Yıldıray OĞUR
Ertelediler, heyet gitti, vazgeçtiler, cesaret edemezler, kuramazlar derken amblemi geleneği temsil eden çınar ağacı yaprağı olan Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi 2019 bitmeden kuruldu.
2019 Türkiye’sinde parti kurmak, 2001 Türkiye’sinde parti kurmaya benzemiyor.
2001’de AK Parti, muhalefet blokundan kopan bir grup tarafından, güçsüz ve hızla zayıflayan bir koalisyon hükümetine karşı kurulmuştu.
Medyanın büyük bir kısmı AK Parti’den ve Tayyip bey’den hiç hoşlanmasa da parti kuruluşunun ilan edildiği toplantı televizyonlarda ve internet sitelerinde an be an aktarılmış, partinin açıklandığı günün akşamında da Tayyip bey sırayla ana haber bültenlerine çıkarak partisini anlatabilmişti. Ertesi günkü gazetelerde, çoğunda eleştirel bile olsa partinin kuruluşu manşetlerden duyurulmuş, köşe yazılarında partinin programı lehte ve aleyhte yorumlarla değerlendirilmişti.
Herhalde 2001’de AK Parti kurucusu olmanın maliyeti çok yüksek olmadığı için, 70’lerde “Bin Ban Bon” şarkısıyla meşhur olmuş eski bir pop yıldızı bile kurucular arasına girmekten, hatta partinin dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na teslim eden isimler arasında olmaktan çekinmemişti.
Ama 2019’da artık konuşmanın bile zor olduğu, eleştirel fikirler için hukuki güvencenin olmadığı, muhalefetin medyanın çok azında sesini duyurma imkanı bulabildiği bir Türkiye’deyiz.
Nitekim bundan dört yıl önce bütün kanalların her konuşmasını yayınladığı, peşinden koştuğu ülkenin Başbakan’ı olan Davutoğlu’nun, yeni bir parti kurduğu toplantıyı dün haber kanallarının çoğu görmedi, pek çok gazetenin internet sitesinde haber bile yapılmadı, muhtemelen bugünkü gazetelerin çoğunda da küçük haberlerle geçiştirilecek. Kuruluşunu duyurmadıkları partiyi yerden yere vuran yorumlar yayınlanacak.
Tabii ki böyle bir ülkede 17 yıllık bir iktidar partisinden koparak parti kurmak, parti kurucusu olmanın maliyeti, diğer muhalefet partilerinde siyaset yapmanın maliyetinden de yüksek. (Tabii HDP dışındakilerin)
Halbuki, pek çoğu AK Parti içinden ya da havzasından gelen bu isimler, yapılması çok da zor olmayan taktiklerle pasif kalarak, susarak iktidarın bir parçası olmaya devam edebilir, hala makamları veya koltukları olabilir, iktidar nimetlerinden yararlanabilir ya da en azından başları ağrımadan hayatlarına devam edebilirlerdi.
O yüzden risk alıp siyaset yapmayı seçmelerini, iktidar tutkusu ya da kariyerizm değil, cesaret ve idealizm kelimeleriyle tarif etmek haklarını teslim etmek olur.
Örneğin Davutoğlu, eski bir Başbakan olarak bundan sonraki hayatını konfor içinde akademi ve sivil toplum alanında sorunsuz geçirebilecekken, bugüne kadar yaptıklarını, büyük emeklerle kuruluşunda yer aldığı vakfı, üniversiteyi de riske atarak, küçük kızının dahi hiç bir ölçüsü kalmamış gazetelere malzeme olabildiği bir ülkede siyasete girmeyi tercih etti.
Aynı şekilde yakından tanıdığım Etyen Mahçupyan, Hakan Albayrak, Bahadır Kurbanoğlu gibi isimler de bu idealizme ve cesarete fazlasıyla sahip isimler olarak kurucular listesinde yer aldılar.
Kurucular listesindeki İbrahim Turan, Kerem Rota, Serkan Özcan gibi itibarlı ekonomistler, ay sonuna kadar partisini kurması beklenen Ali Babacan’ın en iddialı olduğu ülkenin bir numaralı meselesinde, Gelecek Partisi’nin de iddialı olduğunu gösterdi.
Kurucular listesindeki eski AK Partili milletvekilleri ve il başkanlarının ağırlığı, partinin tabanla ilişkisinin güçlü olacağını gösteriyor.
Bu il başkanlarından eski İstanbul İl başkanı Selim Temurci, eski Ankara il başkanı Nedim Yamalı, 15 temmuz gecesinin İstanbul ve Ankara’da kitleleri mobilize eden isimleriydi.
Şimdi onların da, o gece eski eşini ve oğlunu darbecilerin şehit ettiği Nihal Olçok ile birlikte Gelecek Partisi’nin kurucu kadroları arasında olması, Türkiye’deki siyasi döngünün acımasızlığı hakkında çok şey söylüyor.
Parti listelerinde henüz tanımadığımız pek çok isim var.
Davutoğlu’nun konuşmasında ve partinin programında Alevilerin talepleriyle ilgili verdiği net mesajlarla birlikte Alevi Kültür Dernekleri başkanının kurucular arasında olması, parti kurucuları arasında bir Rum işadamının da bulunması muhafazakar siyaset geleneği için ileri adımlar.
Siyasette Kürt demenin bile yeniden zorlaştığı bir dönemde parti programında yer alan Kürt meselesi tarifi, demokratik vatandaşlık vaadi ama en önemlisi anadilde eğitimle ilgili parti programındaki şu cümleler de altı çizilmeyi hak ediyor:
“Bu bağlamda tüm demokratik ve kalkınmış ülkelerde olduğu gibi ana dilin eğitimde ve sosyal hayatta öğretilmesi ve kullanımının vatandaşlarımızın bu vatana duydukları aidiyet bilincini güçlendireceğine, toplumsal barış ve dayanışmamızı tahkim edeceğine inanıyoruz”.
Ama Kürt sorunuyla ilgili bu iddialı siyaseti taşıyacak Kürt siyasetçiler ve kamuoyu önderleri açısından kurucular listesi zayıf görünüyor.
Ama bu kadar kötü tecrübeden sonra artık Türkiye’de, yazılı metinler, sözler, şahıslar değil, eylemler, kritik anlardaki tavırlar, ahlaki ve cesur duruşlar bir partinin siyaseti hakkında topluma fikir verecek.
O yüzden parti kuruluşu toplantısında Davutoğlu’nun yaptığı konuşma kadar, salondaki parti kurucuları ve gönüllülerinin bu konuşmaya verdikleri tepkiler de partinin siyaseti ve motivasyonu hakkında fikir verdi.
Davutoğlu salondan en çok alkışı, ehliyet ve liyakat vurguları yaptığında, tahkir edici siyaset dilini eleştirdiğinde, imar rantlarından, şeffaflıktan bahsettiğinde, siyasete ailenin karıştırılmamasıyla ilgili cümleler kurduğunda aldı.
Zaten Gelecek Partisi’ni kurulmasına neden olan iktidarın temel problemli alanları bunlar.
Ama daha şaşırtıcı olan Davutoğlu’nun din ve siyaset meselesiyle ilgili söylediği cümlelerin de salondan aldığı büyük alkıştı. Neredeyse konuşmanın şu bölümündeki bütün cümleler salonda hararetle alkışlandı:
“Kısıtlayıcı laiklik anlayışı da, dine siyasal düzen içinde işlevsel bir rol tanımlama çabası da, tek bir dini akımın siyasal düzeni antidemokratik yöntemlerle ele geçirerek din-siyaset ilişkisini belirleme iddiası da, küreselleşmeyle derinleşen varoluşsal sorunlar karşısında geçerliliğini yitirmiştir.
Siyaset alanında herkes kendi imtihanını vermeli ama dini değerleri bu imtihan sathına sokmamalıdır.
Hak ve makam talepleri ibadet üzerinden değil adalet, ehliyet ve liyakat temellerine dayalı hukuk ve teamül üzerinden geçekleşir.
Devlet, bütün dini/mezhebi/felsefi anlayışlara ve topluluklara aynı mesafede olmalı ve eşit yaklaşım göstermelidir.
Bu çerçevede temel ilkemiz özgürlükçü laiklik ve çoğulcu din anlayışıdır.
Hangi görüş ve ideolojiye mensubiyet söz konusu olursa olsun, siyasetin dini semboller ve hassasiyetler üzerinden güç devşirmesinin önüne geçecek bir kurallar ve teamüller manzumesi oluşturulacaktır.
Dini ya da seküler hiçbir yapının devlet içinde ayrıcalıklı bir konum elde etmesine müsaade edilmeyecektir.
Toplumun manevi olgunluğu için çaba göstermesi gereken dini/mezhebi referanslı yapıların, devletin rasyonel bürokratik mekanizmalarla işleyen yapısına müdahale ederek paralel yapılanmalara yönelmesi engellenecektir.”
Konuşmanın bu cümlelerinin salondan aldığı büyük alkış şaşırtıcıydı çünkü, bütün yorumcular Davutoğlu’nun daha muhafazakar, İslamcı tabandan oy alacak bir parti kurduğunda birleşmişti.
Nitekim kurucular kurulunda ve parti kuruluş toplantısında muhafazakarlar çoğunluktaydı.
Ama Davutoğlu’nun din ve siyaset arasındaki çarpık ilişkilere, iktidarın dinin sahibi gibi davranmasına, dinin siyaset tarafından kullanılmasına, dini cemaatler ve tarikatların devlet kadrolarını aralarında bölüşmesine karşı söylediği sözler anlaşılan muhafazakarların da Türkiye’de yeni bir partiden duymayı en çok istedikleri sözler haline gelmiş durumda.
İşte tam bu nokta bundan sonraki siyaset açısından önemli bir kırılma noktası.
Çünkü bugün AK Parti siyasetini kültürel kutuplaşma üzerine kurmuş durumda.
Bir tarafta dinin, tarihin, Osmanlı’nın, bayrağın, vatanın sahibi olanlar var, diğer tarafta ise bunlara karşı olanlar...
Partiler arasındaki demokratik yarış, ucu Uhud’a, Malazgirt’e götürülen ebedi, ezeli bir kavgaya dönüştürülmüş durumda.
Bu yüzden seçmenlerin bir kısmı Türkiye’de oy verirken ümmetin, Kudüs’ün, Gazze’nin, Myanmar’ın geleceği için de oy verdiklerini düşünüyor.
Zaten iktidar uzun bir süredir seçim kampanyalarını ve siyasi söylemini, bir tek Saadet Partisi’nin bozduğu bu ikilik üzerinden yürütüyor.
Böylece bütün seçimler de bir tür kimlik nüfus sayımına dönüyor.
CHP nihayet bunu keşfetti, bir kaç başarısız girişiminden sonra da 31 Mart seçimlerinde bu ikili siyaseti, muhafazakarlara hitap eden adaylar ve söylemlerle kırdı.
Ama esas kırılmayı AK Parti içinden doğan iki parti yapacak.
Davutoğlu’nun Gelecek Partisi ve Babacan’ın kuracağı parti, her ne kadar başka kesimlerden de oy almak iddiasında olsalar da önce yüzde 60’lık bu muhafazakar-milliyetçi seçmen havuzunun oylarına talipler.
Yani artık bu havuzda AK Parti yalnız değil.
En az kendisi kadar dindar olan, muhafazakar kesimden gelen siyasetçiler de muhalefet blokundan seslerini yükseltecekler.
Bu Türkiye siyasetinde daha önce örneği bulunmayan bir tecrübe olacak.
Bundan sonra siyaset denklemini dindarlar-laikler, yerli/milliler-yersiz/ gayrimilliler olarak tarif etmek çok daha zor.
Muhakkak, iktidar partisi kolay ve bildiği siyasette ısrar edecektir.
Nitekim yeni partilere dönük ümmeti bölmekle başlayan suçlamalar, bir kaç gündür gazetelerde çıkan “Hedef imam hatipli cumhurbaşkanı”, “200 yıllık hesaplaşma bitmedi” suçlamaları ve ihanet diskuruyla sürdürülüyor.
Ama bu sözler ikna edici olmaktan gittikçe uzaklaşıyor.
Yani muhalif muhafazakar partiler sadece çok sesliliği artırmakla kalmayacak, siyasetin kimlik/kültür çatışması üzerinden yapılmasını da zorlaştıracak, siyaset bir ölçüde normalleşecek.
O yüzden dün Gelecek Partisi’ni kuran kadrolar da konuşmanın bu kısmını hararetle alkışladılar.
Çünkü yeni dönemde siyasetin kaderini esas bu değiştirecek.
Bu hem iktidar hem mevcut muhalefet hem de yeni partiler için soruların çıkacağı yerin bilinmediği bir sınav.
İktidar açısından ihanet suçlamasının kullanım süresi çok uzun değil. Çünkü bu suçlamanın ucu hem Türkiye siyasi tarihine hem de AK Parti kuruluş hikayesine çıkıyor.
Demokrat Parti’yi, dörtlü takrir vererek istifa eden CHP’li milletvekilleri kurmuştu. 1957’de İspat Hakkı yüzünden DP’den istifa eden milletvekilleri Hürriyet Partisi’ni kurdular. 60’ların sonunda Adalet Partisi’ni pasif bulan milletvekilleri istifa edip Demokratik Parti’yi, CHP’nin fazla sola kaydığını düşünen milletvekilleri de ayrılıp Cumhuriyetçi Güven Partisi’ni kurmuşlardı. 90’ların başında MHP’yi din konusunda yetersiz bulanların kurduğu BBP, ANAP’tan doğan Yeniden Doğuş Partisi, Yeni Parti akla gelen örnekler.
Ama bu hikayenin en meşhur örneği tabii ki Fazilet Partisi’ni yetersiz bulan yenilikçilerin kurduğu AK Parti.
Üstelik sadece bir partiden değil, bütün hayatlarını anlamlandıran bir hareketten ayrılıp yapmışlardı bunu.
Yani Türkiye’de yeni partiler, mevcut partilerden doğuyor. Buna ihanet değil, siyaset deniyor.
Bırakın 2002’yi, 2007’yi, bundan dört yıl önceki siyasetini bile terk etmiş, yeni bir siyasi rotaya girmiş, ittifaklar kurmuş AK Parti’nin değişen şartlar gereği bunu yapmaya hakkı olduğu gibi, bu yeni rotayı benimsemeyenlerin kendi yoluna gitme hakkı da var.
Ayrıca siyasette matematik çalışmıyor. Partiler de bölünmüyor. 2015’de yüzde 11 oy olan MHP içinden bile yeni bir parti çıktı. Son seçimde MHP’nin ve ondan kopan İyi Parti’nin toplam oyu yüzde 22’ye dayanmıştı.
Eski partilerden kopan yeni partilerin çok uzun ömürlü olmadığı söyleniyor ama zaten Türkiye’de son 60 yılda tek başına iktidar olmuş veya seçim kazanmış partilerden hala yaşayan tek parti CHP.
Yani AK Parti için en rasyonel yol, bu gerçeği kabullenip, yeni partilere karşı medeni bir siyaset izlemek.
Mevcut muhalefet de siyaset oyununu değiştirecek bu yeni muhalif aktörlerle sınanacak.
Muhalefet blokunu genişleten bir üslup mu kullanacaklar yoksa “bunlar asla değişmez”, “bugüne kadar neredeydiler” diline teslim olup dışlayıcı mı olacaklar?
Yeni partilerin sınavı ise koptukları partiyle hesaplaşma dışında gerçekten yeni partiler olmayı başarıp başaramayacaklarında saklı.
Her halükarda 2020’ye Türkiye yeni bir siyasi atmosferde giriyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025