Atilla Aytemur
Geçen hafta Kanal İstanbul projesinin öncesini, toplumun önüne getirilme şeklini, halk arasında oluşan bakış açılarını kaba hatlarıyla vermeye çalıştım. Karadeniz ve Marmara’nın ekosistemine ileride ne tür riskler getireceği hususunda tatmin edici cevapların henüz ortada olmadığına dikkat çektim.
Tam o sırada, 3 Ağustos günü Başkan Erdoğan “100 günlük eylem planı”nı açıkladı ve planın içinde Kanal İstanbul’un da olduğu görüldü. İktidarın en yetkili ağzı ve projenin sahib-i aslisi olması nedeniyle, açıklamayı henüz dumanı tüterken yansıtmak ve içeriğine bir göz atmak yararlı olacak.
Kanal’ın iki ucuna iki butik şehir
Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki:
“Şehirlerimizin marka değerlerini geliştirmeye yönelik projeler başlattık... Kanal İstanbul'un taşınmaz devirlerini tamamlayacak, çevre düzenlemesi ve imar planlarını onaya sunuyoruz. Bu proje, finansmanı itibariyle 22 milyon metrekare arazinin TOKİ'ye devriyle tamamlanıyor. Hayata geçirmeye kararlıyız. Bununla, Karadeniz'i Marmara'ya bağlıyoruz. Boğaz’da bir keresinde, Selimiye'nin önünde bir tanker yandı. Ve 7 ayı aşkın bir süre bu devam etti. Geçenlerde yine Kandilli civarında bir yalıya kuru yük gemisi bindirdi. Ve bu sabah bir gemi, aynı şekilde arıza yaptı ve saatlerce Boğaz tıkandı. Bunun alternatifini üretmemiz gerekiyordu. Şimdi biz bu proje ile bir şey hallediyoruz: Hem alternatif üretiyoruz, bu alternatifle beraber de iki tane butik şehir kuruyoruz. Bunlar bizim rezerv alanlarımızı oluşturacak. Burada gerçekten dikey değil yatay mimarinin egemen olduğu bir şehircilik anlayışını hakim kılacağız. [Trafik] ... sahil şeridinde akacak. İstanbul buna hasret. Bir Süveyş Kanalı, Panama Kanalı olacak da, niçin bir Kanal İstanbul olmasın. İşte güzelliği görüyorsunuz! Bunun durdurulması diye bir şey yok. Bu projeyi biz olmazsa olmaz görüyoruz ve olacak!”
Aslında Erdoğan bu küçük açıklamada Kanala dair çok şey söylüyor. Asıl yazacaklarıma başlamadan bunlara da dikkatinizi çekmek isterim.
Boğaza alternatif olabilir mi?
Bilindiği gibi, İstanbul Boğazı’nın gemi trafiğini rahatlatmak ve kaza risklerini bertaraf etmek düşüncesi vardı. Bu amaçla mevcut Boğaz’a bir alternatif yaratmak fikri oluşmuş ve Kanal İstanbul fikri buradan doğmuş(tu).
Anlaşıldığı kadarıyla, madem Kanal yapacağız bari iki tarafına iki butik (?) şehir kuralım düşüncesi de bu vesileyle gelişmiş. Hattâ resmi yetkililerden yapılan açıklamaların ağırlıklarına bakılırsa, Kanal İstanbul’un kendisi biraz daha gerilere düşmüş bile denebilir.
Elbette farkındayım; içinden nehir ve kanal geçen şehirler genellikle çok güzeldir. Dünyanın en ünlü şehirleri de çoğunlukla, çevresi islah edilmiş nehirlere ve kanallara sahip olanlar. Bizde de Eskişehir, Kastamonu, Amasya gibi birçok şehrimiz bu yönleriyle bilinir. Ama zaten İstanbul da dünyanın en güzel doğal kanallarından birine sahip bir şehir değil mi?
Bilmiyorum, Boğaz’ın genişliği ve derinliğinin muazzamlığı karşısında alt tarafı 25 m derinlik, 150 m genişlikle Kanal İstanbul nasıl bir etki bırakır! Bu darlıkta bir kanalın devreye girmesinin İstanbul Boğazı’ndaki trafiği nasıl rahatlatacağı ise ayrı bir soru (!).
Bu sıkışıklıkta kanal manzaralı butik şehirler
Her neyse, görünen o ki, gündemde giderek öne çıkan, Kanal İstanbul’dan çok bölgeye bu şehirlerin yapılması. Hangi kurumun projelendireceği, oraya nüfusun İstanbul içinden mi yoksa dışından mı kaydırılacağı, bu müstakbel “mini” şehirlerin “imrendirici” mimarı vasıfları, vb daha sık ve daha fazla konuşulmaya başlandı.
Bu şehirlerde Kanal’a paralel bisiklet ve otomobil yollarının yapılacak olması; bunların yaratacağı kent güzelliği ve konforu, doğrusu hepimizi kıskandırıyor.
Yani, henüz ortada Kanal yok ama, iki yanındaki şirin şehirler konusunda ilerliyoruz. Böyle olunca da, bu Kanal işinin içinde “yeni rant alanları yaratma hesabı mı var” sorusunu soranların haklı olma ihtimalleri doğal olarak yükseliyor.
Açıklamalara göre, projenin finansmanı itibariyle bölgedeki 22 milyon m2 arazi TOKİ’ye devredilecek. Aynı zamanda rezerv alanlar olarak da görülen bu arazilerde dikey değil yatay mimarinin egemen olduğu bir şehircilik anlayışı hayata geçirilecek (belli ki doğal Boğazlı mevcut İstanbul’un dikey mimarili perişan hali bir pişmanlık yaratmış; bari yeni yapılacak bu iki butik şehrin berbat olmasına izin vermeyelim diye bir fikir oluşmuş).
Konut inşaatında son yıllarda meydana gelen stokları eritmek için iktidarın kredi, fiyat indirme, ödeme süresini uzatma, vb desteğiyle aylardır kampanyalar yürütülüyor. İnşaat firmalarının ciddi sıkıntı içinde olduğu, iflâs etmemek için günü kurtarmaya baktığı biliniyor. Bu durumda iki şehir daha kurmaya girişmek ve bunu da Kanal İstanbul projesinin planına entegre etmek ne derece ekonomik, anlamak kolay değil.
Dünyada örneği var mı?
Dünyada Süveyş, Panama gibi kanallar varsa bizde de Kanal İstanbul’un olmasını kimse yadırgamamalı, deniliyor Yani, Kanal İstanbul’un yapılması ve işletilmesinin bu kanallar kadar olağan ve sorunsuz bir ulusal hak olduğu ifade ediliyor.
Lâkin bazı araştırmacılar da, dünyada bu kadar önemli ve stratejik bir doğal boğaza sahip olup da (bilimsel dayanakları tartışmalı bir takım gerekçelerle) yanı başına bir tane de yapay suyolu konduralım diyen bir ülke olmadığını söylüyor.
Örneğin Cebelitarık, Bab-ül Mendep, Hürmüz, Messina, Bering, Macellan, Malakka ve Sonde gibi az çok tanınan, bir hayli de işlek doğal boğazlara sahip ülkelerden hiçbirinin, birkaç kilometre uzağına bir de yapay bir suyolu yapma derdinde olmadığı belirtiliyor.
Bütün bunlardan daha fazla dikkat çeken ise, son dönemde Kanal İstanbul’un mutlaka yapılacağına, durdurulması diye bir şeyin söz konusu olmadığına dair Başkan Erdoğan’ın yaptığı vurgular.
Kazma vurma tarihi yaklaştıkça iktidar çevrelerinde proje hakkında bir kuşku mu uyanıyor, gereksiz olduğu yönünde fikirler mi baş gösteriyor, yoksa doların uzay seyahatine başladığı böyle bir zamanda bu proje fazlaca fantastik mi bulunuyor, doğrusu bilemiyorum.
Başbakan Erdoğan muhalefetten gelen eleştiri ve uyarılara geleneksel olarak fazla itibar etmediğine göre, butik şehirlerin konutları neredeyse satışa sunulmanın eşiğine gelmişken, “Yapmakta kararlıyız” vurgusuna neden bu kadar gerek duyuyor, doğrusu anlayabilmiş değilim.
Uluslararası hukuk ne diyor?
Lozan Antlaşması ve daha sonra yapılan Montrö Sözleşmesi, (a)n Türkiye’nin egemen ve bağımsız bir devlet olduğunu ve (b) Boğazlar üzerindeki hak ve yetkilerini tescil eden en temel uluslararası belgeler.
Uzmanlar Türkiye’nin kendi toprakları üzerinde bir kanal inşa etmesinin hukuken bir sorun teşkil etmediğinde hemfikir. Ancak meselenin bundan ibaret olmadığına; projede hem bölge ülkelerini, hem de uluslararası hukuku ilgilendiren bazı yönler bulunduğuna dikkat çekiyorlar.
20 Temmuz 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi, İstanbul Boğazı’nın Karadeniz’e bağlanan noktası ile Çanakkale Boğazı’nın Ege Denizi’ne açılan noktası arasında kalan yaklaşık 160 deniz mili mesafeyi “Milletlerarası Suyolu” olarak tanımlıyor. Askeri ve sivil gemilerin bu suyolundan geçişleri ile Karadeniz’de kalma koşul ve süreleri bu sözleşmeye göre düzenleniyor.
Bilindiği gibi, Karadeniz’e kıyısı olan devletler Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Gürcistan, Rusya ve Türkiye‘dir. Bunlardan ilk dördünün, dünya denizleri ve limanlarına Türkiye’nin Boğazlarından başka çıkış yolları da yok.
Montrö Sözleşmesi Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin askeri gemilerinin Karadeniz’deki varlığına tonaj ve süre açısından kısıtlamalar getirmiş durumda. Örneğin bir ülke toplam en fazla 15 bin ton kadar savaş gemisini Karadeniz’de bulundurabiliyor. Herhangi bir savaş gemisinin kalış süresi ise en fazla 21 gün olabiliyor.
Buna karşılık Türkiye, herkes için Boğaz’dan geçiş hakkını tanımakta. Savaş hali hariç, kimsenin savaş veya ticaret gemilerine Boğazları tek taraflı olarak kapatamıyor.
Hal böyleyken, İstanbul Boğazı’nın bir alternatifini yapıp, örneğin İstanbul için risk olduğu belirtilen yabancı bayraklı petrol ve doğalgaz tankerlerinin, yapılacak olan Kanal İstanbul’a sevk edilmesi mümkün olacak mı?
Mesele Boğaz’ın ve İstanbul’un güvenliğiyse, başta petrol ve doğalgaz tankerleri olmak üzere belli tonajın üzerindeki gemileri kılavuz kaptan almaya zorlayan bir yasal imkân üzerinde çalışılsa daha kestirme olmaz mıydı?
Şimdiye kadar birçok ülkenin taraf olduğu bir uluslararası sözleşmeden hareketle uygulanagelen ücretsiz, “serbest geçiş ve ulaşım” rejimini değiştirmek, tek başına Türkiye’nin elindeki bir yetki mi?
ABD ve Rusya nasıl bakıyor?
Bu noktada hem bölge ülkeleriyle, hem de gemileri Boğazlardan geçen diğer ülkelerle deniz hukuku bakımından nasıl bir çalışma ve hazırlık yapıldığı bilinmiyor.
Karadeniz’de tonajı ve vurucu gücü yüksek gemiler bulundurmak isteyen ABD’nin, böyle bir tartışmada Montrö Sözleşmesi’nin Türkiye ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler lehine olan mevcut maddelerinin bu denizde kıyısı olmayan ülkeleri de kapsayacak şekilde esnetilmesi için harekete geçeceği, gün gibi âşikâr.
Dünyanın bütün denizlerinde uçak gemileri ve nükleer denizaltılarını bulunduran; kendini mevcut uluslararası düzenin yegâne hakimi gibi gören ABD’nin, o düzen açısından çok önemli bir enerji güzergâhının geçiş hukukunu düzenleyen Montrö Sözleşmesi’den hiç hoşnut olmadığı, Gürcistan’a askeri hastane gemisi vb göndermek istediğinde yeterince ortaya çıkmıştı.
Hem boru hatları, hem Kanal ekonomik mi?
Malûm; son dönemde Türkiye çok-ortaklı enerji boru hatlarının önde gelen bir sevk istasyonu durumuna geldi. Bu bakımdan, Ortadoğu ve Kafkaslar bölgesinin enerji kaynaklarının Batı’ya aktarılmasında kilit öneme sahip.
En son Rusya ile ortak yapılan Türk Akımı projesi de bunların en önemlilerinden. Rusya’nın, Kanal İstanbul projesi gündeme geldiğinden beri bu ortak boru hattının stratejik önemini yitirmesi ihtimalinden nasıl tedirgin olduğu unutulmamalı.
Madalyonun diğer yüzünde, Rusya ve Azerbaycan ile birlikte yapılan boru hatlarının tam olarak devreye girmesi halinde Boğazların tanker trafiğini ciddi ölçüde azaltacağı ortada. Hal böyleyken, öngörülen ve öngörülemeyen dünya kadar riski göze alıp Kanal İstanbul projesinde ısrar edilmesi kafa karıştırıyor. Bunların birbirlerine etkileri ne olacak? İkisi bir arada gerçekleştiğinde bu yatırımların ekonomik verimliliği olur mu? Bu sorular ister istemez öne çıkıyor.
Model “yap, işlet, devret”; ya geçiş ücreti?
Bütün bunlar bir yana, uluslararası deniz ulaşımını bir hukuka bağlayan BM Üçüncü Deniz Hukuku Sözleşmesi gemilerin Boğazlardan herhangi bir ücret ödemeden transit geçiş hakkını tanımış durumda. Trafiği yoğunlaştırıp kaza riskini arttırdığı ileri sürülen yabancı gemiler hangi uluslararası hukuka dayanılarak ve sürekli olarak yeni yapılacak Kanal İstanbul’a yönlendirilecek; bu konuda ne Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, ne de diğer ilgililerden tatmin edici bir açıklama geliyor.
Ödemeli bir geçişi gerek Karadeniz’e kıyısı olan ve gerekse olmayan ülkeler kolay kabullenir mi? Montrö Sözleşmesi’nin bu nedenle uluslararası tartışmaya açılması halinde, Türkiye’nin şimdikinden daha iyi bir konuma geleceğinin garantisi nedir? Bu hususta Dışişleri Bakanlığı kamuoyunu aydınlatıcı bir adım atmıyor.
Kanal İstanbul’dan geçeceklerin bir geçiş ücreti ödeyecekleri varsayalım. Öyle ya; “yap, işlet, devret” modeli yürürlükte olacağına göre, projeyi gerçekleştirenlerin Kanalı en az 20-25 yıl işletmeleri gerekir ki, maliyetlerini çıkarıp kâra geçsinler.
İyi de, yabancı bayraklı gemiler Montrö Sözleşmesi’ni ve BM Deniz Hukuku’nu gerekçe göstererek, eskisi gibi ödeme yapmaksızın İstanbul Boğazı’ndan geçmekte ısrar ederlerse ne olacak? Boğazı geçişlere mi kapatacağız? Böyle bir şey mümkün mü!
Haydi zorlama yapmadık diyelim; geçmeyi kabul eden gemilere teşvik mi uygulayacağız? Bu nasıl bir teşvik olabilir? Böyle bir durumda, Kanal İstanbul’un olağanüstü maliyeti nereden çıkarılacak? Bütün bunların da bir yanıtı olmalı…
Eğer “Uluslararası hukuk nedeniyle yabancı bandıralı gemileri zorlayamayız; bu nedenle Türk bayraklı gemilerin Kanal İstanbul’dan ücretli geçmesini sağlayarak işi çözelim”şeklinde düşünülüyorsa, o devâsâ maliyet sırf Türk bandıralı gemilerden çıkar mı, çok şüpheliyim. O çapta bir tanker ve yük gemisi filosu var mı Türkiye’ninn? Onlar da “yabancılar bedava geçiyor, biz niye para ödeyelim; bu nasıl ‘millî ve yerli’ anlayış” deyip İstanbul Boğazı’ndan ücretsiz serbest geçiş hakkını kullanmayı tercih ederlerse ne olacak?
Ya da T.C. bandırasından kaçış başlarsa?
Kabul edelim ki, Kanal İstanbul yalnızca İstanbul Boğazı’nın alternatifi olarak tasarlansa bile bu işin hukuki boyutunda cevaplanması gereken hayli soru yatıyor.
Gelecek son bölümde uzman kuruluşların uyarılarını ele alacağım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.11.2023
19.08.2023
6.05.2023
28.04.2023
17.04.2023
29.03.2023
22.03.2023
9.03.2023
15.11.2022
9.09.2022