Ahmet İlhan
Alter ego, varlığını bildiğimiz ama hiç üzerinde durmadığımız bir kişilik gelişimi. İçimizde, bize haber vermeden yaşayan karakter kavramını açıklar. Dostoyevski’nin ‘Öteki’ romanında sahte Bay Golyadkin üzerinden, alter ego kavramını, insanı ürpertecek denli güçlü bir şekilde işlediğini görüyoruz. Kişi nasıl olur ve ne olur da bünyesinde iki farklı kişiyi büyütür? Kişinin hayatı hangisinin güdümünde gelişir, hangisinin ayak izlerini sürerek gerçek kişiye ulaşırız? Bu soruların peşinden giderek birlikte kısa bir yolculuk yapalım, isterim.
Susmak her zaman söylemekten daha çok yer tutar. Dil doğası gereği çoğul anlamlıdır. Söylemeye niyetlendiğimiz her şeyi hiçbir eksiği olmadan söyleyebilseydik, dil olanaksızlaşırdı. Sonuçta anlatımda açığa vurduğumuz şey sustuğumuz sayısız şeye yaslanır. Kendimizi karşımızdakine ısrarla ve uzun uzun anlattığımızda, anlaşılmayan, açıkta kalan şey anlattıklarımızın içinde değil, sustuklarımızın içinde saklı. ‘’Beni anlamıyor, birbirimizi anlayamıyoruz!’’ denildiğinde aslında anlaşılamayan şey, ifade edemediklerimizin arasında keşfedilmeyi bekliyor durumdadır ki bu keşfi yapmak da herkes için mümkün görünmemektedir. Kaldı ki baskıcı sistem ve toplumlarda gerek kişi gerek kolektif yapılar için olsun keşfedilmek ayrıca sıkıntı yaratan bir durumla karşı karşıya gelmek olur ki, çoğu kez bu keşfin yapılması istenmez ve özneler susmanın, saklı olmanın içinde daha güvenli olduğunu düşünür. Ayrıca anlamak da başka bir sorumluluk yüklenmek anlamına geleceği için, çoğu kez bilinçlice reddedilir.
Ancak, eylemekte ve ifade etmekte imtina edilen durumlar için bir de Dante’nin işaret ettiği bir boyut var. Der ki Dante: ‘’ İster doğal zorunluluk nedeniyle ister özgür iradeyle olsun, esas olarak kişi tarafından amaçlanmış her eylemde, kişi kendi imgesini dışlaştırır. O sebeple herkes, eyleyen kendi olduğu müddetçe, eylemekten sevinç duyar. Olan her şey; kendi varlığını arar, ister. Kişinin varlığı da, en fazla eylemde bütün kesinliği ile bulunduğu içindir ki eylemi zorunlulukla sevinç takip eder.’’ Söz ve sözü takip eden eylemde kişi kendi imgesini bir somutlama içinde kavradığından ve bu yolla var olmayı gerçekleştirdiğinden, kişinin kendini olduğu gibi eylemesi ve eyleminde kendini özgürce ve gerçekliğine uygun olarak görmesi sevinç yaratıyor demektir. Buna göre her bireyin korkmadan, çekinmeden kendi kişiliğinin üretilmesi sürecine dâhil olması ve bu süreci güvenli bir şekilde izlemesi arzusu vardır. Ancak susmalarla ve bastırılmalarla biçimlenen yapılarda kişinin gelişimi çoğunlukla bir düalizm ve anomali seyri gösterir.
Her insanın aydınlıkta sergilediği bir kişiliğinin yanı sıra içinin karanlığına sakladığı, aydınlıktakinden daha güçlü ikinci bir kişiliği olduğuna inanıyorum. İnsan, biçimlenirken dış gerçekliğin yontucu cebrine maruz kalır ve cebre duyduğu gizli-açık öfkenin tersten bir yansıması olarak içinde ikinci bir kişilik inşa eder. Kişinin içinde, her biri diğeri için öteki olan iki kişi yaşamaya çalışır. Meşru kişilik yapısı ile gayrı meşru, illegal kişilik hemen her olay, durum ve duyguda karşı karşıya gelir. Açıktaki kişilik, dışsal belli normlar, kurallar, yasaklar, sınırlar ve bir terbiye edilmişlik ile kontrol edilebilip denetlenebilirken saklıda kalan için ortaya çıkacak şartları bulduğunda neredeyse hiçbir sınırlayıcı kontrol mekanizması yoktur. Üstelik, çoğunlukla öfke, açlık, kompleks, şiddet, gurur ve kibir duygularından mürekkep şeytani bir varlıktır karşı karşıya olduğumuz. Uygun şartları bulduğunda ortaya çıkan ve kendini fütursuzca sergileyen saklı kişilik; örselenmelerinin, yasaklanmalarının, yetersizliklerinin nedenlerini kendi ötekisine ve genel olarak topluma büyük bir nefret ve kin kasırgası halinde yansıtmaktan çekinmez. Bu durumda soru; bizi gerçekte hangisinin temsil ettiğidir. Açıkta olan mı, saklıda kalan mı, her ikisi mi?..
Dostoyevski’nin ‘’Öteki’’ romanı, yazıldığı dönemde tartışma konusu olmuş, günümüzde sıkça tartışılan bireyin kendine yabancılaşması, ötekileşmesi, parçalanmış hasta birine dönüşmesi sorununa ta o dönemde parmak basmış bir roman. Kimi eleştirmenlerce ‘’İnsancıklar’’dan sonra, bu romanla yazarın bir düşüş yaşadığı yorumu yapılmış, kimilerince de bu roman ardından gelecek olan ‘’Yeraltından Notlar’’ın bir habercisi olan ustalık barındıran bir eser olmuş.
Romanın ana karakteri Bay Golyadkin ( Yakov Petroviç), 9. Dereceden bir memurdur. Başta kahramanımız olmak üzere çevresindeki herkes, hatta uşağı Petruşka bile Bay Goldyakin’in yapısından rahatsızdır. Kahramanımız; iş yerinde, sokakta, evde uşağından bile hak ettiği saygıyı göremeyen zamanla da bu duruma alışan; içinde bulunduğu konumdan fazlasını hak etmediğini düşünen, bazen kendine acıyan, bazen kızan; bazen etrafına karşı yaltaklanıcı, aşağılayıcı tavırlar sergileyen bazen de kendisine saygı göstermeyen, değer vermeyen herkese karşı kin ve öfke duyan, çelişkiler içinde zavallı biridir.
Bay Golyadkin romanın bir yerinde: ‘’Entrikacı değilim, bununla da gurur duyuyorum. Saman altından su yürütmüyorum, kurnazlığa kaçmadan açık seçik hareket ediyorum ki istesem ben de onlar gibi başkalarına zarar verebilirdim, hem de ne zararlar verebilirdim, hatta kime ne yapabileceğimi de biliyorum.” Derken açık kişiliğinin eylemlerini savunmak istemektedir. İçten içe açık kişiliğinin yetersizlikleri, korkaklıkları onu rahatsız etse de sahip olduğunu düşündüğü tek şey olan bu yapısını dışarıya karşı savunmak durumundadır. Ancak içinde çok güçlü kuşkular vardır ve insanların onu küçümsediğini, yok saydığını düşünmektedir. Bu düşünce gün geçtikçe yoğunluk kazanmaktadır. Bütün bu olumsuz duyguları taşıran bir olay olmuştur ve kahramanın gerçeklikle bağı tamamen orada kopmuştur. Olay, yağmurlu bir gece Olsufiy İvanoviç’in evindeki baloya alınmamasıyla başlıyor. Baloya alınmak istenmemiş ve açıkça reddedilmiştir Bay Golyadkin.
İçindeki ‘öteki’yle baş etmeye çalışan kahraman, başkalarının “öteki”si olarak maruz kaldığı eylemleri kaldıramıyor, doğal olarak. (Dostoyevski’nin yazarlık dehasını buradaki psikolojik çözümlemelerde olduğu gibi görmek çok keyifli.) Sonrasında kahramanımız önce bütün aşağılanmaları göze alarak zorla içeri girer ancak içeriden paramparça olmuş, yerin dibine batmış biri olarak çıkar ve yağmurlu havada koşmaya ve her şeyden de kendinden de uzaklaşmaya çalışır. Hiç durmadan uzaktaki bir köprüye kadar koşar ve işte tam orada romanın asıl belirleyici izleği ortaya çıkar. Çünkü köprüde ikinci Bay Golyadkin ile karşılaşır, fiziksel olarak tıpatıp kendisidir karşılaştığı kişi. Bunu bir yanılsama olarak görmeye çalışırken ikinci Bay Golyadkin zorla gelir hayatının merkezine yerleşir. En kötüsü de ikinci Golyadkin her yönüyle gerçek Golyadkin’in tersidir. Gerçeği neyi yapamıyor, beceremiyorsa sahtesi bütün onları büyük bir ustalık ve beceriyle gerçekleştiriyordur. O andan sonra hiçbir şey doğru gitmez. Gerçeği ile sahtesi arasında amansız bir savaş başlar.
Romanın tümünde gerçek Bay Golyadkin ile öteki, sahte Golyadkin’in nefes kesen mücadelesine tanık oluruz. Roman, gerçek Bay Golyadkin’in akıl hastanesine düşüşüyle biter. Ama bitmez aslında. Romanın sayfalarını kapattığınızda siz de içinizdeki ‘öteki’ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Ya da yeniden yüzleşiyorsunuz, diyelim. Toplumsal yapısı, günümüz Türkiye’si gibi katı bir hiyerarşiden oluşan zamanın Rusya’sında, kahraman kendini sürekli aşağılanmalara, yok sayılmalara, ötekileşmelere karşı ispatlamak, öz saygısını her gün yeniden kazanmak zorunda hisseder. Bu baskıya, örselenmeye direnemediğinde içinde saklı kişi, fırsat tam da budur deyip ortaya çıkar. Fakat gerçek hayat içinde kendine yer bulacak zemini yaratamazsa, o yeteneği gösteremezse sahibine zarar verecek olaylar ardı ardına patlak verir. Ta ki bütünüyle yok olana kadar bu kör edici hırsın etkilerine açık hale gelmiştir artık.
Belki de toplumsal ve siyasal hayatımızın karşı karşıya kaldığı yıkımın önemli nedenlerinden biri de şiddete, öfkeye, kine ve nefrete dayalı bir bünye içinde büyümüş saklı kişiliklerin( alter ego’ların)artık fırsat bulmuş ve fütursuzca yaşam alanlarına, hem de sorumlu mevkilere yerleşmiş olmalarıdır.
Kim bilir?..
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları

































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.05.2022
15.04.2022
5.04.2022
24.03.2022