Yıldıray OĞUR
80’li yılları sonları, 90’lı yılların başlarında Türkiye’de dindarların hayatına Beyaz ya da Milli Sinema denen akımın filmleri girmişti.
Minyeli Abdullah, Yalnız Değilsiniz, Sonsuza Yürümek, Bize Nasıl Kıydınız?, Sürgün, Kelebekler Sonsuza Uçar, İskilipli Atıf Hoca, Çizme, Reis Bey...
Fimleri izlemek için dindarlar akın akın sinema salonlarına, çoğu sinemalarda gösterilmediği için de okullar ve vakıflardaki gösterimlere gidiyor, filmlerin kasetleri elden ele dolaşıyordu.
İslami uyanış, alternatif tarih, tebliğ, başörtüsü mücadelesi gibi konuları olan o filmlerin en unutulmazlarından biriydi Danimarkalı Gelin.
Televizyon filmi olarak çekilmiş, defalarca gösterilmiş, kasetleri her eve girmişti.
Film laik bir Türk genciyle evlenen Danimarkalı bir kızın, eşinin ricasıyla formalite icabı geçtiği İslam’ı gerçekten öğrenmeye çalışması ve sonunda da başını örtmesiyle laik eşi ve çevresiyle yaşadığı çatışmaları anlatıyordu.
Filmin katarsis sahnelerinden birini izleyenler muhakkak hatırlayacaktır.
Artık başını örtmüş Danimarkalı Gelin, durakta otobüs beklemektedir. Onu gören iki yaşlı laik teyze aralarında onu ayıplayan ve küçümseyen sözler söylerler. Bu arada durağa yaklaşan bir turist bu iki teyzeye İngilizce bir şeyler sorar. Teyzeler afallar, cevap veremez. Danimarkalı gelin mükemmel İngilizcesiyle araya girer ve turistlere yolu tarif eder. İki teyze de çok bozulur.
90’ların ezilen, horlanan dindar kitlelerini laikler karşısında böyle sahnelerle heyecanlandıran sarışın, mavi gözlü Müslüman Danimarkalı Gelin’i filmde devrin en ünlü mankenlerinden Serap Akıncıoğlu oynamıştı.
Akıncıoğlu’nun hikayesi de Danimarkalı Gelin’e benzemiş, ünlü manken filmin ardından başını örtüp, podyumlardan ve setlerden çekilmişti.
Aynı tarihlerde onunla birlikte Türkiye Güzeli seçilen ünlü mankenler Gülay Pınarbaşı ve Didem Ürer de tesettüre girerek, podyumlardan çekildiler.
Tesettüre giren üç ünlü manken Refah Partisi toplantılarına gidip gelmeye başladılar. Milletvekili adaylığı bile gündeme gelen Gülay Pınarbaşı, Erbakan’ın da katıldığı bir salon toplantısında partiye katılmış burada yaptığı konuşmada “Allah’ın ipine sıkı sıkıya sarılın kurtuluş bu yoldadır, aranızda olmaktan gurur duyuyorum” demişti.
Daha sonra Serap Akıncıoğlu Yeni Asya’da, Gülay Pınarbaşı ise Milli Gazete’de yazmaya başladı. Uzun yıllar boyunca bu gazetelerde yazdılar, başörtüleriyle İslami bir hayat yaşamaya devam ettiler. Konferanslara, toplantılara katıldılar.
Üç ismin hidayet hikayesinin bir ortak özelliği daha vardı.
Üçü de Adnan Oktar’ın müridleriydi. Onun sayesinde bu yola girmişlerdi.
Son operasyona kadar da Adnan Oktar’ın çevresinde kalmaya devam ettiler. Gülay Pınarbaşı ve Serap Akıncıoğlu başörtüleriyle Adnan Oktar’ın en son “hanım arkadaşları”na verdiği yemekte de masadaydı. Twitter hesaplarına bakılırsa son ana kadar A-9 kanalında Oktar’ın katıldığı programların tanıtımlarını yaptılar.
Son ana kadar çünkü geçen haftaki operasyondan sonra Adnan Oktar ile birlikte tutuklanan 168 kişi arasında Didem Ürer ile birlikte Danimarkalı Gelin Serap Akıncıoğlu da var. Gülay Pınarbaşı ile ilgili herhangi bir gözaltı işlemi ise yapılmadı.
Peki neyle suçlanıyorlar?
Aslında Türkiye bir haftadır bütün ayrıntılarıyla bu suçlamaları okuyor ve izliyor. Çünkü Adnan Oktar ve 234 kişi için bir haftadır masumiyet karinesi ilkesi rafa alınmış durumda.
Cevap hakkı yok, sanıklar ne demiş kimsenin umurunda değil.
Çünkü karşımızda İmam-ı Azam’dan bahsettikten beş dakika sonra göbek atılan programlar yapan, tutuklanmalarını “İngiliz Derin Devleti”ne bağlayan tuhaf, düşmanı çok, seveni az bir yapı var.
Operasyon, muhafazakarlar için dini çarpıtan bir sapık bir gruptan kurtulmak, laikler için genel tarikat ve cemaat düşmanlığına bir vesile.
Herkes suçlamaların içeriğine ve delillere bakmadan, bu 234 kişi kimdir demeden, devlete böyle bir yetki vermenin olası sonuçlarını düşünmeden devletin “tuhaf ve sapık bir grubu” tasfiye etmesinden son derece memnun. En ciddi eleştiri ise bu gruba dokunmakta neden geç kalındığı.
Aslında devlet çok da geç kalmış sayılmaz.
Bu Adnan Oktar ve grubuna yönelik 40 yılı aşkın tarihlerindeki dördüncü tutuklama dalgası.
İlk tutuklamanın tarihi 1986’ydı.
Daha o günlerde gazetelerin “Zengin aile çocuklarını İslami Felsefe altında toplamasıyla adını duyuran” diye tanıtılan Adnan Hoca, 1986 Haziran’ında Bulvar gazetesinde verdiği bir röportajda “Türk milleti değil, İslam milleti vardır” dediği için “Atatürk milliyetçiliği zayıflatıcı propaganda ve ümmetçilik yapmak” suçlamasıyla DGM tarafından tutuklanmış, gazete hakkında da toplatma kararı verilmişti.
DGM, Oktar’ı “Ümmetçilik propagandası yapmak suçlamasında cezai ehliyeti olup olmadığını tespit için” akıl hastanesine gönderdi.
Onu muayene eden doktor Sefa Saygılı’nın teşhisi “Toplumda zaman zaman sansasyonlara neden olan mistik hezayanlı paranoya vakası”ydı. Raporun içeriğine bakınca doktorun paranoya dediği de aslında Adnan Oktar’ın kendini “Mehdi” zannetmesiydi.
Aslında bu grubun 40 yıllık hikayesinin özü bu.
Mehdi olduğu düşünülen bir hoca ve onun etrafına toplandığı, ona inanan varlıklı ailelerin çocukları, güzel kızlar ve yakışıklı erkekler. İçişleri Bakanı’nın yeğeninden, kudretli paşaların çocuklarına, milyoner ailelerin veliahtlarına kadar uzanan bu grup, siyasete, devlet işlerine de gücü nispetince el atmış, etkinliğini artırmak, muarızlarını sindirmek için bu gücü ve parayı kullanmıştı.
80’lerde her dindar ailenin evine girmiş Masonluk-Yahudilik kitaplarıyla popüler olurken de, 1990’larda dindar kadın ve erkek mankenlerle Refah Partisi’ni desteklerken de, 94 yerel seçimlerinde Erdoğan’ın kampanyası için çalışırken de, Bilim ve Araştırma Vakfı adıyla yaptıkları toplantı ve yemeklere siyasetçiler ve ünlüler akın ederken de, okullarda Evrim karşıtı sergiler açarlarken de, Gezi olayları sırasında Twitter’da anti-gezi propagandanın başını çekip herkes tarafından RT edilirken, yazıları muhafazakar gazetelerde çıkarken de, 17/25 Aralık’tan sonra anti-paralel yayınları yaparlarken, seçimlerde hararetle Cumhur İttifakı’nı desteklerken de aynı inanca ve örgütlenmeye sahip gruptular.
Sadece son zamanlarda Adnan Oktar, Kuran’daki örtünme ayetini sadece cinsel organın ve göğüslerin örtülmesi olarak yorumladı ve 2013’ten sonra ekranlardaki “aşkım, sevgilimli” hitaplarla başlayan, dekolteden, dansöz oynatmaya varan işler başladı.
Ama bunun bile üzerinden beş yıl geçti. Soruşturmanın üzerine kurulduğu müştekilerin ifadelerinin en eskisinin 2018 yılı Mayıs ayında olduğu düşünülünce, neden devlet dokunmakta geç kaldı sorusuna olmasa da ne oldu da bunca yıldır sorun olmayan, şimdi sorun oldu sorusuna bir cevap bulmak gerek.
O sorunun cevabına soruşturma evrakından bakalım.
Geçen hafta polisin gözaltı dalgasının başladığı ilk gün Emniyet’ten bütün medyaya yapılan açıklamaya göre Adnan Oktar ve grubu hakkında 31 ayrı suçlama vardı. Kaçakçılıktan, terör yasasına muhalefete kadar uzanan bu 31 ağır suçlama içinde en dikkat çekici olanı ise “siyasi ve askeri casusluk”tu.
Ertesi günden itibaren dünkü tutuklama kararına kadar, gazetelerde ve televizyonlarda bu casusluk suçlamasıyla ilgili yüzlerce iddia ortaya atıldı. Daha bir kaç ay öncesine kadar çalgılı, danslı programlarıyla dalga geçilen Adnan Oktar ve kedicikleri meğerse Mossad bağlantılı çıkmıştı.
İsrail’e bilgi sızdırmış, FETÖ ile işbirliği yapmışlardı. Hatta Oktar Babuna’nın kemik iliği kampanyası da DNA’larımızı yurtdışına göndermek için bir komploydu.
Ama bir hafta sonra mahkemenin tutuklama kararında aralarında siyasi ve askeri casusluğun da olduğu 25 suçlama ortadan kayboldu ve bütün bu haberler de bir anda çöp oluverdi.
(Soruşturmayı yürütenler casusluktan kastını ise Hürriyet’teki haberden okuyalım:
“Casusluk faaliyetinin nasıl yürütüldüğünü sorduğumuz yetkili şöyle cevap veriyor: “Diyelim ki Türkiye arasında bir sorun var. İsrailliler talimat veriyor: ‘Bununla ilgili bir kamuoyu oluştur...’ Sosyal medya zaten ellerinde. Sosyal medyacılara etek dolusu para ödüyorlar. Dergilere, gazetelere istediklerini yazdırıyorlar. Yurtdışında rahip, haham gibi din adamları üzerinde etkileri var. Bir şekilde İsrail’den gelen talimat doğrultusunda o algıya hizmet ediyorlar. Bu da bir casusluk türü.”
Elinin altında Yahudi lobisi, ona bağlı medya, şirketler olan İsrail’in Türkiye’de Adnan Oktar ve kediciklerle iş tutarak algı yapmaya çalışması bu suçlamayı dikkate almayan hakime de tuhaf gelmiş olmalı.)
Gözaltına alınan 235 kişiden aralarında Adnan Oktar’ın da olduğu 168 kişi hakkında verilen tutuklama kararı ise altı suçlamaya dayanıyor.
Bu altı suçlama tamamı gruptan daha önce ayrılmış, dosyada müşteki olarak bulunan isimlerin ifadelerine dayanan suçlamalar; “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, çocuğun cinsel istismarı, şantaj, nitelikli cinsel saldırı, malvarlığını yurtdışına kaçırmak, kişiyi hürriyetten yoksun bırakmak.”
Savcılığın tutuklama müzekkeresinin ilk paragrafında ise bu suçlamalar dışında daha “ağır” suçlara yer verilmiş:
“Örgütten daha önce ayrılan şahısları ve mağdurların beyanları ile örgüt hakkında yapılan ihbarların içeriklerinden elden edilen bilgilere göre; elebaşı Adnan Oktar’ın koşulsuz liderliğinde faaliyet gösteren örgütte, Adnan Oktar’a mehdilik kavramı üzerinden kutsiyet algısı oluşturmak amacıyla Kuran-ı Kerim’den çarpıtma yorumlarla kendisinin sözde Mehdiliğine delil olarak gösterdiği alıntılar yapılmak suretiyle örgüte kazandırılmak istenen şahısların zihinlerinin yıkandığı, bu sayede ailelerinden koparılarak örgüte kazandırılan şahıslara örgüt lider Adnan Oktar’a koşulsuz itaat edilmesi konusunda da mehdilik kavramı üzerinden empoze edildiği, örgüt lideri Adnan Oktar’ın örgüte katılımı özendirmek, sözde cemaatinin milli ve manevi değerleri koruduğu algısını oluşturmak amacıyla, A-9 televizyon kanalında örgüt mensuplarıyla birlikte genel ahlaka ve insan haysiyetine aykırı şekilde ancak din kisvesi altında yaptığı programlarda çelişkili açıklamalara yer verdiği, hatta kamuoyunun dikkatini çekmek için örgüt elemanı avukatlarının pianist Fazıl Say hakkında milli değerleri aşağıladığı iddiasıyla kamu davası açılmasını sağlayıp davayı takip ettikleri, örgüt mensuplarınca eş zamanlı olarak örgüt liderinin talimatlarıyla sosyal medya üzerinden milli ve manevi değerlerin koruyucu oldukların görünümü veren paylaşımlarla kamuoyunu yönlendikleri, aynı yöntemi örgütten ayrılan kişileri kamuoyunda iftiralarla kararlamak ve itibarsızlaştırmak amacıyla da kullandıkları anlaşılmaktadır.”
Peki bu uzun paragraftaki suç ne? Birinin kendisini Mehdi ilan etmesi mi? Sahte Mehdi’ye inanmak mı? Zihinleri yıkamak? Kuran’ı çarpıtmak? Din kisvesi altında çelişkili açıklamalar yapmak mı? Milli ve manevi değerleri koruduğu algısını yaratmak mı? Bir savcının görevi bunları soruşturmak olabilir mi?
Ya da Fazıl Say’a kamu davası açılmasını sağlamak mı? Ki bu suçsa esas suçlu kamu davasını açan savcı olmalı.
Ayrıca buradaki suçlamaların yapılmayacağı dini cemaat, grup bulmak da zor olabilir.
Müzekkerede Adnan Oktar grubuyla FETÖ arasında bulunan benzerlik ise Adnan Hocacılarda da “imamlar” olması, ve “dini duyguların sömürülmesi suretiyle şahısları ailelerinden koparıp onlardan himmet, infak ve ecir almaları.” Buradan da bütün cemaatler FETÖ’ye benzetilebilir.
Yine müzekkereye göre örgütün silahlı örgüt olduğunun delili ise şu; “Sahte kuyumculuk ve sözde can güvenliği kisvesi altında örgüt üyelerini silahlandırdığı, hatta bu kapsamda Şüpheli M.S. usuli işlemlerini yapmaya gelen polis memurlarına öldürmeye yönelik ateş ettiği, bu yönüyle de örgütün silahlı suç örgütü olduğu anlaşılmıştır.”
Müzekkerede tutuklanmalara sebep olan cinsel saldırı, istismar, şantaj ve hürriyetten alı koyma suçlamaları ise dört müşteki ve iki tanığın ifadelerine dayandırılmış. Bu isimler daha önce bu yapı içinde bulunmuş kişiler. Bunların ifadelerinin Mayıs 2018’de alınması, soruşturmanın iki yıllık olduğu iddiasını desteklemiyor.
Gruptan çeşitli sebeplerle ayrılmış kişilerin husumet içerebilecek ifadelerinin gerçekliğiyle ilgili soruşturma dosyasında şimdilik bir delil görünmüyor. Bu kadar kısa zamanda bu iddiaların nasıl ispatlanıp, soruşturmanın bunun üzerine kurulduğu da başka bir soru.
Bu iddialara göre grupta turnike adı verilen bir sistem var. Gruptaki kadınlar gruptaki erkekler tarafından ayartılıyor, cinsel istismar ediliyor, kapalı tutuluyor, onlara ilaç veriliyor görüntüleniyor ve bu görüntülerle onlara şantaj yapılarak grup içine kalmaları sağlanıyor.
Handmaid’s Tale dizisini andıran bu iddialar grup hakkındaki 1991 ve 1999 soruşturmalarında da benzer ifadelerle dile getirilmiş ama sonuçta mahkeme Adnan Oktar ve arkadaşları hakkında beraat kararı vermişti.
Bu iddialarla ilgili akla gelen sorularsa şöyle; Gruptaki kadınlar şantajla orada tutuluyorsa, neden 1999 soruşturmasından sonra gruptan ayrılmadılar? Neden bu son soruşturmayı fırsat bilip, itirafçı olmadılar? Ve tabii eğer kadınlar mağdursa neden neredeyse hepsi tutuklandı?
Ayrıca bu iddiaların merkezinde yer alan ifadenin sahibi olan C.Ö’nün uzun yıllar grup içinde yer aldığı, tv yayınlarına çıktığı, hatta bir yıl önce Vice News’ın grupla ilgili yaptığı haberde Adnan Oktar’ı öven konuşmalar yaptığı düşünüldüğünde neden bunca zaman bunlara katlanıp, sessiz kaldığı gibi sorular akla geliyor.
Ayrıca grubun erkek ve kadın üye profiline bakıldığında, çoğunluğu varlıklı ailelerden gelen eğitimli insanlar olduğu görülüyor. Yani iddianamedeki gibi bu grupta yer almalarını ve herkese tuhaf gelen şeyleri yapmalarını “kandırılma, beyni yıkanma, ailesinden koparılma, cinsel istismar, şantaj”la açıklamak zor.
Bu bağlılık daha çok Adnan Oktar’ın Mehdi olduğuna inanmalarıyla ilgili.
Çoğunluğu İslam’ı Adnan Oktar üzerinden tanımış insanlar.
A-9 tvdeki programlara bakınca “kedicik”lerin kalbürüstü bir dini bilgileri olduğu, bazılarının hafız olduğu, beş vakit namaz kıldıkları anlaşılıyor.
Mehdi olduğunu düşündükleri Adnan Hoca’nın örtünme ayetiyle ilgili yorumunu kabul etmeleri, Mehdiyeti temsil eden bir grup olarak İslam’ın modern yüzünü dünyaya göstermek motivasyonuyla bu şekillere girmeleri çok tuhaf değil.
Yine Mehdiliklerinin evrensel kabulünü göstermek için Yahudilerle yakın fotoğraf verdikleri anlaşılıyor. Ki birlikte göründükleri Yahudiler de Mehdiyete inanan Yahudiler.
Yani komplo teorileri, ağır iddialar dışında da olan bitenlerin bir açıklaması olabilir. Ayrıca ceza kanununda sahte mehdiye inanmak diye bir suç da yok.
Tabii ki böyle ağır bir motivasyonu olan grupta suçlar işlenmiş olabilir, bu grubun düşman bellediği kişilere karşı bazen istihbari ve bazen hukuki yöntemler kullandığı biliniyor, mağdurların ifadeleri dışında da deliller bularak kolluğun bu suçları soruşturması doğru.
Ama bunu bir linçe çevirmeden, beyinleri yıkananlar, dini istismar gibi savcılığın konusu olmayan alanlara girmeden yapmak gerekir. Tabii “kedicik” denen kadınların da insan ve vatandaş olduğunu, onların da hukuki hakları olduğunu, onlardan birinin bir zamanların Danimarkalı Gelin’i olduğunu da hatırlayarak...
Tabii bir de hoşumuza gitmeyen, fikirlerini, yaptıklarını sevmediğimiz insanların, grupların devlet tarafından tasfiye edilmesinden duyulan bu aşırı memnuniyetin yarın bir gün o vizenin verildiği devletin sizin kapınızı çalmasına neden olabileceğini de unutmadan...
Yazarlar
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.08.2025
2.08.2025
28.07.2025
26.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025