Yıldıray OĞUR
1920’lerde hafta sonları İstanbul’da Sirkeci ve Galata’dan kalkan vapurlarla İzmir’e, oradan da Mersin’e gidilebilirdi. Vapurların kalkacağı gün ve saat gazetelerden bildirilir, bazı vapurlarda uzun yolculuğa eşlik etmesi için orkestralar dahi hazır bulunurdu. Vapurlar yol boyu sırasıyla Çanakkale, İzmir, Güllük, Bodrum, Rodos, Marmaris, Dalyan, Fethiye, Kalkan, Kaş, Finike, Antalya, Alanya limanlarına uğrayıp, Mersin’e gelir, sonra aynı rotayı izleyerek İstanbul’a dönerdi.
Bodrum, o tarihlerde denizlerinden çıkarılan ve ihraç edilen süngeri, 15. yüzyılda Saint-Jean Şövalyeleri tarafından yaptırılmış, II. Abdülhamit döneminden itibaren hapishane olarak kullanılmış, Birinci Dünya Savaşı yıllarında ise top atışlarıyla yıkılmış kalesiyle tanınan, deniz yolu dışında ulaşılamayan bir Ege kazasıydı.
Kalesi yıkılmış olmasına rağmen, karayoluyla ulaşılamaz olması nedeniyle o yıllarda verilen kalebentlik (mahkûmların kaleden ya da şehirden çıkamaması) cezası için mahkûmların gönderildiği sürgün yerlerinden biriydi. Yani o yıllarda Bodrum adıyla örtüşen kötü bir şöhreti vardı.
Peki nasıl oldu da bu sürgün kasabası bugün Türkiye’nin en gözde tatil, eğlence merkezi oluverdi?
Bunu olağanüstü hal rejimine, basın ve ifade özgürlüğüne kıymet verilmemesine, berbat hukuk sistemimize ve idam karşıtı bir yazıya borçluyuz.
Bu sürgün kasabasına mahkum olarak gelerek kaderini değiştirenin Cevat Şakir Kabaağaçlı ya da bilinen adıyla Halikarnas Balıkçısı olduğu bilinir.
İsmini aldığı paşa bir babası, II. Abdülhamit’in daha sonra gözden düşmüş sadrazamlarından bir amcası olan Cevat Şakir, daha o tarihlerde Oxford’da Yeni Çağ Tarihi okumaya gönderilmiş varlıklı ve eğitimli bir ailenin mensubudur.
İtalya’da tanıştığı, ressamlara modellik yapan Aniesi adlı bir İtalyan modelle evlenerek 24 yaşında Türkiye’ye dönen Cevat Şakir, 1914 yılında Afyon’daki çiftliklerinde babası Şakir Paşa’yı, bu evlilik, savurganlığı ya da bilinmeyen başka bir sebepten aralarında çıkan tartışmadan sonra vurarak öldürür ve 15 yıl kürek cezası alarak hapse girer.
6.5 yıl hapis yattıktan sonra 1921 yılında ağırlaşan veremi nedeniyle çıkarılan bir afla tahliye edilir. İstanbul’a annesinin yanına gelir. Onun hapis yattığı yıllarda Birinci Dünya Savaşı olmuş, bitmiş, döndüğü İstanbul da artık işgal altında bir şehirdir.
Oxford mezunu, Avrupa’da hızlı bir hayat yaşamış Cevat Şakir gitmiş yerine Kenan Rifai’nin müdavimi, bazen başında ırakiyyesi ve sırtında haydariyesiyle tekkesine ve vakit namazlarına gidip gelen bir derviş gelmiştir.
Aynı zamanda işgal yüzünden milli duyguları kabarmış bir vatansever olarak, Sedat Simavi’nin Diken dergisinin kapaklarını hazırlamaktadır. İngiliz işgal kuvvetleri tarafından bir kere gözaltına alınmaya çalışılacak kadar vatansever çizgide yayınlar yapmaktadırlar.
Sonra savaş biter, ülke kurtulur, Cumhuriyet kurulur. Artık Zekeriya Bey’in (Sertel), çıkardığı Resimli Ay’da yazmaktadır. Dergi, Millî Mücadele’yi bütün halkın kazandığını vurgulayan yayınlar yapıyor ve bir meçhul asker anıtı dikilmesini savunmaktadır. Cevap, Atatürk’ün yaveri Kılıç Ali’den gelir; “Meçhul asker anıtını öne sürmek, Başkomutana nankörlüktür.”
Bir süre sonra Şeyh Said İsyanı patlak verir. 4 Mart 1925’de de isyan gerekçesiyle Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılır. Artık sessizlik vaktidir. Her türlü eleştiri ve yayın, isyana teşvik suçuna sokulabilmektedir.
Kanun önce Ankara’ya muhalif yayınlar yapan İstanbul basınını vurur. Tavsir-iEfkâr’dan Velid Ebuzziya, Vatan’dan Ahmet Emin Yalman tutuklanıp, Diyarbakır’daki İstiklal Mahkemesi’ne gönderilir. Ülkenin ünlü gazetecileri, Diyarbakır’da bir camiinin içinde üst üste toplanmış isyancıların yanına kapatılmak istenmiş, Velid Ebuziyya’nın ayaklarına zincir vurulmuştur. (Bunun üzerine Ahmet Emin Yalman’ın, Mustafa Kemal’e telgraflar göndererek artık gazetecilik yapmayacağına dair söz vererek yargılanmaktan kurtulduğu söylenir. Yalman gerçekten uzun yıllar gazeteciliği bırakıp, araba lastiği satmış, reklam yazarlığı yapmıştı.)
Babiali’nin en meşhur isimlerinden Hüseyin Cahit ise gazetesi Tanin’de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’daki polis aramasını “Baskın” diye verdiği için yargılanıp, Çorum’a sürgüne gönderilmiştir.
Bu şartlar altındaki ülkede 13 Nisan 1925 günü çıkan Resimli Ay’da, Cevat Şakir’in Hüseyin Kenan mahlasıyla bir hikâyesi yayınlanı: “Hapishanede idama mahkûm olanlar bile bile asılmaya nasıl giderler?”
Yazıda Cevat Şakir, hapisteyken tanıdığı asker kaçağı oldukları için idam edilen dört erin son gecesini anlatmaktadır.
“Yalnız, Kunduzlu Mehmet pencerenin yanına oturdu. 26 yıllık hayatının mühim vakaları gözünün önünde birer geçit resmi yaptı. Seferberlik ilan edilince askere alınmıştı. Harp esnasında Çanakkale’de birkaç defa yaralanmıştı. Uzun yıllar içinde kendisi ancak köye gitmek için izin almıştı. Hâlbuki evlatlarını çok özledi. Bir defa uzak sınırlara doğru şimendiferle sevk edilirken tren, köylerinin ta yanı başından geçmişti. İşte yüz adım ötede köylerinin evlerini, hatta kendi evinin çatısını görüyordu Uzun zamandır görmediği çocukları ta şuracıkta, şu çatının altında yaşıyorlardı. Ama gidip de geri dönmemek vardı. ‘Çocuklarımı bir defa göreyim’ dedi. Arkadaşları sen atlarken biz havaya ateş açarız dediler, zira kim atlarsa atlasın vurulsun diye emir vardı. Velhasıl trenden atladı. Bu, işte bir firar vakası olmuştu. Şimdi de onun için asılacaktı.
Derken uzaktan bir zincir şakırtısı duyuldu. Bu korkunç ses, onu ve arkadaşlarını götürüp asacak olan jandarmaların yaklaştığını bildiren meşhur bir haberdi. Kunduzlu, bir anne şefkatiyle arkadaşlarını uyandırdı. Onlar uyanınca anladılar,
“Bismillah” diyerek kalktılar. Sonra, bu dört kahraman, diğer mahpuslarla kucaklaşarak helalleştiler. Gidip kelepçeleri, prangaları, zincirleri taktırdılar. Dik dik ve emin adımlarla yürüyerek hem hapishaneden, hem de hayattan uzaklaştılar. Onlar ölüme değil sanki düğüne gidiyorlardı... Karakuşi bir emrin kurbanı olarak öldürülecek olan bu dört Anadolu çocuğunun ölümle istihza eden vakur hareketleri bana hapishanede yaşayanların yeni bir köşesini gösteriyordu... Onlar öldüklerine değil, gürültüye gittiklerine yanıyorlardı. Hapishanede hakiki katiller keyif sürerken onların öldürülmesi... İşte zavallıları öldüren manevi azap asıl burada idi. Fakat gittiler ve bir daha gelmediler. O gece bütün hapishane onların matemini tuttu.”
Dergi yayınlanır yayınlanmaz Cevat Şakir ve Zekeriya Sertel gözaltına alınır. Ankara’ya götürülürler. Suçlama, “Şeyh Said ayaklanmasının bastırıldığı günlerde halkı askerlikten soğutmak”tır. Bu suçun maksimum cezası da bellidir; İdam.
Ankara İstiklal Mahkemesi’nde görülen davada karşısında Afyon’da babasını vurduğu olay sırasında oranın Jandarma Komutanı olan Ali Çetinkaya’yı görünce bütün ümitleri suya düşmüştür.
Ama araya Zekeriya Sertel’i tanıyan siyasetçiler, Cevat Şakir’in ailesini bilenler girer. Zekeriya Sertel’e Sinop, Cevat Şakir Bodrum’da kalebentlik cezası verilir.
İkisi de yeniden doğmuş gibi mutludurlar.
Ama Sinop iyidir de Bodrum’un adı Cevat Şakir’in gözünü korkutmuştur;
“Bodrum’un adı fenaydı. Eskiden beri Bodrum Kalesi’nden bir zindanmış gibi bahsedilirdi. Zaten Bodrum Kalesi şehri saran bir duvar değil bir kaleydi, belki de sipsivri bir kuleden ibaretti. Bodrum sözü insana bir yapının karanlık alt katı manasını veriyordu. Belki de kalenin zindanıydı. Sultan Hamit zamanında tehlikeli siyasi mahkûmlar oraya kapatılırmış... Velhasıl Cebeciler’de Bodrum ve Bodrum Kalesi’nin ne biçim bir yer olduğunu bilen yoktu. Zaten herkes beni sürgün sayıyordu.”
O tarihlerde Ankara’dan Bodrum’a gitmek için önce trenle İzmir’e gitmek, ardından otobüsle Muğla’ya gitmek gerekmektedir. Tahmini 10 günden fazla sürer bu yolculuk. Ama Cevat Şakir’in yolculuğu 3.5 ay sürmüştür. Yolluk eksik çıkınca yollarda kalmış, yeraltı otellerinde günlerce beklemiş, hatta bindiği tren, devletin mallarına el koyduğunu söyleyen biri tarafından intikam için soyulmuştur.
Milas’a kadar arabayla geldikten sonra yol biter, at sesleri duyulur. Bodrum’a atla gidilecektir. Çünkü Bodrum’a yol yoktur. Cevat Şakir’in deyimiyle “Bodrum yollarında Büyük İskender’in savaş arabalarından bu yana yani 2.300 yıldır tekerlek dönmemiştir”
Yola bir süre atla devam ettikten sonra Cevat Şakir’in at üstünde hem midesi ağzına gelmiş hem de at için üzülmüştür. Jandarmalara yürümek istediğini söylemiş, Milas’tan Bodrum’a kadar uzun bacaklarıyla yürümüştür. Bodrum’a yaklaştıklarında jandarmalar, “şehre at üstünde girmek lazım” diyerek zor bela tekrar onu ata bindirirler.
Bodrum’a vardıklarında müjdeyi kaymakam verir: “Bodrum içinde serbestsiniz.”
Bir ev tutar. Ev deniz kenarındadır. Kirası 25 kuruştur. Kirayı cebinden çıkarıp vermiştir. Ev sahibinden evin anahtarlarını alır. İçeri girer, sokak kapısını kapatır, avludan denize açılan kapıyı açar:
“Heyy! Açılan kapı, birdenbire gözlerime ve gönlüme açık denizleri, kıyı ve adaları verdi. Batı göğünde, günün ufka veda edişi turuncu ve kıpkızıl çizgiler çekmişti. Onların üstünde Bodrum Kalesi kapkara bir siluet kesinliğinde yükseliyordu. Kıyıda beyaz evler pembeleşmiş, denizin mavisi de koyu menekşe olmuştu. Dalgalar eve doğru gelirken, tepeleriyle güneşin son ışığını kaplıyorlar, uçlarından kırmızı kırmızı kıvılcımlar savurarak kapının iki adım ötesinin pembe köpükleriyle yalıyorlardı. Köpükle kapı arasında kum ve gümüş teller gibi parıldayan kuru yosunlar vardı. Çocukluktan beri ilk kez çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlayarak kapıya dizüstü düştüm. Şiddetle hayret ettim. İçimde hayranlık! Gönül açıklığı! Şükran. Kıyamet kopuyor. Parmaklarımı yosunlara, kumlara daldırdım. Güzel dünyanın kumlarını, deniz çakıllarını, yosunlarını sanki inciymiş, pırlantaymışlar gibi yüzüme gözüme sürdüm, üstüme başıma avuç avuç akıttım. O deniz, o adalar, güzellikle en aşırı hayalin cennet diye göz önüne getirebileceğinden bir kat daha güzeldi. Hele o berrak gök, uzaklıklarda ne uysaldı! Denizi, asma yapraklarının fısıltısını duyuyordum. Burada ölmeyecek kadar kuru ekmek ve suyla yaşamak mutluluğunu özlüyordum.”
İşte İstanbullu Beyaz Türkler’i Bodrum’a Cevat Şakir’in bu muhteşem tasvirleri çekecektir.
Cevat Şakir, 1926’da cezasının yarısını çekmek için döndüğü İstanbul’dan 1928’de bu kez kendi rızasıyla, yanına da bütün parasını yatırdığı tarım, balıkçılık kitaplarını alarak Bodrum’a geri döner. 1947’ye kadar Bodrum’da yaşar. Soyadı kanunuyla Kabaağaçlı soyadını alır ama hem kendi adının ağırlığından kurtulmak, hem de Bodrum’u adından kurtarmak için Halikarnas Balıkçısı adıyla yazar.
Çocuklarının eğitimi için 1947’de taşındığı İzmir’de de gazetecilik ve rehberlik yaparak Türkiye’yi Ege’yle, İyon medeniyetiyle ve denizle tanıştırır. Peynir, su, İstanköy peksimeti, tütün ve rakı dışında bir şey almadan çıkılan, radyo dinlemenin, gazete okumanın yasak olduğu uzun Mavi Yolculukları o başlatır.
Yani bugün Bodrum sahillerinde güneşlenenler bunu idam edilen asker kaçaklarının hüzünlü hikâyesini yazdığı için olağanüstü hal şartlarında yargılanıp ceza almış bir gazeteciye ve onu oraya kadar kovalamış devletin otoriter politikalarına borçlular.
Bazen şerlerden bile böyle hayırlar doğabiliyor.
(Hikayenin daha uzun versiyonu; Alternatif Türkiye Tarihi-1 kitabında)
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları






























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025