Yıldıray OĞUR
Fethi Bayoudh, Tunus’ta askerî hastanenin pediatric kliniğinin başhekimi bir profesördü... Eşi de doktordu. Tunus’un varlıklı, tanınmış, seküler bir ailesiydiler.
2012 yılında 22 yaşındaki oğulları Anoaur, yine bir doktor ailenin kızı olan kız arkadaşıyla birlikte burs kazanıp eğitim için İsviçre’ye gitti.
Sonra da ortadan kayboldu. Bir sene sonra bir telefon geldi. Arayan Anoaur’du. İyi olduğunu, Suriye’de, sözde “İslam Devleti’nde olduğunu ailesine söyledi ve telefonu kapattı. İsviçre’den önce Musul’a oradan Suriye’ye gittikleri ortaya çıktı.
Fethi Bayoudh ve eşi oğlunu geri getirmek için bütün bağlantılarını kullandı, ona ulaşmaya ve onu geri dönmeye ikna etmeye çalıştı. Türkiye’deki Tunus Büyükelçiliği’ndeki arkadaşı Türkiye’deki mevkidaşlarıyla görüştüler. En sonunda Anoaur’un Suriye’de DAEŞ’le çatışan bir muhalif grubun eline esir düştüğü, hapiste olduğu ortaya çıktı.
Muhalif grup, Anoaur’u Türkiyeli yetkililere teslim edecekti. Görüşmeler sürüyordu. Fethi Bayoudh ve eşi çocuklarına kavuşmanın heyecanıyla buluşmadan haftalar önce İstanbul’a geldiler. 28 Haziran 2016 günü akşam saatlerinde uçakları Atatürk Havalimanı’na indi. Bavullarını alıp dışarı çıkmaya hazırlanırken karşılarına oğullarını kurtarmaya çalıştıkları DAEŞ militanları çıktı.
Saldırıda Profesör Bayoudh hayatını kaybetti, eşi hafif yaralarla kurtuldu.
Bu trajik hikâyeden öğrenilecek çok şey varken, Atatürk Havalimanı katliamından sonra yapılan tartışmalardan geriye her şeyi komployla açıklayan bir ‘üst akıl yapmıştır’la, bu saldırıya bütün Müslümanları ortak etmeye çalışan standart bir İslamofobik refleksten başka bir şey kalmadı.
Halbuki DAEŞ’ten, PKK’dan bahsederken hem uluslararası ilişkiler, hem sosyoloji hem ilahiyat hem tarihe ihtiyacımız var.
Bu terörün arkasındaki üst aklı sorgulamak, mesajı anlamaya çalışmak değerli bir çaba. Tabii tembel işi komplo teorileri yerine sahiden verilerle, iyi gazetecilikle ya da aktörleri iyi takip ederek yapılıyorsa…
Ama bu da derdimize derman değil. Diyelim bu büyük aklı çözdük, ama Tunuslu laik bir doktorun oğlunu ikna edip İsviçre’den Rakka’ya getiren motivasyonun ne olduğu gibi devasa bir sorunumuz var hâlâ..
Üç Çeçen, Kırgız’ı İstanbul’da havaalanını basıp herkese ateş açarak kendilerini patlatmaya götüren motivasyonu sadece anlamak da yetmeyecek, ona cevap vermek için İlahiyat tartışmalarına, sosyo-psikolojik arka plana dokunan projelere ihtiyacımız var. Ama bütün bunlardan önce Türkiye’de acilen ve en önce dürüstlüğe ihtiyacımız var.
Teröre, terörün, şiddetin bir hak arama yolu olarak görülmesine karşı herhangi bir sosyolojik anlama çabasının, kutsal, millî, ulusal, devrimci davanın üzerine bir dantel gibi örtülemeyeceği, tavizsiz, boşluksuz, amasız ahlaki, siyasi dürüst bir tavra…
Türkiye’de son iki yılda sivillere yönelik DAEŞ’in yedi intihar saldırısında 210, PKK’nın dört intihar saldırısında 82 insan hayatını kaybetti.
DAEŞ insanları basın açıklamasında, mitingde, Sultanahmet’te, İstiklal’de vurdu. PKK, iş çıkışında, otobüs beklerken, camide, Vezneciler’de, Kızılay’da…
Eğer ölü ve eylem sayıları üzerinden hangisi daha kötü hiyerarşisi kurmuyorsanız, karşımızda birbirinden farksız iki ölüm şebekesi var.
Hâlâ “Sosyoloji” falan diyorsanız, PKK’nın onu “anlamanızı” sağlayan, hükmünüzde “tahrik indirimi”ne sebep olan Kürt sorunu, 90’lar, 15 bin faili meçhul listesinin daha uzunu DAEŞ’in arkasında da var; Suriye, Filistin, Kafkas savaşları, 600 bin ölüm, milyonlarca göçmen…
Ne demek istediğimi iki taraftan örneklerle açmaya çalışacağım.
Önce Atatürk Havaalanı’ndaki katliamdan sonra yazılmış iki yazı ve yapılmış bir konuşmadan örnekler okuyacağız.
Örnekler konuşmanın artık mümkün olmadığı karakterlerden değil makul insanlardan seçildi. Önce Cumhuriyet’ten Ahmet İnsel’i okuyalım:
“Türkiye muhafazakâr Sünni Müslüman çevrelerinde, İslami Devlet örgütü militan ve sempatizanları, diğer cihatçı radikal örgütlenmeler gibi, biraz fazla aşırı davranmakla birlikte sonuçta aynı kaynaklardan ilham alan, aynı kutsal mücadeleyi veren ve bunu canı pahasına yapan kişiler olarak görülüyor. ‘Bizim mahallenin haylaz çocukları’ yaklaşımı bıçağın ucu kendine son günlerde dokunmaya başlayıncaya kadar yaygındı.
Yaygın ve düzenli biçimde izlenen, fişlenen örgüt üyelerine ve destekçi çevresine önleyici müdahale yapmaktan imtina edildiği ya da önem verilmediği görülüyor. Bireysel veya çok küçük grupların şiddet eylemlerine dayalı örgüt faaliyetlerini olay yerinde ve sırasında engellemek çok zordur. İstihbarat güçlerinin etkinliği, bunları eyleme geçmeden müdahale ederek engellemesiyle ölçülür. Ama bunun için iktidarın belirlediği tehdit önceliği listesinde bu örgütün en ön sırada yer alması gerekir…”
Şimdi asla olamayacak bir şey yapıp, bu yazıyı PKK’ya tercüme edelim, bir daha okuyalım:
“Türkiye sol-demokrat çevrelerinde, PKK örgütü militan ve sempatizanları, diğer devrimci örgütlenmeler gibi, biraz fazla aşırı davranmakla birlikte sonuçta aynı kaynaklardan ilham alan, aynı devrimci mücadeleyi veren ve bunu canı pahasına yapan kişiler olarak görülüyor. ‘Bizim mahallenin haylaz çocukları’ yaklaşımı bıçağın ucu kendine son günlerde dokunmaya başlayıncaya kadar yaygındı. Yaygın ve düzenli biçimde izlenen, fişlenen örgüt üyelerine ve destekçi çevresine önleyici müdahale yapmaktan imtina edildiği ya da önem verilmediği görülüyor. Bireysel veya çok küçük grupların şiddet eylemlerine dayalı örgüt faaliyetlerini olay yerinde ve sırasında engellenmek çok zordur. İstihbarat güçlerinin etkinliği, bunları eyleme geçmeden müdahale ederek engellemesiyle ölçülür. Ama bunun için iktidarın belirlediği tehdit önceliği listesinde bu örgütün en ön sırada yer alması gerekir...”
İkinci yazı Habertürk’ten, fikirlerine katılın katılmayın yazdıkları dikkatle okunması gereken isimlerden Soli Özel’e ait:
“Üstelik bazı toplumsal katmanlardaki ideolojik kalıplar, dünyaya bakış açısı, İslam toplumlarının bugünün dünyasını konumlandırışı, IŞİD ve benzer örgütlerinkinden çok da uzak değil. Dolayısıyla, eylemcilerin ülkenin pek çok kentinde, mahallelerinde su içindeki balık kadar rahat hissetmeleri şaşırtıcı sayılmaz…”
Bu yazıyı da PKK’ya tercüme edelim:
“Üstelik bazı toplumsal katmanlardaki ideolojik kalıplar, dünyaya bakış açısı, Kürt halkının bugünün dünyasını konumlandırışı, PKK ve benzer örgütlerinkinden çok da uzak değil. Dolayısıyla, eylemcilerin ülkenin pek çok kentinde, mahallelerinde su içindeki balık kadar rahat hissetmeleri şaşırtıcı sayılmaz…”
İki yazar da devletin PKK’yla mücadelesinde terör tanımını geniş kullanmasını, ipin ucunun gazetecilere, akademisyenlere uzanmasını haklı olarak eleştiren isimler.
Ama aynısı PKK için istense, rahatça faşizm denecek bir tedbirler listesini DAEŞ’le mücadele için istemişler. Her dindarı potansiyel DAEŞ militanı gören, terörle mücadeleyi “destekçi çevrelerine önleyici müdahale”ye kadar genişleten bir zihniyet polisliğine giden bu bakışla HDP’li vekillerin, akademisyenlerin, gazetecilerin tutuklanmasına kolayca gidileceğinin farkında bile değiller.
Bu “hangi dünyaya kulak kabartsa diğerine sağırlık” hâline son örnek de saygın ve toplumsal merkeze yakın bir isim olan Tarhan Erdem’in Medyascope’daki son konuşmasından. Tarhan Bey, Türkiye’nin yeni bir partiye ihtiyacı olduğunu söylerken bir yerde şöyle dedi:
http://medyascope.tv/2016/05/29/tarhan-erdem-turkiyenin-yeni-bir-partiye-ihtiyaci-var/
“PKK altı yedi aydan beri taktik olarak siyaseten yanlış bir yoldadır bunu açıkça söylemeliyiz. Şimdi önümüzdeki günlerde AB’yi düşman hâline getirecek. Neler söyleyecek? Şimdi o düşmanlık sırasında başkasının da onu haklı kılacak şekilde davranmaması lazım. Bir akıl yoluyla, düşünerek taşınarak bir yol bulmak lazım. Demokratik geçişi sağlayacak taktik ve ilkesel duruşları bulmalıyız…”
Gerçekten de o ilkesel duruşları bulmalıyız. Ama bu herhâlde sokak ortasında otobüs bekleyen insanları adı “yaşam”, “doğa” olan canlı bombalarla katleden bir terör örgütünden “doğru taktik ve siyaset” bekleyerek olmayacak. Bu bakışla demokrat olmayı bırakın, makul, iyi insan kalmak bile zor gözüküyor. Bu mesafesizlikle, “canlı bomba patlattın ama bu Erdoğan’a yaradı, oldu mu hiç” anlayışıyla kurulacak partinin adı da ancak “oyunuzu AK Parti’ye verin” partisi olur.
İşte artık kimsenin umurunda olmayan, sorgulanmayan, herkesin kendi cenahından gelen alkışların meftunu olarak farkına bile varmadığı bu çifte standart, Ankara’da İstanbul’da canlı bombalarla 80 insanı öldürmüş bir örgüte karşı kalkmayan bu el, bu mesafesizlik, aşırı kibar dil, sosyolojiyi kalkan hâline getiren anlama çabası, bir barış sürecini elinin tersiyle itip bu katliamları yapmış bir örgütü hâlâ Türkiye siyasetinde müttefiklik yapılacak bir aktör olarak görme hâli Türkiye’nin şiddetle imtihanındaki en ciddi risklerden biri. Bu mesafesizlik muhalefetin de bütün söylemlerinin altını oyuyor, onları kriminalize ediyor.
Neyse ki Türkiye’de en radikal İslami çevrelerde bile DAEŞ, kendisinden iyi taktik ve siyaset beklenen bir potansiyel müttefik değil, lanetle anılan bir terör örgütü.
Ama bu demek değil ki madalyonun bu tarafında hiçbir sorun yok.
Önce dürüstlüğe ihtiyacımız var. O hâlde son örnek de geçen hafta Twitter’daki TT listesinden.
Atatürk Havalimanı’ndaki katliamı DAEŞ’in Kafkasya ve Orta Asya kökenli teröristlerinin yaptığı ortaya çıkmıştı. Onların da emri Ahmet Çatayev adlı epey karanlık bir hikâyesi olan bir Çeçen IŞİD’çi teröristten aldıkları iddia edildi.
Çeçenistan’ın Vedeno bölgesi doğumlu Çatayev’in hemşehrisi bir Çeçen savaşçının ölüm yıl dönümüydü geçen hafta; Şamil Basayev’in.
Basayev, bir suikast sonucu öldürüldüğü 10 Temmuz 2006 günü ölüm yıl dönümünde Türkiye’de TT oldu.
Bazıları kurumsal, binlerce mesajla rahmetle anıldı. Çok az insan 1-3 Eylül 2004 günleri arasında Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyeti’ne bağlı Beslan’da yaşananlardan bahsetti.
2004 yılı 1 Eylül günü Beslan’da okulların açıldığı ilk gün çocuklar velileriyle okul bahçesini doldurmuştu. Bahçeye üniformalı 30 kişi silah sesleriyle girdi. Çocuklar, aileleri ve öğretmenlerden oluşan 1100 kişi üç gün boyunca bir spor salonunda esir tutuldular. Bütün dünya üç gün boyunca bu korkunç trajediyi izledi. Teröristler çocukların gözü önünde bazı rehineleri öldürdüler. Kanların aktığı salonda sıcaktan kıyafetlerini çıkarmış çocukların etrafının bombalı düzeneklerle çevrildiği görüntüleri bütün dünya izledi.
Teröristlerin talepleri “Çeçenistan’daki savaşın son bulması, Çeçenistan’daki Rus birliklerinin çekilmesi, Çeçenistan’ın Bağımsız Devletler Topluluğu’na (BDT) alınması ve bu isteklerin kabul edilmemesi durumunda Putin’in istifa etmesi"ydi.
Üçüncü gün Rus özel birliklerinin ‘kurtarma’ operasyonu başladı. Kiminkilerin olduğu hâlâ meçhul bombalar patladı, salon can pazarına döndü. Sonuçta 186’sı çocuk, 400 insan hayatını kaybetti.
Rehine eylemini Şamil Basayev üstlendi ama ölümlerden Putin’i ve Rusların operasyonunu sorumlu tuttu, ‘canlı kalkan olan sivillere zarar vermezler diye düşündük’ diyerek öz eleştiri yaptı.
http://www.dw.com/tr/eylemleri-basayev-%C3%BCstlendi/a-2526010
Daha sonraki yıllarda Rus kuvvetlerin kurtarma operasyonunun ölüm sayısını bu kadar artırdığını gösteren bilgiler de ortaya çıktı.
Ama o çocukları 3 gün rehin alıp, etraflarına bombalar örenler Basayev’in adamlarıydı. Bu katliamdan bir yıl sonra bir suikastla öldürülecek Çeçen Lider Aslan Maşadov da o gün saldırıyı kınadı. Sadece şu video bile bu gaddarlığın emrini veren birinin rahmetle anılıp TT olmaması için yeterli:
https://www.youtube.com/watch?v=b34GCpCS7Ds
Maalesef kusuru herkes başkasında aradıkça içinden çıkamayacağımız bir girdap bu. Herkesin favori bir teröristinin, uğruna terör yapılmasını bile meşru bulduğu bir haklı davasının olduğu, anlayışla karşıladığı, anladığı, açıklayabildiği bir terör eyleminin olabildiği, cinayet işlemiş, çocuk kaçırmış insanların ‘gençlik idolü’ olarak duvarları, tshirtleri, TT listelerini doldurduğu bir ülkede terörün sokakta, otobüs beklerken, havaalanında karşımıza çıkmasının tek sebebi “büyük siyaset” korkunç oyunlar”, “istihbarat savaşları” değil. O üst aklın işini çok kolaylaştırdığımız kesin.
O yüzden önce o “alt akılları”mızla kendi üzerimize düşen görevi yapmalıyız. Şiddete, teröre karşı yeni bir ahlaki ve siyasi duruş ortaya koymalı, bu sınırların dışına çıkanlara, terörle mesafesini koruyamayanlara karşı tahammülsüz olmalıyız.
Son iki yılda intihar saldırılarında kaybettiğimiz 300 insana karşı son görevimiz budur…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025