Aydın ENGİN
Sözüm ne yeni kurulan ve henüz nereye evrileceği, kitleselleşme yolunda hangi adımları atacağı belli olmayan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’ne, ne ülkenin kılcal damarlarına kadar örgütlenme ve katılımcı demokrasi hedefini önüne koyan, geçtiğimiz haftalarda sessiz sedasız kurulmuş Halkın Demokratik Partisi’ne…
Kuşkusuz kendini sol olarak tanımlayan ama az ya da çok milliyetçi çizgilere savrulmuş parti ve hareketlere de değil.
Hatta CHP içinde tutunma kavgası veren, sosyal demokrasinin özüne dönme yönelimini dillendiren sosyal demokratlara da değil.
Hepsine…
Hepimize…
Dünya solunun, özellikle Marksist solun bugün yaşadığı derin bunalım Türkiye solunu da kapsıyor. Hatta çok çetrefil ve kangrenleşmiş sorunların yoğunluğundan dolayı daha sert etkiliyor.
Sovyetler Birliği’nin dağılıp kapitalizme, hem de epey vahşi bir kapitalizme dönüşü; doğu Avrupa’daki sosyalizm kuruculuğuna girişmiş ülkelerin aynı kaderi paylaşması; bunlardan farklı bir sosyalizm kuruculuğuna soyunmuş Çin’in bugün Komünist Partisi eliyle kapitalizm inşasına alabildiğine hız verişi; Yugoslavya’nın, Arnavutluk’un çöküşü; Kuzey Kore’nin sosyalizm yerine hem karikatürleşmiş ama bir o kadar da ürkütücü bir diktatörlüğe dönüşmüşlüğü; Ho Amca’nın Vietnam’ının IMF’ye teslim olmuşluğu…
Bu acılı tablo bütün dünyada solun (sosyalizmin) emekçiler, yoksullar, ezilenler, mağdurlar, cinsel, dinsel, etnik ayrımcılığa uğrayan, adalet arayan kitleler için bir çekim merkezi, bir umut kaynağı olma özelliğini yok etti.
Geride kalmış, tarihe “başarısız kaldılar” kaydı düşülmüş günlerden miras sloganlar, parti modelleri, sosyalizm kuruculuğu model ve formülleri ile yol alınamayacağı gerçekle yüzleşmekten korkmayanlar için artık ayan beyan…
Ezberlerin ancak papağanlara yakışacağını bilince çıkarıp cesur ve can acıtıcı da olsa ertelenmemesi gereken sorular sorma günlerindeyiz.
Örneğin kapitalizmin insana aykırı doğasına itiraz edenler “Peki kapitalizm nasıl aşılacak; insanlığın kadim düşü sömürüsüz topluma nasıl ulaşılacak” sorusuna eski ezberleri ve kapitalizmi aşamamış formülleri yineleyerek cevap veremezler.
O zaman da “sömürüsüz toplum” hedefi hoş ama boş bir söylem (=diskur) olarak kalır.
Örneğin,“Küresel sermayenin saldırısına son” güzel bir slogandır, haklı bir slogandır.
Ama bu soruya eski günlerden ödünç alınan “Tam bağımsızlık” cevabını vermek, bir bağlamda cevap vermemektir. Sermayenin, özellikle finans sermayesinin bütün ulusal sınırları kırıp, yıkıp, dört nala ve kısıtsız dolandığı bir dünyada “tam bağımsızlık” ancak gümrük duvarlarının ardına çekilmiş, dünyaya kapanmış bir ekonomi ve siyasetle mümkün. Çünkü tam bağımsızlık dendiğinde uluslararası sermaye ile bağlarını koparmış “milli” sermayedarlardan emekçilere, köylülere uzanan, antiemperyalist ideoloji ile donanmış bir ulusal birlik anlaşılır. Türkiye’de (ve bütün dünyada) artık böyle bir sermayedar sınıf tanıyan varsa söylesin de öğrenelim…
Örneğin hem kapitalizme köklü bir itiraz getirmeyip hem çevreyi koruyacak politika önerileri ortaya atmak “Ben söylerim, gerçekleşir gerçekleşmez bilemem” kolaycılığına sığınmaktan öte ne anlam taşıyabilir ki?
* * *
Örnekleri, dolayısıyla soruları bir gazete yazısının değil, on ciltlik bir kitabın bile sayfalarına sığmayacak ölçüde çoğaltmak zor değil.
Sorular belli?
Belli olmayan cevaplar!..
Günübirlik siyaset yapmak, örneğin AKP’ye onun zembereği boşalmış liderine laf yetiştirmek marifet olmasa gerek.
AKP’nin (ya da onun yerine gelecek bir başka benzer iktidarın) halka, çevreye, doğaya verdiği ağır zararları teşhir etmek ve sadece bunu yapmak da marifet olmasa gerek.
Böylesi politikalarla solu marjinallikten kurtarmak, toplumsal ve siyasal bir “vakıa”ya, varlığa dönüştürmek ise mümkün değil.
1960 ve 1970’li yılların fıkır fıkır, fokur fokur Türkiye’sinde sol aynı zamanda soran, sorgulayan, araştıran bir soldu. Asya tipi üretim tarzı tartışmalarının kitaplara dönüştüğü, teorik dergilerin günübirlik “ajitasyonlar”a ağırlık veren yayınlardan daha çok ilgi gördüğü, Yugoslavya’nın özyönetim deneyiminden kooperatif örgütlenmesinin olanaklarına kadar uzanan sorgulamaların öğrenci yurtlarından grev çadırlarına kadar taşınmaya çalışıldığı bir Türkiye idi.
Belki çocukçaydı, belki acemiceydi, belki yeterli bilgi donanımı olmaksızın ayrıntılı ve iddialı programlar üretilen bir dönemdi. Ama sosyalizme gidecek yolun temel sorunlarının sorgulanması ve bilgi birikimi gerektiği bilinçlere büyük ölçüde kazınmıştı da…
Türkiye solunun anıt isimlerinden Behice Boran’ın 1969’da İzmit’teki konuşmasından birkaç cümle derdimi pek kestirme anlatıyor:
- Çözüm üretemeyen sol çürür. Biz üretemezsek biz de çürürüz. Günübirlik siyasete sırtını dönmek bizi bilgiç baykuşlara, sadece günübirlik siyasetse bizi geveze leyleklere dönüştürür…
Bu cümlelerin üstüne ne ekleyeyim ve neden ekleyeyim ki?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2022
29.01.2022
28.01.2022
18.01.2022
17.01.2022
3.01.2022
24.12.2021
13.12.2021
6.12.2021
4.12.2021