Bayram ZİLAN

Resmi ideolojinin emniyet sübabı olarak AYM
15.04.2014
2142

 Türkiye’de ulus-devletin ve resmi ideolojinin -halka karşı- emniyet sübablığını yapan kurumlar vardır. Bu kurumların görev tanımları her ne kadar ‘insan hak ve hürriyetlerini korumak’ gibi soslu cümlelerle yapılsa da asıl itibariyle görevleri “devleti, halka karşı korumak”tır.

Çünkü Türk-Ulus devleti, kuruluşu itibariyle farklılıklara ontolojik olarak karşıdır. Geçmişiyle ve kadim geleneğiyle bir gecede bağı kopartılan bir toplumun bu bağla tekrar irtibat kurmasının önlenmesi için devlet, bazı “refleks mekanizmaları” geliştirmiştir. Türk-Ulus devletinin teorisyenleri-ideologları, halkın bütün değerlerini ve Türkiye toplumunun sosyolojik ve demografik yapısını bir kenara atarak, başka bir deyişle gerçek(lik)lerden koparak masa başında mühendis bir devlet kurunca, kurulan bu devletin halktan korunması da birinci öncelik olmuştur.  “halk plajlara akın etti, vatandaş denize giremiyor” sözünde olduğu gibi, devletin daima “vatandaş”ın olması, “halk”ın eline geçmemesi için birçok Kamu Kurumu kurulmuştur.

Bu Kamu Kurumları, Türk-Ulus devletinin bir mühendis devlet olması nedeniyle doğal bir sonuçtur. Çünkü kurulan devlet ile var olan millet arasında bir uçurum vardır. Bu uçurum doğal olarak ilerleyen dönemlerde kitlesel başkaldırılara, isyanlara, itirazlara dönüşecektir. Bütün bunların önlenmesi ve Türkiye toplumun dokusuna uymayan resmi ideolojinin korunması için devlet, kendi içerisine emniyet sübabları yerleştirmiştir.

Bazı toplum bilimciler, siyasetçiler, bilim adamları ve emekliliği geçmiş liberaller, her ne kadar bu kurumları “hukukun emniyet sübabı” şeklinde tanımlasa da bu tanımlama açık bir yanılsamadan ibarettir.

Bahse konu kurumların başında, halkın devlete ‘akın’ ettiği, vatandaşın devletten uzaklaşmayabaşladığı bir dönemde yapılan 27 Mayıs darbesi sonrası kurulan Anayasa Mahkemesi gelmektedir.

Bu mahkemenin, Genel Kurul salonundaki ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözünün olduğu göze hoş görünen levhası ve “Anayasa’da yazılı temel hak ve özgürlükleri korumak ve TBMM tarafından çıkarılan yasaların başvuru üzerine anayasaya uygun olup olmadığını denetlemektir” şeklinde kulağa hoş gelen amacı ile bugüne kadar verdiği kararlar arasında büyük bir fark vardır.

AYM’nin son verdiği kararlar, bu farkın çok bariz bir şekilde görünmesini de sağlamıştır.

Hilal Kaplan, konuyla ilgili bir yazısında AYM’nin verdiği kararın hukuksuzluğunu şöyle görmüştür:

“Anayasa Mahkemesi (AYM), twitter'ın açılmasına karar verdiğinden beri yere göğe sığdırılamıyor. Mahkeme hem özgürlüklere sahip çıkması bakımından hem de 17 Aralık'tan beri yıpranan yargı imajını düzeltme bakımından övülüyor.

Ancak işin esasına baktığınızda, ülkenin en yüksek yargı organı olmasına rağmen AYM'nin bu kararı hukukî yetki alanının dışına çıkarak verdiğini görüyoruz. 'İdari işlem hakkında bireysel başvuru yapılmaz' hükmü ve bireysel başvuru için iç hukuk yollarının tamamlanması şartı çiğneniyor. Böylelikle hem her idari işleme bireysel başvurunun yolu açılmış oluyor, hem de AYM iç hukuktaki son danışma mercii olma sıfatının da dışına çıkarak, Danıştay, Yargıtay ve birinci derence mahkemeleri gibi aşamaları elinin tersiyle iterek hareket etmiş oluyor”

AYM’nin vermiş olduğu kararın, “egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” mottosuna uygun olup olmadığını, bu kararın hangi ‘refleks’ ile alındığının sorgulanması gerekmektedir.

Başbakan Erdoğan’ın “Hukukun içine bir ur gibi sirayet etmiş paralel yapı görmezden gelinirken, siyasetin alanına müdahale iştahının kabardığını görüyoruz. Herkes yetkisini, konumunu, sınırını bilmeli. Ne yaptığına, ne söylediğine dikkat etmelidir. Siyaset yapmak isteyen koltuğundan kalkar, cübbesini çıkarır, gelir siyasi partiler çatısı altında yapar” sözleri “AYM ve benzeri kurumların kuruluş amacının sorgulanması tespitimize” denk düşmektedir.

Bu denklik aynı zamanda bir ihmalin de tekrar hatırlanmasıdır da..

Yeni Türkiye’yi, eski Türkiye’ye ait yasalar ve kurumlarla kurduğumuzun hatırlanması.

Sorunun kaynağı da budur zaten.“Yeni”yi “eski”nin üzerine inşa etmek..

Son tahlilde, “Türk-Ulus Mühendis Devletin”den “Türkiye Halk Devleti”ne geçerken, Türkiye halkının dokusuna uymayan, darbe ürünü (AYM-YÖK) kurumları yeniden tanımlamalı veya gerekirse lağvetmeliyiz.

Çünkü artık, halkın devlete göre şekillen(diril)diği değil, devletin halka göre şekillendiği bir dönemdeyiz.

@bayramzilan

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar