Akın ÖZÇER
Bugün resmî ideoloji doğrultusunda siyasete yapılan müdahalelerden mimarlarınca “post-modern” olarak adlandırılanın on beşinci yıldönümü. Ama yazımın konusu 28 Şubat’la değil, bu süreci de doğal olarak kapsayan resmî ideolojiyle ilgili. Başkanlığını Cafer Solgun’un yaptığı kısa adıyla Yüzleşme Derneği geçen haftasonu yukarıdaki başlık altında iki günlük bir konferans düzenledi. Konferansın on oturumdan oluşan yoğun programı çerçevesinde resmî ideoloji ya da “Kemalizm” bütün veçheleriyle mercek altına alındı ve demokrasiye aykırılığı nedeniyle doğal olarak eleştirildi. Herhangi bir ideolojinin mutlak doğruluğundan hareketle iktidarı elinde tutmasını ve toplumu biçimlendirmesini, mutlak doğrunun bulunmadığı temeline dayanan demokrasiyle bağdaştırmak mümkün değil elbette.
Batı Avrupa’da ideolojilerin, dolayısıyla totaliter rejimlerin yaygınlaştığı iki savaş arası dönemde, nasyonal sosyalist Almanya gibi dünya barışına doğrudan tehdit oluşturanlar dışında kalan antidemokratik ülkelerin kamuoyunda pek fazla eleştirilmediği görülüyor. Kemalist Türkiye’nin de tek partili otoriter rejimine ve toplumunu biçimlendirmek için ara sıra başvurduğu şiddet politikalarına karşın modernizme açık yüzü ve barışçıl dış politikasıyla bu ülkelerden biri olduğunu kabul etmek gerekir. Hatta örnek aldığı Fransa’dan görüldüğü kadarıyla Kemalist rejimin övgüye lâyık yönleri az değil. Nitekim Konsey Başkanı (Başbakan) Edouard Herriot, 1933’de Mustafa Kemal’in daveti üzerine ziyaret ettiği Türkiye’de Kemalizmin gerçekleştirdiği reformlara hayran kalıyor. 1934’te yayımladığıOrient başlıklı eserinde “ yaşlı Osmanlı İmparatorluğu’nu genç ve aktif Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüştüren reformları” öve, öve bitiremiyor.
Ne var ki Türkiye İkinci Savaş’ın ardından gelişen ve XXI. yüzyıla damgasını vurmaya başlayan demokrasi çağına bir türlü ayak uyduramıyor. Avrupa kuruluşlarının içinde yer almaya yönelik politikası ne kadar doğruysa, o kuruluşlara üyelikten kaynaklanan yükümlülüklerini özel koşullar öne sürerek yerine getirmemek için direnmesi o kadar yanlış oluyor. Türkiye, çok partili sisteme zorunlu geçiş yaptığı halde, resmî ideolojisinden bir nebze bile ödün vermemek uğruna askerin sürekli siyasete karıştığı ve belirli aralıklarla doğrudan, post-modern, elektronik darbeler yaptığı, milli iradeye karşı eylem planları geliştirdiği bir ülkeye dönüşüyor. Resmî ideolojinin sürekli iktidarda kalması için, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen tuhaf anayasa maddeleriyle güvence altına alınan vesayet kurumları siyaset alanını mümkün olduğunca daraltıyor. Öyle ki siyasetçiyi, terörle mücadele, Ermeni konusu, Kıbrıs politikası vb... gibi birçok konuda resmî ideolojiyi bir süre uygulayacak vekillere dönüştürüyor.
Bu itibarla, resmî ideolojinin kırılma noktasını, evrensel demokrasi ilkelerini ve temel hak ve özgürlükleri karşılama ölçütünün oluşturduğunu söylemek mümkün. Zira 20’li, 30’lı yıllarda modernleşme işlevi gören ve yukarda işaret ettiğim gibi Fransa başta olmak üzere Avrupa’da övgüye mazhar olan Kemalizm, demokrasiye ayak uyduracak şekilde kendini yenileyemedikçe modernleşme işlevini de yitiriyor. O zaman kendilerini aydınlanmış ve toplumu biçimlendirecek seçkinler olarak gören Kemalistler bir ikilemle karşılaşıyor. Ya modernleşmenin taşıyıcısı olarak evrensel demokrasinin gereği askerin değil darbe ve eylem planları yapmasını, siyasetle ilgili fikir beyanında bulunmasını dahi kabul etmemek ya da resmî ideolojinin göbeğinde yer alan askerle el ele verip çağın dışında kalmış bir ideolojiyi ne pahasına olursa olsun ayakta tutmaya çalışmak. Bu ikilem, resmî ideolojinin partisi CHP’ye ve önceki gün ve dün düzenlediği kurultaylarında ortaya çıkan bölünmeye yansıyor.
Aslında belki hepimizde farkında olmadan bir ölçüde Kemalizm var ama Türkiye’nin biran önce miadı çoktan dolmuş olan resmî ideolojinin boyunduruğundan kurtularak demokratik bir hukuk devletine dönüşmesi gerekiyor. Bunu yapabilmek için de önümüzde önemli bir fırsat var aslında: yeni anayasa. Resmî ideolojinin devamından yana olanlar bugün dört yıl önce olduğu gibi açıkça yeni anayasa karşı çıkmıyorlar ama yukarıda belirttiğim resmî devlet politikaları çerçevesinde gündemi yeni anayasa tartışılamayacak kadar kaotik bir zemine çekmeye çalışıyorlar. Alternatif hareket tarzlarıysa yeni anayasaya resmî ideolojiyi güvence altına alan başlangıç bölümüyle ilk üç maddeyi taşımak olacak kuşkusuz.
Konferansta yaptığım konuşmada birebir örtüşmese de her zaman benzeri sorunları yaşamış olan İspanya’nın bu konudaki deneyimini hatırlattım. 20’lerde Primo de Rivera, 30’lardan 1976’ya kadarFranco diktatörlüklerini yaşamış olan İspanya, 78 Anayasası tümüyle demokratik ilkelere dayandığı halde ve belki de bu nedenle Frankizmle henüz yüzleşmiş değil. Bilindiği gibi 1977 tarihli Af Yasası’na karşın o dönemin suçlarını araştırmaya kalkışan Yargıç Baltasar Garzón Yüksek Mahkeme’de yargılandı ve dün affedildi. Demokratik bir anayasa karşılığında bir dönemle yüzleşme sanki gizli bir anlaşmayla yasaklanmış gibi.
Türkiye’de demokratik hukuk devletinin temellerini atacak evrensel hak ve özgürlüklere dayanan yeni bir anayasa, benzeri koşullarda mı yapılır bilmiyorum. Ancak demokratik bir anayasaya karşı atılacak her adımın resmî ideolojiyle yüzleşmeyi gündemin bir üst sırasına taşıyacağı açık. İnsanlık evrildikçe tarihin tekerrür etmesi mümkün değil çünkü.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Maduro’nun tartışmalı seçim zaferi
24.05.2018 - ETA artık yok
9.02.2018 - ETA makas değiştirirken
24.04.2018 - Brezilya’nın utancı
11.04.2018 - NATO’nun bozgundan hara-kiri ‘ye açtığı yelken
28.03.2018 - NATO’nun Afrin bozgunu
22.03.2018 - Macron nasıl bir reform peşinde?
15.03.2018 - Fransa’nın Suriye’de ne işi var?
1.02.2018 - Adalet Divanı ABD’yi nasıl mahkûm etmişti?
7.02.2018 - Brezilya darbesinde son aşamaya doğru
31.01.2018
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Osman Temiz
Dürüst olalım; mesela Kayseri’deki vahşetin faili olan sapık, memlekette idam olmadığı için mi yaptı o iğrençliği? Allah aşkına, on sekiz aylık bebeğe tecavüz edecek vicdanı, mideyi, zihniyeti hangi idam caydırabilirdi ki? Ceza, ıslah etmek ve dahi caydırıcı olmak için iken; idam uygulamasının caydırıcı olmadığı bir gerçek iken ve bu gerçek de karşımızda öylece duruyor iken; “ille de idam isterük!” ısrarının işaret ettiği yere baktığımızda başka bir şey görürüz orada: intikam!
Osman Temiz
İdam, caydırıcı değildir. İdam, medeni olmayan bir ceza yöntemidir. İdam, cezadan ziyade, bir intikam aracıdır. Anasının katili olmakla suçlanan genci mutlak bir kararlılıkla darağacına yollayan Reis Bey’in, gerçek katil ortaya çıktıktan sonra duyduğu “o pişmanlığı”nı, bütün bir toplum olarak, bir gün, fert fert duyabilecek olmak istemiyorsak eğer, bu ihtimal bile ağır geliyorsa vicdanlarımıza -ki, gelsin mümkünse- “İDAMA HAYIR” diyelim.
Necmi Biçici
"Düzce BBPden idam için imza kampanyası" bu çağda ölmeye ve öldürmeye bukadar susamış insanlarla karşı YAŞASIN HAYAT!
nermin alpay
İdam cezası olmamalı. Ama çocuk katillerine, tecavüzcülere asla af çıkmayacak şekilde ömürboyu hapis cezası verilmeli ayrıca hadım edilmeliler. Yoksa çocuğunun başına gelenlere hiçbir anne-baba katlanamaz.
veyselsaka
yok öyle yağma senin kurşun vekillerine senin partine oy vermiyecek bu halk işçiler köylüler esnaflar aleviler kürtler yoksullar ister başkanlık sistemi ister idamı geri getirme macan tutuyorsa yüzde on barajını kaldırda yüzde ondan dolayı yüzde otuzbeşle yüzde altmışbeşini alacaksın parlementonun kaymakam vali atar gibi vekil atayacaksın ondan sonra ileri demokrasi başkanlık sistemi idamın geri gelmesini anayasa komisyon başkanına söylettirerek yaptıklarının üstünü örteceksin yok öyle yağma
veyselsaka
Bu günlerde idam tartışmalşarı ile gündem değişikliği üzerinden bir politika ısıtılıyor idam insanlık sucudur nedeni ise geri dönüşü yok idamın geri gelmesi başkanlık sistemi bunlar manipulasyondur akp gündem değiştirerek yeniden secim kazanmak istiyor bölgeden kürtlerden oy alamıyacağını anladı milliyetci oylara yöneldi tekrardan secim nasıl kazanırım onun alt yapısını yapıyor öyle yağma yok vali atar gibi vekil atayıp ileri demokrasiden idamı geri getirmekten bahsederek teskereyi meclisten ge
Nevzat
Güllübahçe Askeri Cezaevinden alınarak diğer arkadaşları ile İzmit Kapalı Cezaevinde sabaha Karşı infaz edilen Ömerin son mektubundan"Az sonra son görevimi yapmak üzere darağacına çıkacağım. Sloganlarımı haykıracağım, dizlerim titremeyecek. Yirmi yedi yaşına bastığım bu gecenin sabahını kimse unutmayacak. Ellerinizden öperim. Tek Yol devrim. Kahrolsun Faşizm. Ömer Yazgan " Hiç kimse unutulmadı hiç bir şey unutulmayacak! İdama Hayır!
Özgür
Her ne sebep ile olursa olsun İdam insanlığın yüz karasıdır Suçlu cezasını hapisle bulsun İdam insanlığın yüz karasıdır
Kamil
Aklı başında olan bir adam idam isteyebilir mi?Türkiye sağlıklı bir akla sahip olacaksa hafızasındaki karanlık kısımları aydınlatmak ve geçmişiyle bir şekilde yüzleşmek zorundadır. Özellikle de İstiklal Mahkemeleri kararları,Seyit Rızaları,Şeyh Sayitleri,Menderesleri,Denizleri,Erdal Erenleri ve bugün kasaba kasaba dolaşarak insanın ruhunun derinliklerindeki şeytanı açığa çıkarmaya çalışan Mustafa Pehlivanın arkadaşları MHPli ve BDPli ülkücüleri şaşarak ve irkilerek izliyorum.Onları lanetliyorum
Ali
Yaşam hakkı, insan hakları içinde en temel olanıdır. Bu yüzden insan hakları savunucuları ve kurumlarının en temel işlevlerinden biri, ölüm cezasına karşı çıkmak ve bu cezanın kaldırılması için mücadelede etmektedir.