Aydın ENGİN
“AKP’liler için ders notları” ana başlığı altında iki gündür yazılanlar -eğer okuyorlarsa- AKP’lilere vesayet rejiminin ne olduğunu açıklamıştır.
Ama onların ve özellikle reislerinin asıl ihtiyacı vesayet rejiminin ne olduğunu değil, ne olmadığını bilmek, bilinçle kavramak…
Pek umudum yok ama yine de deneyeceğim.
Buyrun…
* * *
Kendilerini devletin asli sahibi sayan, güçlerini halktan değil, tanktan, toptan, tüfekten, postaldan alan üniformalı ve üniformasız bürokratların kendilerini siyasal partilerin (idelolojik çizgisi ne olursa olsun siyasal partilerin) üstünde görüp siyasete, devletin temel ve kilit kurumlarına yön vermeleri vesayet rejimidir.
Her siyasal iktidar böylesi bir ayak bağından, böylesi demokrasi dışı müdahalelerden kurtulmak ister. AKP olarak siz de istediniz ve büyük ölçüde başarılı oldunuz. İyi oldu. Siyasal yaşamımızda darbe tehlikesi galiba artık epey uzakta.
Ancak sizlerin sınırlı, reisinizin “olmayan” demokrasi kültürüaskeri vesayetin prangalarından büyük ölçüde kurtulmuş olmayı, dilediğinizi dilediğiniz gibi yapabileceğiniz, kendi değerlerinizi herkesin benimsemesi gereken değerler olarak topluma dayatabileceğiniz yanılgısına yol açtı.
Hangi birini sayayım?
Üç çocuk, dindar nesiller, içki tüketimine ideolojik düşmanlık, hele hele Gezi direnişi sırasındaki gözü dönmüş düşmanlık; Gezi sonrası başlayan ve bugün de sürüp giden cadı avı…
Dedim a, say sayabildiğince…
Cemaatla kurduğunuz koalisyonda, Cemaat kaynaklarından sağladığınız bürokrat kadroları ile uzun süre dikensiz gül bahçesinde iktidar olmanın keyfini yaşadınız, tadını aldınız.
Ancak 17 Aralık patlayınca, Cemaatla kurduğunuz zoraki nikah bozulunca, Cemaat beklemediğiniz bir hırçınlıkla üstünüze gelip, geri adımda atmayınca sizler öfkeden köpürdünüz, reisinizin ise zembereği boşaldı.
17 Aralık’ta gün ışığına çıkan, ne kadar itiraz etseniz, kendinizin bile inkâr edemediği ses kayıtlarında kanıta da kavuşan yolsuzluk soruşturmaları öfkenizi derin bir korkuya dönüştürdü.
Yargıdan polise, maliyeden hariciyeye, valilerden yüksek yargıya fütursuzca, önünü arkasını düşünmeden, “Yav biz ne yapıyoruz böyle” diye sormayı akıl bile edemeden saldırdınız.
Size “Dur, ağır ol” filan diye seslenen bütün kurumları da “yeni vesayet odakları” olarak gördünüz, görüyorsunuz.
Keza Çankaya’da terleyen, koşan bir Cumhurbaşkanı olması gerektiği fetvasını verip, “Her şeye maydanoz bir cumhurbaşkanı” olacağının sinyallerini veren reisinize içinizden biri bile “Yav Reis, iyi güzel de bu dediğine Anayasa izin vermiyor. Orada Cumhurbaşkanının yetkileri çizilmiş. Nasıl olacak bu dediğin” demediniz, diyemediniz.
* * *
Şimdi dinleyin.
Vesayet reimi ne kadar anti demokratik, ne kadar yıkılası ise, siyasal iktidarların denetlenebilirliği de o kadar vazgeçilmez, o kadar demokratik ve çağdaş devlet kavramının olmazsa olmazıdır.
Hani sizin Reis başkanlık sistemine pek tutkun ya, ABD’deki başkanlık sisteminin de, Fransa’daki yarı-başkanlık sisteminin de özü çok güçlü denetleme kurumları ve işleyişine sahip olunmasıdır.
Oysa siz, iktidarınızı denetlemekle görevli anayasal kurumların tümünü birer vesayet odağı olarak görüyorsunuz.
Mesela Merkez Bankası faizleri belirliyor; muhasebecilik eğitimi veren İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi diplomasına sahip reisiniz “faizler insin” diye tutturuyor. Merkez Bankası’nın bağımsızlığını kendi iktidarı üstünde bir vesayet olarak kavrıyor. Nitekim epey dolambaçlı yollardan geçip AKP’nin tepe yönetiminde yer alan Numan Kurtulmuş siyasal bilinçaltınızı dile getirdi ve “Askeri vesayeti nasıl bitirdiysek, Merkez Bankası'nın vesayetinden de kurtulacağız inşaallah” müjdesini verdi. (Bize de “Al Erdoğan’ı vur Kurtulmuş’a” demek kaldı).
Mesela Sayıştay siyasal iktidarın harcamalarını, bütçenin yasalara uygun kullanılıp kullanılmadığını, iktidar olanaklarının sağladığı yolsuzluklara bulaşılıp bulaşılmadığını denetlemeklegörevli anayasal bir kurumdur. Oysa sizin için Sayıştay sizin iktidarınızı sınırlayan bir vesayet odağı…
Mesela Anayasa Mahkemesi yasaların Anayasa’ya uygun olup olmadığını denetlemekle görevli ve yükümlü bir yüksek yargı organı. Ama sizin için o bir vesayet kurumu. Reisiniz içinse gayri milli bir kurum. Ne diyelim, hukuk kurumları “milli” değil, evrensel olmadıkları takdirde sıkıyönetim mahkemelerine dönüşürler. Ama sizin reis için…. Neyse…
Mesela Danıştay, devletin yürütme erkinin (bu, bugün için sizin hükümet anlamına geliyor) aldığı kararların Anayasa ve yasalara uygun olup olmadığını denetleyen bir yüksek yargı organıdır. Gecikmesinde hukuksal sakınca olan, yani haksızlığa yol açacak durumlarda yürütmeyi durdurma kararı verir. Ancak siz yürütme erkinin (bu, bugün için sizin hükümet anlamına geliyor) Danıştay’dan gelecek yürütmeyi durdurma kararlarını iki yıla yayma hakkını elinize alıyorsunuz ve böylece yürütmeyi durdurma kararını yürütmeyi durduramamaya dönüştürüyor, hukuku iğdiş ediyorsunuz.
Medyanın görevlerinden birinin, günümüzde başlıcasının siyasal iktidarları denetlemek olduğunu bilmem biliyor musunuz. Ama gördüğüm kadarıyla sizler, değil medya tarafından denetlenmeyi, medyada sizi övmeyen her sesi susturmayı öncelikli ödev ve hak bellemiş bir reise sahipsiniz ve buna itiraz edeninizi görmedik…
Kentlerde yeşil alan bırakmamacasına süren yapılaşmaya, kırlarda akan dere bırakmamacasına inşaatı süren HES’lere, ölüm aygıtına dönüşebildikleri artık iyi bilinen nükleer santrallere itiraz eden sivil toplum örgütlerinin denetim işlevi sizin açınızdan iktidarınıza düşman şer odaklarının size karşı yürüttükleri savaş demek.
Hâlâ başka örnekler sıralamamı istemezsiniz umarım. Yoksa sayfalar boyu sayabilirim.
Sorun şu: Demokrasilerde Anayasa Mahkemesi,Yargıtay, Danıştay, Sayıştay gibi kurumlar ve medya gibi, STK gibi kuruluşlar siyasal iktidarları denetler. Bu çağdaş devletinolmazsa olmazıdır.
Siz ise bunları yeni vesayet kurumları olarak görüyorsunuz.
* * *
Üç günlük ders notlarının sonuncusunu okudunuz. Şimdi sıra külahınızı önünüze koyup, “Vesayet nedir ve ne değildir ve biz niye denetimden öcü gibi korkuyoruz?” sorusunu önünüze koymanız gerekiyor.
Askeri vesayetten kurtulmak için sizlerden çok önce mücadeleye başlayan,bu uğurda bedel ödemeyi göze alanlar, şimdi de sizin vesayet rejiminize boyun filan eğmezler.
Haberiniz ola…
Yazarlar
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2022
29.01.2022
28.01.2022
18.01.2022
17.01.2022
3.01.2022
24.12.2021
13.12.2021
6.12.2021
4.12.2021