Yıldıray OĞUR
Sovyet Devrimi, 150 milyonluk ülkenin 110 milyonu köylülerden oluşan Rusya’da 30 bin mensubu olan Bolşevikler tarafından yapılmıştı.
Halbuki teoriye göre devrimi işçi sınıfının yapması gerekiyordu.
Devrim kendi özel şartlarında başarılınca at arabaya koşuldu ve Rus köylü sınıfından bir proletarya yaratmaya çalışıldı.
Bu toplum mühendisliği projesinin önünde büyük bir engel vardı: Toprak sahibi köylüler yani “kulaklar.”
Kulaklar şehirlere göç edip üretime işçi olarak katılmıyordu, bir ara sınıf olarak daha yoksul köylüleri de sömürüyorlardı. Tarım alanlarının kolektivizasyonu önünde de en büyük engeldiler.
Kısa sürede kulaklar bir nefret objesine dönüştü. Lenin onlar için “kıtlıkta semiren kan emiciler, vampirler, vurguncular, halkın malını yağmalayanlar” dedi.
1930 yılına gelindiğinde hızlı kalkınma hamlesi için 8.5 milyon köylü şehirlere işçi olarak getirilmişti.
Ama esas radikal hamleyi kalkınma hızını daha da hızlandırmak isteyen Stalin yaptı.
1930 yılında Politbüro kulak sınıfının tasfiyesine karar verdi.
Stalin, “Elimize kulaklara karşı bir saldırı yürütme şansı geçmiştir; dirençlerini kırıp onları sınıfça ortadan kaldırabiliriz” diyordu.
Bahsedilen bir kaç yüz kişi değildi. 4 milyon insandı. Önce hayvanlarına el konuldu. Bazıları hayvanlarını vermektense öldürdü.
Bu toplum mühendisliği projesine direnen 30 bin kulak öldürüldü. 2 milyon kişi Sovyetlerin ücra yerlerine sürüldü. Önemli bir kısmı da 1930 yılında kurulan Gulag’lara (Çalışma Kampları Yönetimi Baş İdaresi) atıldı.
Durup dururken kulakların gulaglarda biten hikayesini akla düşüren Türkiye’de ekonomiyi teoriye uydurmak için inatla yapılanlar...
Neredeyse Türkiye’deki bütün iktisatçılar hatta sıradan vatandaşlar bile Merkez Bankası’nın faizi düşürmesinin kuru yükselttiğini, kurun yükselmesinin enflasyonu yükselttiğini ve sonuçta bu ikisinin hepimizi fakirleştirdiğini söylüyor ve bu karara itiraz ediyorlar.
Ama bu itirazların hiçbiri işe yaramıyor.
Bu kuru inadın sebebi hakkında artık makul bir eleştiri duymak da zorlaşıyor.
Karar açıklandığında Twitter’da aralarında ekonomistlerin de olduğu yüzlerce kişi ancak “yazık” yazabildi.
Televizyonlarda kararı duyunca “Aaa” diye şaşkınlığını gizleyemeyenler oldu.
Merkez Bankası eski baş ekonomisti “Dibin de dibi varmış” diye yazdı ve bundan sonra artık faiz tahmini yapmayacağını açıkladı.
“Kendi ayağımıza kurşun” diyenler, “Ülke gözümüzün önünde batıyor” diyebilenler... Hatta en popüler ekonomi profesörlerinden biri artık sadece noktalama işaretleriyle olanlara tepki veriyor.
Peki gerçekten de bu kararlar sadece cehalet, rasyonalite kaybı, ve inattan mı ibaret mi?
Bu irrasyonalite içinde bir ideoloji, tercih, rasyonalite yok mu?
Sonuçta kaderinin oylanacağı bir seçime doğru hızla ilerleyen bir iktidar var karşımızda.
Herhalde sürekli kendi ayaklarına sıkarak seçimlere hazırlanmıyorlardır.
Kararların arkasındaki tercihin, ideolojinin Cumhurbaşkanı’nın faizin haram olmasına olan itikadi bağlılığı ve bunu doğrulayan faiz-enflasyon tezi olduğu hep söylendi.
Ama herhalde Cumhurbaşkanı’nın bu tezlerini destekleyen daha dünyevi tezler, bu kararların iktidar için, ülke için de hayırlı olduğunu düşünmesini sağlayan başka rasyonel açıklamalar da olmalı.
Bazıları iktidarın kuru yükselterek beşli çete ve belli bir rant çevresini mutlu ettiğini iddia ediyor.
Ama beşli çetenin oy sayısı eğer 5 milyon değilse bunun seçimlere doğru mantıklı bir su-i zan olduğu söylenemez.
Peki o halde bu doktorların ne dediğini dinlemeden bitkisel ilaç tedavisinde ısrar eden alternatif tıp reçetesi gibi alternatif ekonomi reçetesinin arkasında ne var?
Tabii ki ekonomik değil, ideolojik tercihler.
Cumhurbaşkanı’nın aktif ekonomi danışmanlarının tamamı ideolojik olarak piyasa ekonomisine şüpheci isimlerden oluşuyor.
AK Parti’nin aks değiştirmesinin çok öncesinden itibaren bu isimler Batı ve kapitalizm karşıtı tezleri savunmaktaydı.
Bazıları milliyetçilik ve ulusalcılıktan, bazıları ise sosyalizmden geliyor.
İslamcı, Milli Görüşçü bir ailede büyüyen eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak da bu tezlere yakın bir isimdi.
Wikileaks’in yayınladığı mail kutusuna bakılırsa Albayrak, 2005’lerden bu yana sıkı bir Yiğit Bulut okuruydu.
Bulut’un AK Parti’ye yönelik e-muhtıraları bile savunduğu zamanlardan gelen bir ideolojik ortaklık bu.
Daha sonra “faiz lobisi” gibi tezlerle bu bir siyasi ortaklığa da dönüştü.
Nitekim Albayrak, henüz milletvekili yada bakan olmadığı 2014 yılında Sabah gazetesinde yazdığı “Mektebin Alaylısı” başlıklı köşe yazılarında bu ideolojik tercihini açıkça göstermekten çekinmedi.
Örneğin Eylül 2014’te o günkü Merkez Bankası’nın “laf dinlemeyip”, faiz artırımında ısrar etmesini eleştirmek için yazdığı “Başka merkezin bankası” başlıklı yazısında şöyle demişti:
“Kurumla ilgili bazı sıkıntılar artık Ankara'yı aşmış tüm Türkiye'de konuşulur olmuştur. Burada hakikaten samimiyetle iyi şeyler yapmaya çalışan bazı şahısları tenzih ederim. Ama bazılarının hangi amaca hizmet ettikleri gayet endişe verici. Peki ya suya sabuna dokunmadan, hiçbir konuda insiyatif almadan, fikir beyan etmeden ülkenin bu kadar önemli bir kurumunda koltuk işgal edenlere ne demeli? Bu kurumdan beklenen başka odak ve merkezlerin bir şubesi gibi hareket etmemeleri, artık Yeni Türkiye'nin bir kurumu olarak düşünsel ve kurumsal merkezlerine ülkenin menfaatlerini koymalarıdır.”
Sadece Merkez Bankası’nın dış güçlere hizmet ettiğini düşünmüyordu, o yazılarda eski bakanın sıkı bir Çin hayranı olduğu, Çin’in kalkınma modelini hararetle savunduğu, hatta Uygur meselesinin gündeme getirilmesini bile Çin ile Türkiye’nin ilişkilerini bozmak isteyenlere bağladığı görülebiliyordu.
Kendi ülkesinin Merkez Bankası’nın bile küresel güçlerin emrinde olduğuna, ülkesinin aleyhine çalıştığına inanabilen bu komplocu bakış, 2014’den sonra ekonomi yönetimine tazyikte bulunmaya başladı. Bu tazyik sonucunda sırayla Erdem Başçı, Ali Babacan, Mehmet Şimşek, İbrahim Çanakçı gibi isimler sistemden tasfiye edildi.
Ve bu “mektebin alaylısı” kadrosu 2018’de ekonominin başına geçti.
Albayrak’ın katıldığı meşhur televizyon yayınında politikalarını savunurken sağ yumruğunu havaya kaldırıp heyecanla “Devrim” demesi boşuna değildi.
Sahiden de küresel sisteme, kapitalist güç odaklarına karşı mücadele ettiğini düşünüyordu.
Bu ‘devrimci’ mücadelenin ülkeye maliyeti ise malum...
Bu maliyet taşınamaz hale gelince Albayrak istifa etti ve Naci Ağbal ve Lütfü Elvan ikilisiyle yeniden klasik piyasacı ekonomi politikalarına geri dönüldü ama bu da kısa ömürlü oldu.
Çünkü Cumhurbaşkanlığı’nda Cumhurbaşkanı’nın itikadi nedenlerle doğruluğundan şüphe etmediği ekonomi tezleri ile bu tezlere uygun dünyevi alternatif ekonomi tezler üreten danışmanlar arasında mükemmel bir ideolojik harmoni oluşmuştu ve bu alternatif bir evren yaratmıştı.
Bu evrende Türkiye’yi yüksek faizle yavaşlatmaya çalışan, faiz batağına sokmaya çalışan küresel güç odaklarına karşı mücadele edilmekteydi.
Bu mücadeleye katılmayan ve ısrarla klasik ekonomik tezleri ileri süren herkes de bu küresel çevrelerin “adamı” damgasını yiyordu.
Yıllar içinde bu damgayı ekonomi bakanları, Merkez Bankası başkanları, bankanın yöneticilerinin de içinde olduğu üst düzey bürokratlar ve tabii ekonomistler yedi.
Bugünlerde de bunca ekonomist faizlerin düşürülmesinin yanlış olduğunu söylerken, Cumhurbaşkanı Beştepe’de güvendiği ekonomi danışmanlarından şunları duyuyor:
“Merkez Bankası, enflasyon hedeflemesi yaptığı için faiz aracını güçlü bir şekilde kullanarak öncelikle TL’yi gereğinden fazla değerli tuttu bu sürede... Yüksek faizle tahkim edilmiş bir sıkı para politikasının enflasyonu önlemenin tek yolu olduğu ezberletilmişti çünkü. Ama bunun dalgalı kur rejimine ters olduğu, bankanın esasında enflasyon değil, kur hedeflediğini kimse söylemiyordu. Çünkü gereksiz değerli TL ithalat ve borç ekonomisi oluşturuyor, ihracatçıyı, sanayiciyi öldürüyordu. Bu arada bankalarda yüksek faizli ve komisyonlu -ama riski en az- tüketici kredileriyle iç talebi ve hane halkı borçlanmasını yukarı çekiyordu. İşletmeler yüksek faizden yatırım yapamıyor, verimlilik düşüyor ve işletme maliyetleri arttığı için enflasyon arz yönlü ve bankalar tarafından şişirilmiş talep etkisiyle de yükseliyordu. Ama bu ekonomi-politikası işsizliği de yükseltiyordu.
Bankacılık kesimi dışarıya kaynak aktarır hale gelmişti. Çünkü banka sisteminin -kamu bankaları dâhil- ihraç ettiği borçlanma kâğıtların uzun vadeli faiz getirisinin ülke büyümesinin üzerinde olmaması gerekir. Eğer bu böyleyse, siz hem dışarıdaki hem de içerideki rantiyeye kaynak aktarıyorsunuz ve ülkeyi yoksullaştırıyorsunuz demektir. Bunun için Türkiye’ye yıllardır ortalama faiz hadlerinin çok altında büyümesi öğütlenmiş ve ülke ne zaman çift haneli büyümeyi yakalama aşamasına gelmişse aşağıya çekilmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun için faizler yüksek, büyüme düşük diyor. Yüksek faizin bunun için bir soygun mekanizması olduğunu yıllardır anlatıyor.
İşte tam bugün burayı aşacak yeni bir ekonomi programını gündeme taşımamız lazım...”
Bu alternetif tıpvari alternatif ekonomi reçetelerinin ne olduğunu anlamak isteyenler Cumhurbaşkanı’nın en yakın ekonomi danışmanlarından Cemil Ertem’in Milliyet gazetesindeki yazılarına bakabilir.
Bu yazılardaki ekonomi reçetelerinin aslında ne olduğu ve bize maliyetinin ne olabileceğini ise geçen salı günü Karar TV’de Elif Çakır’la birlikte konuk ettiğimiz eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısı ve Gelecek Partisi kurucularından Doç. Dr. İbrahim Turhan anlattı:
“Artık geçerliliği kalmamış ama geçmişte 1960-70’li yıllarda bir dönem hakim olmuş bir iktisat görüşü vardır. Enflasyonla büyüme arasında bir ödünleşme vardır. Büyümeyi artırmak istiyorsanız bir miktar enflasyona razı olmanız gerekir. Bu görüşü savunan, bu görüşe yakın bazı danışmanlar olduğunu biliyorum ben Cumhurbaşkanlığı’nda. Şöyle düşünmüş olabilirler. 20-30 enflasyon çok da önemli değil. Biz ne enflasyonlar gördük geçmişte. Yüzde 90-70 enflasyonlar yaşadı bu ülke. Yüzde 20-30 enflasyon kötü değildir. Gerekirse biz tanzim satış mağazaları kurarız. Gıda ürünleri, temel ihtiyaçları ucuza sübvanse ederek, bütçeden gerekirse kaynak aktararak ya da üreticileri satıcıları hizaya getirerek ucuzlatırız. Ücretleri de artırırız. Toplumun bu yüksek enflasyonla bir süre de yaşamasını sağlarız. Yeter ki iktisadi faaliyette bir aksama olmasın. İktisadi faaliyet hızlı artmaya devam etsin. Çünkü seçime gidiyoruz. Bunun için yapılması gereken şeylerden biri de ihracatı artırmaktır. İhracatı artırmak için de zayıf Türk lirası politikası izlemek gerekir. Bunlar için faizleri düşürelim, yatırım, ihracat artsın, bir miktar enflasyon da olsun ziyanı yok. Tabii çok yanlış bir düşünce. Bu yaklaşımın en büyük açmazı yüksek enflasyon, yüksek büyüme yapmıyor. Bunu yıllarca denedik.”
Turhan’ın anlattığı ekonomi modelin basit bir sonucu var; Orta sınıfın çökmesi.
Çünkü bu teze göre Türkiye ucuz üretim üssü haline gelecek.
İnsanlar da ucuz maliyetli işçiler olarak bu üretim sektöründe iş bulmaya başlayacak. Yani tüketici, hizmet sektörlerinde çalışan maaşlı orta sınıf, işçi sınıfı haline gelecek. Enflasyon ve kur yüksek olduğu için de orta sınıfın yaşam tarzı değişecek.
Türkiye’nin Çin’in yerine bir üretim ve tedarik üssü olmasından duyulan heyecan zaman zaman gazete haberlerine de yansıyor.
En son Sabah gazetesi geçen hafta bu heyecanı paylaşan bir haber yaptı:
“Avrupa'da enflasyonu 13 yılın zirvesine çıkaran, ABD ve Çin'de üretimde aksamalara neden olan tedarik zincirindeki kopuşlar, dünya devlerinin gözlerini Türkiye'ye çevirmesini sağladı. Son dönemde artan küresel nakliye fiyatları nedeniyle özellikle Avrupalı yatırımcıların yoğun ilgisiyle dikkati çeken Türkiye, coğrafi konumu, ulaşım ağı, demografik yapısı ve yatırımcılara sunduğu kolaylıklarla öne çıkıyor. Salgın ile birlikte uzun mesafe taşımacılık maliyetlerinin katlanarak artması, pek çok yabancı uluslararası şirket için konum ve maliyet avantajı sunan Türkiye'yi cazip bir yatırım ve üretim merkezi haline dönüştürüyor.”
https://www.sabah.com.tr/ekonomi/2021/10/22/dunyanin-yeni-tedarik-ussu-turkiye
Peki iktidar orta sınıfları vuracak böyle bir ekonomi modelini neden benimsiyor?
Çünkü bu yönetim anlaşışıyla artık daha eğitimli ve şehirli orta sınıfları ikna etmesi mümkün değil.
Orta sınıflar bugün Türkiye’de en çok bağıran, en çok muhalefet eden kesim. Sosyal medyayı aktif kullanıyorlar ve seslerini çıkarıyorlar.
İktidar uzun süredir hem söylemini hem de medyasını buna göre ayarladı. O yüzden iktidarın propaganda dili ve medyası, artık kendisine yakın orta sınıflara bile çiğ gelen bir din, vatan, bayrak, ezan, hainler diskuruna saplanıp kaldı.
Çünkü artık hedef kitle itiraz eden orta sınıflar değil.
Peki alt sınıfların bundan ne karı olacak.
Ucuz üretim üssü olmak işsizliği de azaltmak demek.
Hiç maaş almayan bir işsiz için düşük ücretli iş sahibi olmak bir kazanım. Herhalde hesaplanan bu.
Zaten üretim ve ihracattaki artışla en üst sınıfların da memnun edileceği düşünülüyor.
Olan ise bugün ve yarın orta sınıflara olacak.
Yani iktidar seçime doğru giderken orta sınıflardan ümidini kesmiş görünüyor. Ekonomideki kararlar da buna göre alınıyor.
O irrasyonalitenin içindeki rasyonalite bu olabilir.
Neyse ki “Silivri soğuktur” dışında bir gulag korkusu yok.
Seçimin kaderini de bu orta sınıfların tepkisi belirleyecek.
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025