Bayram ZİLAN

ÇÖZÜM SÜRECİNDE YENİ BİR YOL?
12.06.2014
2007

 Gizli bir el..

Kürt Meselesinin çözümü her yeni aşamaya geçtiğinde, karanlıktaki yolda tam da ışığın göründüğü bir anda hep o el devreye giriyor.

Bu el, İskoç Filozof Adam Smith’in “görünmeyen el”ine benziyor.

Smith, pazardaki dengenin bizzat piyasa tarafından, arz-talep dengesine göre kendiliğinden belirleneceğini, bunun için dışardan bir müdahalenin gerekmeyeceğini söyler ve bu teorisi literatüre “görünmez el teorisi” şeklinde girer. Oysa bu teori, Smith’in “iyi niyetli” düşüncesinden bağımsız olarak, kapitalizmin mütemmim cüzü olur. Artık “görünmeyen el” küresel kapitalistlerdir. Piyasayı kendi lehlerine denetler, pazardaki arz-talep ilişkilerini “görünmeden” dengelerler. İcebergin bize görünen kısmında ise müdahalesiz, kendi kendine işleyen bir pazar vardır.

Türkiye’deki kadim meselelerin çözümü için de ne zaman bir adım atılsa, “görünmez bir el” devreye girmiş, yeni oluşan veya oluşacak koşullara, kendi lehine sonuçlanacak biçimde “görünmeden” müdahale etmiştir.

Lice’deki bayrak indirme olayı tam da böyle bir anda, Beşir Atalay’ın “tam çözüm süreciyle ilgili yeni adımlar gündeme geldi sokaklar da hareketlendi, Lice’deki yol kesme eylemi gibi eylemler başladı, bu tesadüfe dikkat çekmek istiyorumdediği Diyarbakır’daki Çalıştay’dan hemen sonra, çözüm sürecini nihayete kavuşturacak, tarihleri belli, somut adımların atılacağının beyan edildiği bir zamanda gerçekleşti.

Hatırlayın, Oslo Görüşmelerinin sızdırılması, Paris Suikastı, Hakkâri Olayı ve Lice Olayları hep adım atılma iradesinin belirginleştiği veya adımın atıldığı günden ya bir gün ya da en fazla bir hafta sonra meydana gelmiş olaylardır. Bayrak indirme girişiminde hedef bellidir. Fadime Özkan’ın harika teşhisiyle “çocuk vurulursa Kürtler, vurulmazsa Türkler kışkırtılacak nihayetinde tansiyonu zaten hayli yükseltilmiş olan Türkiye kalp krizi geçirirken Çözüm Süreci sizlere ömür olacaktı.” Niyet tam budur.

 

Peki, bu “gizli el” ne istiyor?

Şüphesiz “gizli el”in devreye girdiği an, bu sorunun en doğru cevabını ihtiva eder. Türkiye; içine kapanık, çevresinde, yakın ve uzak coğrafyasında olup bitene seyirci kalan, ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda kendi iç sorunlarıyla boğuşmaktan gelişme kaydedemeyen, bağımlı ve uydu bir devlet ise müdahale etmeye ihtiyaç duyulmuyor, mevcut koşullar zaten kendi arz-talebini dengeliyor.

Ancak Türkiye; iç sorunlarını çözmeye, yakın ve uzak coğrafyasında olup biten her şeye müdahil olmaya, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişme kaydetmeye, bağımsız, lider ve güçlü bir ülke olmaya ve her şeyden öte enerji koridoru olmaya başladığı anda, pazar dengesi “gizli el”in aleyhine geliştiğinden bu yeni pozisyona “görünmeden müdahale etme” ihtiyacı gelişir.

Nitekim Türkiye’de vuku bulan olaylar, birçok insana çözüm sürecinin doğal semptomları gibi görünmesinin asıl nedeni “görünmez el”cilerin işlerindeki ustalıktır.

Öte yandan süreçteki bazı eksiklikler, sonuca ulaşmak için gerekli olan süreyi uzatmaktadır. Özellikle, son zamanlarda daha da görünür olmaya başlayan Öcalan-Kandil-HDP hattındaki pozisyon ve söylem farklılıkları yürütülen süreci olumsuz etkilemekte, Türkiye kamuoyunun ve özellikle Kürtlerin kafasını karıştırmaktadır.

Burada temel sorun, Öcalan’ın kendisini konumlandırdığı yeni pozisyon olan Yeni Türkiye paradigması, silahların ve şiddetin asla olmayacağı demokratik siyaset zemini ile PKK ve HDP’nin değişmeye bir türlü yanaşmadığı, eski Türkiye paradigması, silah kartının daima masada tutulduğu, şiddetin sivil şiddete dönüştüğü, demokratik siyaset ürkekliğinin olduğu eski, köhne ve kof pozisyonda kalma ısrarının çatışmasıdır.

Bu sorun, özü itibariyle son 10 yılı kapsayan, derin bir sorundur. İlerleyen dönemlerde Kürt Siyasi Hareketi ve PKK’nin bölünme ihtimali de göz ardı edilmemelidir.

Bu aşamada ne yapmak gerekir?

Öncelikle Öcalan’ın uzunca bir dönemdir dile getirdiği, “basın, STK, Akiller ve aydınlarla görüşme” talebinin karşılanması gerekir. Zira bu hususta, Türkiye kamuoyunun psikolojik eşiği aştığı görülmektedir. Ayrıca, Kandil ve Avrupa’daki PKK temsilcilerinin günaşırı CNN, BBC, Reuters başta olmak üzere birçok medya kuruluşuna mülakat verdikleri düşünülürse, sürecin ana aktörlerinden birisi olan Öcalan’a bu imkânın tanınması sağlıklı bir tutum değildir. Böyle bir imkânın, süreci pozitif yönde etkileyeceği ve hızlandıracağı aşikardır.

Kaldı ki, PKK’nin “eski Türkiye” jargonuyla konuşma ısrarının sürdüğü ve Öcalan’la bir dil kopuşunun ayyuka çıktığı bir aşamada, Öcalan’ın basın aracılığıyla öne çıkartılması artık zaruridir.

Bunun yanı sıra, Kandil-İmralı arasında mekik dokuyan, ancak söylem üstünlüğü ve yaptırım gücü olmayan HDP’nin “tekelciliğine” son vermek gerekmektedir.Burada kastedilen, HDP’nin Öcalan’la görüşmesine son vermek değildir. Ancak, HDP’den hariç, Kürt kanaat önderlerinin, HDP’li olmayan, “öteki”, İslamcı, Liberal, Demokrat Kürtlerin, yazarların ve aydınların sürece dâhil edilmesi ve mümkünse belirli zaman aralıklarında Öcalan ve Kandil’le görüştürülmesi gerekmektedir.

Ezcümle çözüm sürecinin siyasi kanadındaki HDP’nin tekelciliğini kırmanın, bugüne kadar bölgede unutulmuş “öteki Kürtler”i sürece dâhil etmenin ve yekpare, tektip bir bölge tahayyülü olanlara karşı, farklılıkların ifade özgürlüğünün olduğu, çoğulcu ve demokratik bir bölge inşa etmenin zamanı gelmiştir.

Gizli el” ile mücadele etmenin yolu, bugüne kadar görünmeyen Kürtleri, görünür kılmaktan geçer.

Yeni bir yol başlıyor?

@bayramzilan

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar