Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Anayasa Komisyonu’nda düğümlenen çözüm süreci
13.07.2013
2638

 Meclis’te yeni anayasa yapım sürecini yönetmek ve taslak metnini hazırlamak üzere kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun bugüne kadar üzerinde mutabakat sağlayabildiği hayati önemi haiz olmayan 48 madde ile bir anlamda havanda su dövmüş olmasını yadırgamamak gerekiyor. Komisyon’un karar alabilmesi için bütün siyasi partilerin görüş birliğini şart koşan çalışma usulleriyle ilgili düzenlemenin 6. maddesiyle bu konuda olumlu bir sonuç alınamayacağı baştan belliydi. Çünkü Komisyon’da yer alan siyasi partiler daha demokrasinin ölçütleri ve temel hak ve özgürlükler üzerinde mutabık değildi.

Aslında Meclis’te temsil edilen siyasi partilerin söz konusu görüş birliği ilkesiyle taçlandırılan eşit sayıda üyeyle temsil edilmesini “demokratik” olarak nitelemenin imkânı yok. Yüzde 10 gibi aşırı bir seçim barajının, bağımsız adaylarla seçime girmek zorunda kalan BDP başta olmak üzere daha az oy almış siyasi partilerin temsilci sayısını olumsuz yönde etkilediği kabul edilebilir ama bu haksızlığı eşit sayıda üyeyle temsil gibi başka bir haksızlıkla gidermeye kalkışmak da başka bir tuhaflıktı doğrusu.  Tuhaflıktı çünkü seçimlerde yüzde 50 oranını yakalayan AK Parti, küçümsenmeyecek oranda bir oyu, demokratik bir yeni anayasa yapma sözü verdiği için almıştı. Siyasi partilerin Komisyon’da eşit üye ile temsili ya da görüş birliği ilkesi bir bakıma bu oylara haksızlık değil miydi?

Yeni anayasa ile ilgili seçim vaatleri

Bu soruya yanıt vermek için Başbakan Erdoğan’ın 12 Haziran seçimleri kampanyasında yeni anayasa konusunda söylediklerini özetle anımsamakta yarar var elbette. Örneğin 17 Mayısta Çorum’da halka mevcut anayasanın ne kadar tadil edilirse edilsin Türkiye’ye dar geldiğinin altını çizen Başbakan, hedeflerinin “kapsayıcı, kucaklayıcı, bütünleştirici, özgürleştirici, çeşitliliğe imkân veren” yeni bir anayasa yapmak olduğunu söylüyor. Bu sözler toplumun önemli bir kesiminin askeri darbe ürünü 82 anayasasını tüm kırmızıçizgileriyle yürürlükten kaldıran evrensel demokrasi ilkelerine dayalı yeni bir anayasa talebinin karşılık bulduğunu gösteriyor.

Başbakan Erdoğan bu açıklamaları yaparken, siyaset arenasında yeni anayasaya muhalif bir kesim olduğunu, bu kesimin özellikle 82 anayasasının ilk üç maddesini kırmızı çizgileri ilan ettiğini,  hatta  “AKP iktidar olursa Türklüğü anayasadan silecek” söylemiyle karşı propaganda yürüttüğünü de akılda tutmakta yarar var. Zira statükodan yana bu tür görüşlerle seçim kampanyalarını yürüten partiler, yeni anayasanın Kürt sorununun çözümünde kilit rol oynadığının bilincinde olan demokrat bir kesimin AK Parti’nin saflarında bir araya gelmesinde ve büyük seçim zaferinde rol oynuyor.

Çözüm sürecine kadar büyük hayal kırıklığı  

Seçimlerin ertesinde yeni anayasa konusundaki en cesaret verici mesajlar yine Başbakan Erdoğan’dan geliyor. 8 Temmuzda Başbakan hükümet programını okurken, yeni anayasanın özelliklerinin de altını çiziyor: “ yeni anayasanın bireyi ve onun haklarını esas alan,  toplumsal çeşitliliği bir zenginlik olarak kabul eden, tek sesliliği değil çoğulculuğu öne çıkaran ve demokratik hukuk devletinin tüm unsurlarını içeren bir metin olmasını savunuyoruz.”  Başbakan Erdoğan bu metnin nasıl olacağını biraz daha açıyor konuşmasında: “demokratik ülkelerin kabul ettiği temel siyasi değer ve ilkeleri benimseyen ve BM İnsan Hakları Bildirgesini ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) esas alan bir anayasa.”

Bu açıklama, yeni anayasa isteyen herkesi umutlandırıyor ama tam altı gün sonra PKK’nın Silvan saldırısıyla başlayan dönemde gündeme güvenlik önlemleri geldikçe demokratikleşme ve yeni anayasa elimizden kayıp gidiyor. Gerçi 7 Ekim 2011’de Başbakan Güney Afrika ziyareti sırasında   “bir yılda bir değil birkaç anayasa çıkarılır, iki-üç ayda anayasasını hazırlayanlar var” diyor ama bir hafta sonra ana muhalefet liderinin ''anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek ilk üç maddesi, bizim kırmızıçizgilerimiz'' sözü gündemin ilk sırasını işgal ediyor. Kılıçdaroğlu’nun gerekçe olarak ilk üç maddenin “kurucu iradenin iradesi” olduğunu söylemesi, yeni anayasaya ilişkin görüşlerini Meclis Başkanlığı’na göndermeye hazırlanan sivil toplumun suratında patlayan bir tokat etkisi yapıyor. Çok değil CHP’den sadece iki gün sonra bu kez MHP ilk üç maddeye dokunulmaması dâhil tam dokuz kırmızıçizgisi olduğunu dile getiriyor.  

Altı ay sonra Uzlaşma Komisyonu çalışma usullerini belirlediğinde bu iki partinin yeni anayasaya kırmızı çizgili bakışı böyleydi.  Aslında şaşırtıcı değildi çünkü bu iki partinin seçim kampanyalarında dile getirdikleri görüşler de bu yöndeydi. Zaten farklı olsaydı, sözünü ettiğim yeni anayasadan yana demokrat çoğunluk 12 Haziranda Ak Parti’nin muhteşem sandık zaferine katkıda bulunmazdı. Peki, o zaman Uzlaşma Komisyonu’nda görüş birliği ile karar alma usulü benimsenerek yeni anayasa süreci bloke edilmek mi isteniyordu diye sormak geliyor insanın aklına.

Çözüm süreciyle canlanan Anayasa çalışmaları

2012 yılının terörle mücadele politikasına bakıldığında Türkiye’nin Kürt sorununu çözen yeni bir anayasa yapabileceğine inanmak pek mümkün değildi. Hükümetin demokratikleşmeyi arka plana iten ve güvenlik önlemlerine ağırlık veren politikaları ile Kürt sorununu çözecek önerilere itirazı olanların çalışmalarını bloke edebileceği bir Komisyon’un havanda su dövmesi arasında özünde bir fark yoktu doğrusu. Muhalefetten “AKP’nin niyeti yeni anayasa değil” sözleri yükseliyor; bunda haklılık payı da bulunuyordu. Dosyadan Kürt sorununu çözecek öneriler değil,  “Türk usulü başkanlık sistemi” çıkarsa başka bir şey düşünülemezdi elbette.  

Gel gör ki Türkiye’de özellikle ana muhalefet partisinin demokratikleşme yönünde önerilere sahip olmamaktan kaynaklanan sorunları var. İktidarı bazen gereksiz kavgacı bir üslupla eleştirerek her şeyi lehine çevireceğini düşünüyor, demokratikleşme yönünde adım atmaktan kaçınıyor. Hal böyle olunca AK Parti’nin attığı her demokratikleşme adımıyla inisiyatifi kaçırıyor.  Çözüm süreciyle bir kez daha aynı durumla karşı karşıya kaldığını söylemek mümkün. İnisiyatif AK Parti’den gelince de, bu kez her şeye karşı çıkarak ikinci bir hata daha yapıyor. Oysa sürece karşı çıkmak yerine, destek verse ya da en azından Komisyon’da kilitlediği konularda esneklik göstererek, çözümün önünü açsa itibar kazanacak. 

Kabul etmek gerekir ki Başbakan’ın otoriterleştiği kampanyası ve seçmen kitlesinin desteğiyle canlı tutmaya çalıştığı post-Gezi eylemleri CHP’nin daha çok demokrasiden yana olduğunu kanıtlamaya yetmiyor. Gerçi uluslararası medyanın acımasızca itibarsızlaştırdığı Erdoğan puan kaybetmiş gibi görünüyor ama Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan çözüm sürecinde aktif bir aktör olarak ortaya çıkmadığından CHP de puan kazanmış değil. Şimdilik Komisyon’daki tıkanmayı Başkanlık sistemi önerisine bağlıyor ama AK Parti’nin bu öneriyi geri çekmesi halinde yeni anayasa çalışmalarına aynı yaklaşımla devam edecek olursa hiçbir zaman da kazanamayacak.

Çözümün yeni anayasa süreciyle iç içe geçtiği bugünkü aşamada Komisyon’un çalışma usullerinin mutlaka değiştirilmesi ve görüş birliğinden üçte iki ya da beşte üç gibi nitelikli çoğunluk usulüne geçilmesi gerekiyor. Bu, kuşkusuz ayrı bir yazının konusu ama şunu vurgulayalım ki oy birliği ilkesi mutabakatı genişletmiyor, sadece çalışmaları düğümlüyor.  Yaz aylarında çalışmalarına devam etmesi kararlaştırılan Uzlaşma Komisyonu’nun öncelikle çözüm sürecini de kilitleyen bu düğümü açması şart görünüyor. Sürece kilit vurmak isteyenlerin oyununa gelmemek için elbette.           

http://www.hispanatolia.com/bolum/25/id_cat,2/id,351/anayasa-komisyonu-nda-dugumlenen-cozum-sureci

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar