Bayram ZİLAN

KÜRTLERİN TEPESİNDEKİ DEMOKLES KILICI
10.06.2014
1945

 Bir önceki “Kürtlerin 2.Kemalim Dönemi” başlıklı yazımızı: “Peki, iktidar kanadı bu sosyolojik indirgemeciliğin farkında mı?Çözüm Sürecini inşa ederken, doğal olarak PKK’yi ve Öcalan’ı muhatap aldılar. Bu muhattaplık yelpazesini genişletemezler miydi? Paydaşları çoğaltamazlar mıydı?” sorularıyla bitirmiştik.

İngiltere, İRA sorununu çözerken Sinn Féin’i ve onun lideri Gerry Adams’ı, Kolombiya, FARC sorununu çözerken FARC’ı ve onun lideri Ivan Marquez’i direk veya endirek muhatap aldı. İspanya’nın ETA sorunu için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Türkiye de PKK sorununu çözmek için PKK lideri Öcalan’ı, PKK ve HDP’yi muhatap aldı.

Şüphesiz çözüm süreçlerinin daha kalıcı ve kısa zamanda sonuçlanması için direk muhataplarla görüşmek doğru bir yöntemdir. Ancak Türkiye’nin diğer ülkelere benzeyen yönleri kadar benzemeyen karakteristik, kendine özgü birçok yönü de bulunmaktadır.

Bugün görünen o ki, PKK, silahları toprağa gömme ve siyasallaşma sürecinde, silahla sağladığı tabanı, demokratik siyasetle koruyup koruyamayacağı hususunda endişe duymakta ve bu noktada Öcalan ile ters düşmektedir. Öcalan, mücadele yöntemi olarak silahlı-silahsız şiddete milyonları şahit tutarak veda etti. Yerine demokratik siyaseti ikame etti. Nitekim Newroz Manifestosu’ndan bu yana, Öcalan’ın gündeme dair bütün açıklamaları ve aldığı pozisyon, onun demokratik siyaset ısrarını ispatlamaktadır. Ayrıca Öcalan, özellikle Türkiye’deki olaylarla ilgili yapmış olduğu tespit ve açıklamalarla giderek siyasallaşmakta ve örgüt liderliğinden, siyasi liderliğe evrilmektedir.

PKK ise, şiddetle var olma ontolojisini bir türlü kıramamakta, silahlı şiddetten vazgeçse bile sivil şiddet yöntemleriyle varlığını devam ettirme gayretindedir. Öcalan ile PKK-HDP arasındaki bu paradoksun ilerleyen günlerde daha da açığa çıkması muhtemeldir.

Öte yandan Öcalan ile PKK-HDP arasında barış sonrası bölgedeki siyasal zemin ile ilgili tahayyül farkı da bulunmaktadır. Öcalan, seküler, dayatmacı, tepeden indirgemeci, tavandan tabana bir modernleşmenin Kürt toplumuna uymayacağını kavramış, Kürtlerin tarihsel kodlarına, kültürel genetiğine, inançlarına ve yaşam biçimlerine rağmen bir tarzı siyasetin karşılık bulmayacağına ikna olmuştur. Newroz bildirisindeki islami motifler, kadim geleneklere referanslar, ortak ritüellerden örneklemeler ve sonrasında yapılmasını istediği İslam Konferansı, onun yeni kavrayış ve tarzı siyasetini göstermektedir.

Ne var ki PKK ve HDP bu hususta da Öcalan ile ters düşmektedir. PKK, Öcalan’ın tam aksine, Marksist, Leninist çizgiden bir türlü taviz vermemekte, Kürtlerin tarihsel kodlarına, kültürel genetiklerine, inançlarına ve yaşam biçimlerine rağmen bir siyaset tarzı geliştirmekte, seküler bir yaşam biçimi dayatmakta, kendisi gibi olmayan herkesi kendisi gibi düşünmeye zorlamakta, düşünmeyeni hain, işbirlikçi, öteki ilan etmekte, bütün farklılıkları susturmakta, yok etmekte ve kendi düşünsel paradigmasında öğütmektedir.

Bu tarz, yapısal olarak, Türk moderneşmesiyle bire bir örtüşmektedir.

Şu tespiti not düşmek gerekiyor. Eğer Öcalan’ın manevi ağırlığı ve miti, PKK tabanı, sempatizanları ve HDP’ye oy veren kesim üzerinde olmasaydı çözüm süreci şimdiye kadar bitmiş, silahlar konuşmaya başlamıştı. Eğer halen PKK’nin ve HDP’nin şiddet eğilimli pozisyonlarına rağmen kurşun sıkılmıyor, silahlar konuşmuyor ve kan dökülmüyorsa bunun en önemli sebebi Öcalan’ın toplum üzerindeki ağırlığıdır. Zira TürkSolu çevresi, ulusalcılar ve emekliliği geçmiş liberallerin son zamanlarda Öcalan’ı itibarsızlaştırmak için canhıraş çalışmalarının asıl sebebi Öcalan’ın toplum üzerindeki bu ağırlığını ve Öcalan’a rağmen sürecin bozulamayacağını keşfetmeleridir.

Öte yandan Ak parti, bölgedeki diğer aktörleri, kanaat önderlerini, farklı sivil toplum örgütlerini ve İslamcı Kürtleri sürece yeteri kadar kanalize edememiş, sürecin paydaşları haline getirememiş, direk muhatap alamamış, Kürt Siyasi Hareketi dışındaki kesimlerin talep ve önerilerini kamuoyuna sunamamıştır.

Türkiye kamuoyunun “Kürtlerin talepleri nelerdir?” sorusunu cevaplarken sıraladığı taleplerin tamamının PKK-HDP çevresinin dile getirdiği talepler olması oldukça manidardır.

Türkiye toplumunun “Öteki Kürtler”in taleplerinin ne olduğu hususunda hiçbir bilgiye sahip olmamasının temel nedeni vitrinin PKK-HDP’ye teslim edilmesidir. Bu durum PKK-HDP’nin 100 yıllık Kürt mücadelesini kendisine ciro etmesine ve Kürtlerin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmasına neden olmaktadır.

Doğu ve Güneydoğu totalinde temsiliyet açısından Ak Parti 1. Parti olmasına rağmen, siyasal zeminde hiçbir zaman 1. olamamıştır. Çünkü HDP, Kürt temsilciliğinde tekelleşmiştir. Bölgedeki bütün STK’lar, sanatçılar, entelektüeller, kültürel ve sosyal organizasyonlar, çalıştaylar ve seminerlerin tamamında HDP’nin etkisi ve dahli vardır.

Bütün bu faktörler doğal olarak, barış sonrasında bölgede arzu edilen çoğulcu yapı ve demokratik siyaset zemininin oluşmasını engelleyecektir.

Bu şartlar altında Kürtler, çoğulcu, özgürlükçü, demokratik bir sistemde değil, dayatmacı, tepeden indirgemeci, tektip düşüncenin ve homojen bir yapının olduğu bir sistemde yaşamak zorunda kalacaktır.

İktidarın bu tehlikeyi görmesi, acilen sürece, İslamcı Kürtleri, Kürt halkı üzerinde etkili olan kanaat önderlerini, Hüda-Par, Özgür-Der, Mazlum-Der, İHD, Ufuk-Der, Azadi İnisiyatifi, DDKD Hareketinin yaşayan mensupları, Kürt ulusal hareketinin en eski ve köklü partisi olan Türkiye KDP’si ve bölgede islami yapının korunmasında etkili olan medrese çevrelerini dâhil etmesi gerekmektedir, Tüm bu çevrelerle bir an önce çalıştaylar ve konferanslar düzenlemeli, onları Türkiye kamuoyunda ve Kürt toplumunda en az HDP kadar daha görünür kılmalı, vitrinde yer vermelidir.

@Bayramzilan

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar