Akın ÖZÇER
Vahap Coşkun son yazısında Kürt sorununun şiddet boyutuyla birlikte çözümü yolunda atılan adımları engellemeye yönelik ardı arkası gelmeyen kışkırtmaları özetliyor. Ardından Çözüm Süreci’nin aktörlerinden geleceğe yönelik umut dolu mesajların alındığı bir siyasi ortamda yapılan son heykel provokasyonu üzerinde duruyor.
Örgütün 30 yıl önceki ilk silahlı eylemini gerçekleştiren Mahsum Korkmaz’ın heykelinin dikilmesi ve sürecin taraflarından biri olan HDP/DBP’ye mensup kişilerin de katıldığı bir törenle açılması, Coşkun’un dediği gibi, sonucu öngörülemeyen bir girişim değildi kuşkusuz. Süreç karşıtlarının, başta Sözcü’lüğünü yapan gazete olmak üzere, bir yandan heykelin apar topar yıkılması için hükümeti kuşatma altına alması, öte yandan yıkılacak heykelle örgüte de süreçteki muhatabının ne kadar “güvenilmez” olduğu mesajını vermesi kaçınılmazdı. Öyle de oldu. Hatta askerlerin heykeli yıkmakla kalmayıp başına postallarıyla basması ve bu fotoğrafı medyada paylaşması bu ikili mesajı daha da güçlendirdi.
Kabul etmek gerekir ki bu heykelin dikilmesi basit bir rastlantı değil, üzerinde çalışılmış bir eylem. Nitekim Sözcü ertesi gün başı postallarla ezilen heykelin resmini askere övgü içeren sözlerle yayımlıyor. Bir sonraki gün bu defa Atatürk diye yutturduğu devrilmiş bir Lenin heykelinin resmine “Çirkin misilleme” alt başlığı altında yer veriyor. Sürmanşette olaylarda şehit olan teğmenin haberi “Yürek parçalanıyor”, manşette ise Atatürk heykelinin yıkılması yalan haberi üzerine inşa edilmiş “Vatan parçalanıyor” başlıkları var. En tepede ise “açılımın ülkeyi getirdiği nokta” ifadesi dikkat çekiyor.
Oysa açılımın, Çözüm Süreci’nin hedefi, demokratik ülkelerde olduğu gibi, düşüncelerin sadece siyaset yoluyla dile getirilmesini ve şiddete son verilmesini sağlamak. Sadece teğmen Emre As’ın değil, ayrıca yürek parçalayan daha birçok gencin hayatına mal olabilecek silahlı mücadeleyi bir daha yinelenmemek üzere sonlandırmak. Çözüm olmadan, silahlar susmadan kaç Emre yitirilir kim bilir. Bu halk bunu anlamayacak kadar aptal olsaydı, sürecin iki aktörü olan AK Parti ve HDP’ye son seçimlerde yüzde 62’ye yakın oy verir miydi?
Ne var ki aynı gazetenin çözüm karşıtı köşe yazarı bu gerçeği kabullenemiyor olmalı ki HDP’nin değil ama AK Parti’nin “milliyetçi-muhafazakâr-dini bütün” seçmenine özellikle kızıyor. “Tayyip’e ısrarla oy vermeyi sürdürüyorsunuz. Herhalde günün birinde Mahsum Korkmaz heykelleri dikilsin diye onu tercih ettiniz…” diyor. Ardından ekliyor: “Apo en kısa zamanda bırakılsın” diye. Bazı siyasiler gibi seçmenin bu konuları değerlendirme yetisinden yoksun olduğunu düşünüyor olmalı ki özellikle milliyetçi olanların tepki vermesini beklediği hususları anımsatıyor.
Yazar AK Parti seçmenine nasihat vermekle yetinmiyor, onlara kızıyor da. Diyor ki “bugün seçim olsa oyunuzu yine ona verirsiniz çünkü ülkemizde olanlar sizi hiç ırgalamıyor.”Sonra şunları ekliyor: “Valla ne diyeyim ben, son derece bilinçli ve yurtsever ve Allah’tan korkan insanlarsınız hepiniz! Helal olsun bu yollar size!”
Sözcü yazarının atıfta bulunduğum sözlerinden de anlaşılacağı gibi, Çözüm Süreci karşıtları aynı zamanda AK Parti’ye ve özellikle Erdoğan’a da karşılar. Erdoğan’a karşı olup çözümü desteklemek mantıken mümkün ama Meclis’te böyle düşünmeyen bir ana muhalefet partisi ile çözüm karşıtlığı varlık nedenine dönüşmüş kendini milliyetçi olarak tanımlayan bir parti var.
Buraya kadar aktardıklarım Çerçeve Yasası’na destek vererek “acaba” dedirten ana muhalefet partisine yakın bir gazete ile köşe yazarının Çözüm Süreci’ne ilişkin görüşleri. Meclis’teki öteki muhalefet partisinin lideri de aynı dalga boyutunda açıklamalar yapıyor. Hem Çözüm Süreci’ne doğrudan, hem de sürecin esas aktörü iktidar partisine yükleniyor. Sayın Devlet Bahçeli’nin mesajı son derece net: “Erdoğan’a verilen her oy İmralı canisinin hanesine yazılmıştır. Erdoğan’a verilen her oy terörist heykeline harç olmuştur.”
Kabul etmek gerekir ki bu sözler demokrasinin temel taşlarından biri olan seçmen iradesine en hafif tabiriyle saygısızlıktır. Konuşmasında Erdoğan’ın “ayak oyunlarıyla adaletsizliklerle” cumhurbaşkanı seçildiğini öne sürüyor ve seçimlerden sadece iki hafta sonra hiçbir anlam ifade etmeyen bir cümle kuruyor: “Buna Türk milleti seyirci kalamaz, kalmamalıdır”.
Sayın Bahçeli bunun farkında olmalı ki konuşmasında demokratların, Türkiye’nin gerçek bir demokratik hukuk devletine dönüşmesi için yeni anayasa talep edenlerin şiarı “demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir” sözünü de sarf ediyor. Ama tahmin olunacağı gibi MHP’nin Uzlaşma Komisyonu’nda yeni anayasaya koyduğu kırmızıçizgileri kaldırdığını söylemek için değil. Aksine oyunu kendisinin arzu ettiği şekilde kullanmayan seçmeni yerden yere vurmak için. “Doğrudur, 10 Ağustos’ta Erdoğan sandıktan çıkmıştır” diyor ama ardından şunları da ekliyor: “Fakat ahlak, edep, milli ruh, milli kimlik, kardeşlik bağları, Cumhuriyetin ilkeleri, utanma duygusu ve doğruluk sandıkta kalmıştır”. Bu sözler ve konuşmasında yer alan daha birçok ifade ayrı bir tartışma konusu olur kuşkusuz.
Çözüm Süreci’nin bu ülkede olasılıkla uluslararası bağlantıları da olan bazı odaklar tarafından istenmediği gerçeği yeni bir şey değil. İstenseydi bu çatışma ortamı bu kadar yıl sürmez, en azından çözüm yolunda ciddi adımlar atmak için bu kadar yıl beklenmez, bu kadar insan da yaşamını yitirmezdi.
Görüldüğü gibi, çözümsüzlüğün bu ülkeye neler kaybettirdiğini ve kaybettireceğini akıllarına getirmeyen “milliyetçi” ya da “ulusalcı” etiketler taşıyan siyasi partilerimiz var. Bu partilerin hedefi iktidara gelmek mi, yoksa çözümsüzlüğü dayatmak mı anlamak mümkün değil. Eğer iktidara gelmekse, halkın çözümden yana tercihinden ders çıkarmaları ve kendilerini köklü biçimde yenilemeleri gerekir.
Ne var ki bu partiler bir yandan çözümsüzlüğü dayatmayı sürdürüyor, öte yandan çözümün esas aktörü iktidar partisine ve özellikle seçilmiş cumhurbaşkanına karşıtlık üzerinden aynı sonucu almaya çalışıyor. Bu çoklu kuşatmayı da “cahil” olduğunu düşündükleri bu halkın hiç fark etmediğini düşünüyor. İnsan zekâsını hafife almak böyle bir şey olsa gerek.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.12.2025
13.12.2025
6.12.2025
1.12.2025
13.11.2025
6.11.2025
30.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
8.10.2025