetelerinin gösterdiği sempati, 2025 yılındaki grevden esirgendi.
Toplumlar hep ileriye gitmiyor, İzmirlilerin çoğunun iman ettiği o ilerlemeci tarih görüşünün doğru olmadığını İzmir göstermiş oldu.
Uzun süredir ulusalcılarla dava arkadaşlığı yapan, Kemalizme ehveni şer diye bakmaktan Atatürkçüler haklıymış mertebesine hızla geçiş yapmış, demokrasi mücadelesi verirken az ötelerinde atılan ırkçı sloganları gençlerin heyecanına verip görmezden gelen bazı gerçek solcular için ibretlik bir olay yaşandı.
İbret alınırsa diğer benzer tarihler gibi tekerrür etmeyebilir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025