Bayram ZİLAN

ANADİLİME DOKUNMA
18.09.2014
1994

 Temel hak ve özgürlüklerin Türkiye ve dünyada siyasetin konusu yapılması ve bu hususun siyasetçilere malzeme olması evrensel demokrasi normları açısından iç açıcı bir durum değil.

Siyaset kurumunun “temel hakların tanınmasını” bile müzakere veya pazarlık konusu yapması, bir toplumun neyi giyip giymemesi ve neyi yiyip yememesini tartışmak ve müzakere konusu yapması gibi komik ve saçmadır.

Eğer bir ülkede “en temel hakların” tanınması bile siyaset kurumu için pazarlık konusu yapılıyorsa, o ülkede “demokratik olgunluk”tan söz etmek mümkün değildir. Çünkü temel haklar, insanların doğuştan sahip olduğu ve insanca yaşayabilmesi için gerekli olan haklardır. Bu hakların başında “anadilini hiçbir baskı altında kalmadan, özgürce kullanabilmek” gelir. Zira anadil, doğuştan edinilen bir haktır. İnsanlar anadilini seçerek dünyaya gelmezler. Anneniz, babanız ve aileniz hangi dili konuşuyorsa siz de kaçınılmaz olarak aynı dili konuşursunuz. İsminin “dil” değil, “anadil” olmasının sebebi de budur zaten.

İşte tam da bu noktada sorun yaşıyoruz. Anadil meselesini idrak ederek, hakkıyla ve layıkıyla tartışmıyoruz. Özellikle toplum olarak anadilin doğuştan gelen bir hak olduğu ön kabulüyle konuşmuyoruz. Bahşedilecek hakmış gibi nobranca bir tavır içerisine giriyoruz.

Türkiye’de anadil tartışmaları maalesef çok “sığ” ve “ilkel” bir zeminde yürütülüyor. Anadil bahsi “Doktor, Vali, Kaymakam olabiliyorsunuz, daha ne istiyorsunuz” pespayeliğiyle tartışılacak bir mevzu asla değil. Aksine anadil bahsi çok özel ve kutsal bir alana tekabül eder.

Bir bireyin veya topluluğun anadilini yasaklamak utanç verici bir durumdur. Demokratik toplumlarda anadil gibi temel hak ve özgürlükleri tartışma ve müzakere konusu yapanlar veya mezkur hakları mevzu bahis yapanlar ayıplanırlar. Bu ayıbı ayıplamamak bile başlı başına “ayıp” kabul edilir.

Son zamanlarda dolaşımda olan ve yeri geldiğinde kulaklara çalınan “size anadilde ders seçme hakkı verdik” şeklinde bir klişe söz var.

İnsanın “Allah razı olsun abi, Allah ne muradınız varsa versin” diyesi geliyor.

Mübarek adam! Öncelikle bir söyler misin? Bu haklar neden sende toplandı? Hani biz eşittik? Eğer eşitsek sen neden “veren, dağıtan” konumundasın, ben neden hep “alan, isteyen” konumundayım. Bunu hiç sorguladın mı?

Ayrıca ben sana “yiyeceğin yemeği seçme hakkı verdim” diyor muyum hiç?

Demiyorum.! Niye diyeyim? Diyemem..

Çünkü “yemek yemek veya yiyeceği yemeği seçmek” senin en tabi hakkın.

Hem ben kimim ki, sana “yemek yeme hakkı” tanıyayım?

Senin canın nerede, ne yemek istiyorsa yersin.

Bir de söyle bir klişe var: “Anadilde eğitimi serbest bırakırsak bölünürüz”

Yahu Müslüman! Sen pilav üstü kuru fasulye yerken ülkeyi mi bölüyorsun?

İnsanlar kendi anadilinde eğitim görünce neden ülke bölünsün?

90 yıldır kendi problemlerimize böyle baka baka bu hale gelmedik mi zaten?

Hak ve özgürlükleri teminat altına alan bir ülke mi bölünür? Yoksa hak ve özgürlükleri gasp eden bir ülke mi bölünür?

Kendinden pay biç. Sen haklarını gasp etmiş birisini mi daha çok seversin? Yoksa bütün haklarını güvence altına alan birisini mi daha çok sever, bağlanır ve sadakat gösterirsin? Aslında biraz empati yapsan sahip olduğun korkunun bir tür “öğrenilmiş paranoya” olduğunu keşfedeceksin.

Ama bütün bunlara rağmen hala korkuyorsan(ki bu korkunu tedavi ettirmelisin, çünkü bu bir 1.Cumhuriyet hastalığıdır artık) gelişmiş, demokratik ülkelerin “dil” konusundaki uygulamalarına bak.

Mesela Çin’de 51 tane resmi dil kullanılıyor.

Hindistan’da 36 dil, İran’da 8 dil, yanı başımızda beğenmediğimiz Irak’ta 4 dil, İtalya’da 11 dil, Filipinler’de 17 dil, Rusya’da 34 dil, düne kadar “Apartheid Rejim”le yönetilen Güney Afrika’da 11 dil, İspanya’da 5 dil, İngiltere’de 10 dil, ABD’de 8 dil olmak üzere, dünyada toplam 113 ülkede birden çok resmi ya da bölgesel olarak tanımlanmış dil var.

Bütün yazılı kurallarını “copy paste” yaparak uyguladığımız, bunu yaptığımız için de ontolojik paradoks yaşadığımız ve tek dil kullanılıyor diye emsal gösterdiğimiz Fransa’da bile Fransızca dışındaki diller, talep olması halinde yerel yönetimlerce devlet okullarında okutuluyor.

Bu ülkeler bölünmemiş, aksine güçlenmiş ve büyümüşken biz neden bölünelim?

Üzülerek belirtmek gerekir ki, HDP’nin okulların açıldığı gün “anadil” üzerinden manevra yapması da etik değil. Bu hususun siyasi polemik haline getirilmesi, siyaset kurumuna malzeme edilmesi şık değil. Silahların gölgesinden sıyrılan siyasal alanı, temel hak ve özgürlükler bahsine tahvil etmek elbette olağandır. Ancak bunu, kendi tabanına  “bak biz istiyoruz, onlar vermiyor” mesajını vermek için kullanmak ve bu yüzden mevzu etmek “siyasi kurnazlık”tan başka bir amaca hizmet etmez.

Burada belki de Ak Parti’nin, Kürt Siyasi Hareketi karşısında hak ve özgürlükler noktasında “defans yapıyor algısı tuzağı”na neden düştüğünü tartışmak gerekir. Bu da başka bir yazının konusu olsun.

Son sözüm: Anadilime Dokunmayın.!

Twitter: @bayramzilan

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar