Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Sivil toplum rahatsız
18.08.2012
2715

 Demokrasiyi kısaca, ABD’nin tarihî başkanlarından Abraham Lincoln’ün ünlü ifadesiyle “halkın, halk tarafından, halk için yönetimi” olarak tanımlıyorsak, halkın yönetime, belirli aralıklarla yapılan çoğulcu, serbest ve dürüst seçimlerde veya düzenlenen referandumlarda oy kullanmanın ötesinde, daha aktif biçimde katılması gerektiğini kabul ediyoruz demektir. Habernas’ın da altını çizdiği gibi, işleyen bir demokrasi için halkın karar alma süreçlerine katılımı şarttır. Bu itibarla içinde bulunulan yüzyılda “demokrasi” dendiğinde anlaşılması gereken, “temsili” değil, daha geniş bir katılımı sağlayan “katılımcı” demokrasidir.

Katılımcı demokrasi, sivil ağlar, örgütler ve girişimler yoluyla gönüllü olarak biraraya gelen bireylerin ülke sorunlarına ya da kendilerini ilgilendiren konulara ilişkin görüş, yaklaşım ve çözüm önerilerini doğrudan ve sürekli olarak dile getirmelerine imkân tanıyor. Böylelikle aynı görüşleri paylaşan bireylere başta hükümetin olmak üzere siyasi partilerin çeşitli konulara ilişkin kararlarını destekleme, eleştirme ya da etkileme fırsatı veriyor. Dört veya beş yıl boyunca bir iki defa seçim sandığında oyunu kullanmakla yetinen pasif birey yerine sivil toplum içinde yer alan ve her an, her şeyi sorgulayan ve görüş beyan eden aktif bir birey yaratıyor.

Ne var ki bir ülkede katılımcı demokrasinin işleyebilmesi, en başta ifade ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin evrensel ölçütlere uygun biçimde var olmasına bağlı. Bu nedenle, Türkiye gibi özgürlüklere hâlâ kısıtlamalar getiren bir darbe anayasasıyla yönetilen bir ülkede sivil toplumun, başta Kürt sorununu çözen, evrensel değerlere ve temel hak ve özgürlüklere dayanan yeni anayasa talebine öncelik vermesini yadırgamamak gerekir. Liberaller, sosyal demokratlar, AK Parti’nin tabanını oluşturan dindar muhafazakârlar ve BDP’liler dâhil aşağı yukarı herkesin bu hedef etrafında biraraya gelmesini de öyle.

Kabul etmek gerekir ki yeni anayasa talebinde birleşen ve son seçimlerde, BDP’liler hariç, oylarını çoğunlukla AK Parti’ye vermiş olan sivil toplum bugün gelinen noktadan rahatsız. Bir kere, yeni anayasa ile öncelikle Kürt sorununun demokratik ölçütler ve temel hak ve özgürlükler çerçevesinde çözümünü öngördükleri hâlde, şiddet ve terörün ve özellikle PKK eylemlerinin siyasi gündemin ilk sırasına oturmasından şikâyetçi. PKK’nın, İspanya’da ETA’nın 70’li yıllarda yaptığı gibi, yeni anayasa sürecini şiddet eylemleriyle baltalamasına ve 90’lara özgü “terör varken demokratikleşme olmaz” görüşünü savunan çözümsüzlükten yana odakların eline sürekli koz vermesine anlam veremiyor.


Sivil toplum 
ayrıca, bölgesel konjonktürün çok hızlı hareket etmeyi gerektirdiği bugünkü ortamda, siyasi partilerin yeni anayasa çalışmalarını ağırdan almasından da rahatsız. Zira bu ağırdan alma siyasi gündemi PKK’nın eylemleriyle belirlemesine fırsat veriyor. Tuhaf olan şu ki 2 mayıstan bu yana Uzlaşma Komisyonu’nun üzerinde çalıştığı bölüm temel hak ve özgürlüklerle ilgili. Bu konuda Başbakan Erdoğan “bireyi ve onun haklarını esas alan, toplumsal çeşitliliği bir zenginlik olarak kabul eden, tek sesliliği değil çoğulculuğu öne çıkaran ve demokratik hukuk devletinin tüm unsurlarını içeren bir metin” hazırlanacağı sözünü vermişti. Bu metin “demokratik ülkelerin kabul ettiği temel siyasi değer ve ilkeleri” benimseyecek ve BM İnsan Hakları Bildirgesi’ni ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni esas alacaktı. Bunun için aylarca müzakere edilmesi ve ancak üçte bir oranında uzlaşma sağlanması hiç hayra alamet değil. Belli ki komisyonda birileri temel hak ve özgürlükleri kısıtlamak için mesai harcamakla meşgul. Oysa temel hak ve özgürlükler ne müzakere edilebilir, ne de evrensel ölçütler ötesinde sınırlanabilir.


Sivil toplumu yeni anayasa konusunda asıl rahatsız eden husus, Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmalarında mevcut anayasayı esas alması.
 Başbakan Erdoğan seçimlerden önce “Bu anayasayı, anayasacılar yapmayacak. Toplumun geniş katmanları, STK’lar, gençlik ve kadın kuruluşları, sendikalar, ekonomistler ve sosyal bilimciler yapacak” demiş ve sonra eklemişti: “anayasacılardan son aşamada teknik yönden istifade edeceğiz.” Bu amaçladır ki seçimlerden sonra halktan yeni anayasaya ilişkin görüş ve önerileri alınmış, hatta bunun için öngörülen süre iki ay daha uzatılmıştı. Ama görünen o ki Uzlaşma Komisyonu halkın görüşlerini temel alan yeni bir metin hazırlamaktan çok, partilerin görüşleri doğrultusunda 82 Anayasası’nın revizyonunu yapmakla meşgul.


Sivil toplum
 sadece partilerin “dostlar alışverişte görsün” misali Meclis’te sürdürdükleri bu anayasa mesaisinden değil, ayrıca hükümetin Uludere’de ve düşen uçak olayında olduğu gibi vesayet kurumlarına sahip çıkmasından ve iktidarından önceki işkence pratikleriyle Türkiye’yi AİHM’de defalarca mahkûm ettirmiş İçişleri personeline kol kanat germesinden de rahatsız. İktidar partisi bugün statükoyu savunan MHP’nin çizgisinde hareket ettiği, birçok konuda izlediği politikalarla bu partiyle kol kola girdiği izlenimi veriyor. Bu yönelim AK Parti’ye ne getirir, ondan ne götürür bilemem ama statükoyu savunan ulusalcılığın bir başka partiyi muhalefete mahkûm ettiğine kuşku yok.

Kuşku olmayan bir husus daha var. O da bugün Türkiye’nin çağdaş bir demokratik hukuk devletine dönüşmesi hedefinde birleşen demokrat sivillerin duyduğu rahatsızlık. Onlar, genç subaylar gibi demokrasi ya işlerse diye değil ama evrensel ölçütlere uygun işlemediği için rahatsızlık duyuyor.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • metin

    metin

    23.11.2012 17:14

    kişisel kompleksleri yüzünden ortalığı velveleye vermekle kalmayıp yarattığı kakafoniye iştirak etmeyenleri çıkar peşinde koşmakla itham eden ahlaksız güruha kapak olmuş bu yazı

Yazarlar