Yıldıray OĞUR
“Kanunlarla sosisler birbirine benzerler, yapılırken görmemek en iyisidir” demişti Bismarck. Aynısı barış süreçleri için de söylenebilir. Ve biz son beş yıldır o sosisin yapımını neredeyse canlı canlı izledik.
1993, 1998 çözüm girişimlerinden sonra AK Parti iktidarları üç kez PKK meselesini çözmek için masaya oturdu. 2005’te Erdoğan’ın Diyarbakır konuşmasıyla başlayan MİT’in PKK ile temasları, 2009’daki Demokratik Açılım ve ardından Habur’la sonuçlandı.
Sınırda özel mahkeme kurulmasına rağmen, içeri giren PKK’lıların üniforma çıkarmama ısrarları, karşılama törenleriyle Batı’da ortaya çıkan negatif havayla bir çuval incir berbat oldu. Ardından yaşanan Reşadiye Baskını’na rağmen görüşmelerin yeniden başladığını ise internete sızdırılan ses kaydından duyduk.
O ses kaydını kim buldu, internete sızdırdı kısmı hakkında tahminler var ama kesin bilinen bu ses kaydının ilk önce PKK’ya ait bir haber ajansı tarafından deşifre etme heyecanıyla haber yapıldığıydı.
Bütün bu tecrübelere, sızdırmalara, yan çizmelere rağmen aynı iktidar 2011 seçimleri öncesinde de Öcalan’ın “Barış konseyinde” anlaştık diye duyurduğu yeni bir girişim başlattı. Leyla Zana’nın Hürriyet’e “Bu işi Erdoğan çözer” dediği o girişim de seçimlerden bir ay sonra PKK’nın Silvan Baskını ve birkaç saat sonra Diyarbakır’da özerklik ilan etmesiyle bitti. PKK, Suriye krizini fırsata çevirmek için Devrimci Halk Savaşı ilan etti. 2011-2013 arasındaki iki yılda PKK’nın saldırılarında 280 asker ve polis, 100 sivil vatandaş hayatını kaybederken, Uluslararası Kriz Grubu’nun raporlarına göre 1000’in üzerinde de PKK’lı öldü.
Devrimci Halk Savaşı’na yine halk katılmadı, PKK’nın final yılı ilan ettiği bir yıl daha bir fantezi uğruna yüzlerce insanın ölümüyle sonuçlandı.
İşte son çözüm süreci; bütün bu ağır bilançoya, önceki iki denemede PKK’nın yan çizmelerine, dünyadaki benzer görüşmelerde daha önce bir kez Tamil Kaplanlarının yaptığını yapıp görüşmelerin içeriğini sızdırmalarına rağmen başlatıldı.
Toplum hazırlandı, herkes heyecanlandı. Öcalan silahlı dönemin bittiğini ilan etti, PKK Kandil’de basın toplantısı düzenleyip çekilme takvimini açıkladı. Başbakan çekilme sırasında PKK’lılara dokunulmayacağı garantisini verdi.
(Kronolojiyi yeniden hatırlamak isteyenler için http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/587467.aspx)
Peki PKK ne yaptı? Gezi sonrası karakol inşaatları diyerek çekilmeyi durdurdu. Çözüm sürecini “bitti, biter” diye tehdit ederek geçirdi. İmralı’da yapılan ilk görüşmeyi sızdırdı. (Bknz. Milliyet’teki İmralı Notları)
Yetmedi, en son görüşme notlarından kitap dahi çıkardılar.
Kitabın otantikliği şüpheli. Ama şu kısmı muhatap hakkında çok şey anlatıyor. Ağustos 2013 tarih. Çözüm sürecinin çok erken vakitleri. İmralı’daki görüşmede Selahattin Demirtaş, Öcalan’a anlatıyor:
“Demirtaş: Kandil’deki arkadaşlar işlerin bu tarzda yürümesinin imkânı olmadığını herhangi bir adım atılmadığını, üslubun bile değişmediğini, yol haritasının ortaya çıkmadığını, tek bir somut belge ve tutanağın olmadığını, bu nedenle zorlandıklarını belirtiyorlar. Zihniyetin değişmediğini dostların bile
'Siz bu kadar riski nasıl aldınız' diye hayretle yaklaştıklarını belirtiyorlar. Önderliğimizin belirlediği 1 Eylül tarihinin kendileri açısından şantaj olmadığını, ciddi olduğunu herkesin bilmesi gerektiğini iletiyorlar...
Öcalan: (Gülerek) Tamam, konuşacağız bunları...”
Bütün bu isteksizliğe rağmen, hükümet yasalar çıkararak, paketler açıklayarak, Akil İnsan heyetleri oluşturarak çözümün peşini bırakmadı. HDP’nin PKK’nın partisi olduğunu görmezden geldi, ona siyaset yapacak büyük bir alan açtı, KCK davalarında tutuklu isimleri serbest bıraktı, Kürt siyasetçilerin meşruiyetinin güçlenmesine yardım etti.
Öcalan’ın silah bırakma, silahlı mücadele döneminin bittiği mesajlarına rağmen PKK ise çözüm sürecine karşı hep isteksizdi, halkı Rojava üzerinden mobilize etmeye, AK Parti ve Erdoğan’a karşı kışkırtmaya devam etti. Sonunda 6-8 Ekim olayları oldu.
Buna rağmen Başbakan Akil İnsanları topladı, çözüm sürecinde yeniden gaza basıldı, Dolmabahçe’ye kadar giden adımlar atıldı. Toplum atılan adımları sonu hayır ve barış olduğu için destekledi, en azından görmezden geldi.
Ama Dolmabahçe gibi Türkiye’de halkın çoğuna fazla gelecek bir adımı bile hemen ertesinde Demirtaş ve Kandil’dekiler boşa çıkaran açıklamalar yaptılar.
Sonra tümüyle Erdoğan karşıtlığı üzerine yürütülen seçimler. Seçimlerden sonra “Barajlar” bahanesiyle bitirilen ateşkes, zaten kendilerinin yönettiği yerlerde özyönetim ilanları, özsavunma adı altında hendekler kazıp, milislerle başlatılan şehir savaşları...
400’e yakın asker ve polisin şehit edilmesi, çatışmalar arasında kalan onlarca sivilin ölmesi, 400 bin insanın göç etmesi, eline silah verilip milis yapılmış bini geçen sayıda gencin ölümüne sebep olmak yetmezmiş gibi bir de üstüne Ankara’nın ortasında canlı bombayla evine gitmeye çalışan, otobüs bekleyen insanlara yönelik iki katliam...
Manzara böyle.
Ve şimdi bütün bunlardan sonra PKK, aracılar, siyasetçiler üzerinden tekrar masaya dönmek istediğini söylüyor. Avrupa’daki liderlerden biri PKK’ya silah bırak çağrısı yapan ABD’den bunun için ricacı oldu.
Başbakan PKK’nın silah bırakıp Türkiye’den çekileceğini açıkladığı “2013 Mayısındayız biz hâlâ” dedi. PKK’nın ateşkesi bitirip cinayetlere başlamasından sonra bile “Çözüm sürecini buzdolabına kaldırdık” diyen Cumhurbaşkanı, konuşulacak bir şey olmadığını sert sözlerle anlattı.
Peki şimdi ne yapılacak?
Önce “zaten hep böyle oldu olur, 2013’ten de önce çok sayıda insan ölmüştü ama çözüm masası kuruldu yine” diyenler, son çözüm sürecinin herkesin gözü önünde olduğunu, sosis yapılırken herkesin izlediğini unutuyor. Ayrıca günün sonunda bunca külfete rağmen kimsenin midesine de sosis gitmedi ve ortada büyük hayal kırıklığı, öfke ve güvensizlik var. 2013 Mayıs’ından en büyük farkımız bu.
Atılan onca adıma rağmen, onca İmralı görüşmesine, Öcalan’ın çağrılarına rağmen PKK’nın kendi kitlesine bile anlatamadığı sebepler yüzünden tekrar silaha başvurduğunu, şehirleri terörize ettiğini, insanları yataklarında, kalleşçe tuzaklarda, şehirlerin ortasında bomba yüklü araçlarla katlettiğini herkes gördü. Çözüm süreci için oluşan toplumsal destek artık yok. Hiçbir iktidar buna rağmen artık bir adım atamaz.
Ayrıca 3 yıllık ateşkese, barış için alınan mesafeye rağmen, siyaset alanı bu kadar açıkken, HDP mecliste bu kadar güçlüyken, HDP/DBP’nin elinde bunca belediye varken özyönetim-özsavunma fantezileri için insanları öldüren, ölüme gönderen, 400 bin Kürt'ü evinden eden, canlı bombalarla katliamlar yapan bir örgütle hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam etmenin ahlaken de siyaseten de savunulması mümkün değil. Ayrıca bu canice şımarıklığın ödüllendirilmesinin ilerideki bir olası çözüme ve barışa da katkısı değil ancak zararı olur. Türkler şahinleşir, Kürtler daha fazla PKK’ya rehin bırakılır.
Şimdi esas sorulara geçelim.
2005’ten bu yana her düzeyde ve her konuda görüşülen PKK’yla artık konuşulacak ne kaldı?
“Önder”liğinin bile biri Dolmabahçe Sarayı’ndan, üçü milyonluk Newroz meydanlarından olmak üzere silahlı mücadele dönemi bitti çağrılarını dikkate almayan bir terör örgütü, daha hangi görüşmeyle silah bırakmaya ve çekilmeye ikna edilebilir?
Ayrıca ikna olduğunu söylese bile son üç tecrübeden sonra kim PKK’ya inanır?
Diyelim PKK’yla tekrar masaya oturuldu. PKK, silahtan vazgeçip çekilmek için Türkiye’den ne isteyecek? Özyönetim! Bunun için zaten aylardır savaşmıyor mu? Savaşarak elde edemediğini masada mı alacak?
Peki bu talebi kimin adına yapacak? İlanları 30 kişiyle yapılmış, ilan edilen yerlerde yaşayan halkın sahip çıkacağına kaçtığı, 200 kez sahip çıkma, yürüme, toplu namaz için yapılan çağrılara PKK’nın kendi has kitlesinin bile rağbet etmediği özyönetimin Kürtlerin bir talebi olduğunu artık kim iddia edebilir?PKK’nın yüzde 90 oy aldığı ilçelerdeki Kürtleri bile ikna edemediği özyönetime devlet nasıl ikna olacak?
Soruları daha da zorlaştıralım.
PKK’nın özyönetim gibi Kürtlerin reddettiğini açıkça gösterdiği fantezileri dışında zaten kendi siyasi tercihleriyle kendini yönetme hakkına sahip Türkiye’de yaşayan Kürtler için savaşmasına gerekçe olabilecek, silah bırakmak için şart olarak gösterebileceği herhangi bir talebi kaldı mı?
PKK’nın şu anda uğruna Türkiye’de çözüm sürecini ateşe verdiği Suriye’deki kantonları dışında bir varlık sebebi, motivasyonu, talebi var mı?
İçinde Suriye geçmeyen tek cümle kurmayan PKK en son ne zaman anadilde eğitimden bahsetti? Anadilde eğitim ya da yerel iktidarları güçlendirmek için elinin altında olan belediyelerde ne yaptı?
(PKK’nın şu anda ne istediğini Rus Dışişleri Bakanlığı’na yakın bir dergiye röportaj veren Cemil Bayık’ın röportajından okuyalım:
“Suriye'deki rejimin, devletin kısa sürede yıkılacağı düşünülüyordu. Baas ya da mevcut devlet içindeki tüm kesimlerin, aktörlerin saf dışı edileceği bir Suriye düşünülüyordu. Rusya’nın alana inmesiyle birlikte; yeni kurulacak Suriye mevcut rejimin de içinde olduğu farklı kesimlerin konsensüse dayanacak yeni bir Suriye olacaktır. Bu durum, geçiş aşamasından sonra demokratik seçimlerle yeni Suriye’nin oluşması biçiminde ifade edilmektedir. Bu nedenle artık batı da, hatta Baas’a çok karşı olan Türkiye de mevcut rejimin de içinde yer alacağı bir geçiş aşamasından sonra yeni bir siyasi sistemin oluşmasını kabul etmiştir...”
“Bizim Türkiye ve Kuzey Kürdistan'daki hedeflerimiz konusunda da şunları söyleyebiliriz. Türkiye'de gelinen aşamada ilk hedef AKP iktidarını düşürmektir. Gerçekten AKP iktidarı Türkiye açısından içeride ve dışarıda çok tehlikeli hâle gelmiştir. Bu yönüyle AKP iktidarının düşürülmesini önemli görüyoruz..”)
Kendi ülkesini iktidarı için yakmış, halkını katletmiş geri kalanını mülteci yapmış Esad’la kendine bir gelecek arayabilen, ama siyasi kanadı olan partisi Meclis’te iktidar ortağı olmaya bile yaklaşmış, belediyeleri, sivil, sosyal yapıları olan Türkiye’de çözüm sürecinde onları muhatap almış ilk hükümeti devirmeyi kendine amaç olarak edinmiş bir örgütle kim ne konuşabilir? Birinci amaç olarak devirmek istediğini söylediği hükümet ne konuşabilir? İstifa şartlarını mı?
Bu PKK’nın artık muhatabı Türkiye ve Türkiye Kürtleri midir yoksa uğruna Türkiye’deki Kürtlerin kazanımlarını ateşe verdiği Suriye rejimi mi? PKK artık bir Türkiye örgütü müdür yoksa Suriye örgütü mü?
Peki buradan nasıl çıkılacak?
Bu sorunun cevabını en iyi PKK biliyor. Bizzat yaşadığı iki tecrübede saklı cevap çünkü.
PKK, 10 yıl süren müzakerelere, Türkiye’de siyasi mücadelenin önünün açılmasına, Kürtlerin elde ettiği onca kazanıma rağmen, liderinin çağrı yapmasını bile takmayarak Türkiye’de silahtan vazgeçmedi. Ama 2011 yılında yakaladığı PKK’lıları idam eden, hiçbir siyasi mücadele imkânı olmayan İran’da hiçbir şey talep etmeden, neredeyse masaya bile oturmadan silahlı mücadeleyi bitirip, PJAK militanlarını İran’dan geri çekti.
Çünkü İran ordusu karşısında silahla yol alamayacağını gördü. Müzakereyle silahı bırakmaya ikna olmayan örgüt, güçle, silahla buna ikna edildi.
Türkiye de PKK’yı siyasi yollarla, konuşarak medeni bir şekilde silahlı mücadeleyi bitirmeye ikna etmeye çalıştı, olmadı. Şimdi de PKK silahın yol olmadığına askeri olarak ikna edilmeye çalışılıyor. Yine bir Prusyalı’dan örnekle bunu açalım; Prusyalı meşhur general Clausewitz “savaş siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir” der. O halde şu anda yürüyen sürece de askerî müzakere dönemi denebilir.
PKK’nın kendi isteğiyle ve kararıyla Türkiye’de silahtan vazgeçmeyeceğini anlayan bir devlet de bundan başka bir ikna yolunu denemeyecektir. PKK, büyük kayıplar verdi, veriyor. Çözüm için yeniden başlayan girişimlerin altında bir mola ihtiyacı olması muhtemel.
İran’da PJAK’ın yaptığı gibi PKK’nın önündeki birinci, epey acılı olan yol.
İkinci yol biraz daha eski. 1999’da yakalanmasından sonra Öcalan, PKK’lılara Türkiye’den çekilme emri vermiş, PKK’lılar Avrupa’da basın toplantısı düzenleyip silahlı mücadeleyi bitirdiklerini açıklamışlardı. Hatta PKK, eski kötü şöhretinden kurtulmak için adını da KADEK olarak değiştirdi.
Öcalan bunları yakalanmadan önce yürüttüğü gizli saklı temaslara güvenerek yapmıştı. Ne siyasi yollar açılmıştı, ne açıktan müzakere yürüten bir devlet vardı ortada, ne de Anayasa’daki vatandaşlık tanımını değiştirmeyi vadeden, Andımızı kaldıran, asimilasyon ve inkârı bitirdik diyen, Kürtçe kanal açan, okullara Kürtçe seçmeli dersler koyan bir hükümet...
PKK, Kürt bile diyemeyen eski Türkiye’den esirgemediğini, neredeyse koalisyon ortağı olarak yönetecek mesafeye geldiği yeni Türkiye’den herhâlde esirgemez.
Bunun için kimseyle oturup görüşmesine de gerek yok. 10 yıl boyunca bu görüşüldü ve karara bağlandı zaten. Talep belli, yapılması gereken de.
Tıpkı 1999’da olduğu gibi PKK, bizzat kendi kararı olarak, Türkiye’deki silahlı faaliyetlerini bitirdiğini ilan edip, güçlerini sınır dışına çekebilir.1999’dan farklı olarak bunu yaparken operasyon yapılmamasını talep edebilir, bunun için görüşmeler yürütülebilir.
Eğer PKK kendiliğinden bunu yaparsa, hem Türkiye’deki Kürtlerin sırtından silah, terör yükünü almış olur, bu Kürtlere yapacağı en büyük iyilik olacaktır. Çözüm süreci gibi bir tecrübeyi kaldırmayacak ama barışa ihtiyacı olan Türkiye’yi de rahatlatır. PKK’nın siyasi kanadı da kriminalize olmaktan kurtulur, önüne açılan alan iyice daralmaz. PKK, bunu yaparsa, çok sevdiği, uğurlarına maceralara girdiği uluslararası müttefiklerinin de elini kolaylaştırmış olur. Ayrıca askeri olarak da tek bir kurşun atılmasını meşrulaştıracak tek bir gerekçe bulunamayacak Türkiye yerine güçlerini silahın hükmünün daha uzun yıllar süreceği Suriye’deki savaşa kaydırmış olur.
Bu iki yol dışında çözüm sürecini buzdolabından kimse çıkarmayacaktır.
Türkiye riskleri alarak, sosis yapımını vatandaşlarına da göstererek çözüm sürecini yürüttü, bu tecrübe sırasında tuhaf bir şekilde Kürtler çözüm sürecini yürüten AK Parti’den koptu, HDP büyüdü. Ama ne zaman PKK süreci manasız yere bozup, savaşı başlattı, çatışmalar başladı, yine tuhaf bir şekilde bu kez AK Parti Kürtleri yeniden kazanmaya başladı.
Çözümle olmayan, savaşla oldu. PKK’nın silahı Kürtler için yük olmaya başladı, 30 yıldır askeri üstünlüğü hep elinde tutan devlet ilk kez PKK’nın ana kaynağını kurutacak ahlaki üstünlüğü ele geçirdi.
Çözüm süreci PKK’nın silah bırakmasıyla sonuçlanmadı ama PKK’nın silahının anlamsızlaşmasıyla sonuçlandı.
Belki çok daha kalıcı ve hayırlı bir sonuç oldu bu.
Şimdi hükümete düşen zaman geçtikçe kendi kendinin kurdu olan, hendeğini kazan PKK’nın kendi kendini yenmesine fırsat vermek, bu arada adım atmayarak PKK’nın Türkiye’de silahla ilişkisi hakkındaki nihai kararını vermesini beklemek, beklerken de güvenlikten taviz vermemek, silahlı gruplara karşı mücadeleyi sürdürmek, bunu yaparken de Kürtlerin kalbine dokunmaya, PKK’nın savaşı için bulamadığı gerekçeleri ona vermemek, Kürtleri incitecek kıracak dilden uzak durmaya devam etmek olmalı.
Çözüm süreci buzdolabında duruyor. Raf ömrü uzun. Havalar zaten ısınacak.
PKK, kendi kendine masayı kurup, müzakeresini yapabilir...
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.08.2025
2.08.2025
28.07.2025
26.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025