DOĞAN ÖZGÜDEN
Recep Tayyip Erdoğan, her başı sıkıştığında ağzını bozarak “faşistlik” dahil her türlü aşağılamayla yerden yere vurduğu Avrupa Birliği’nin 10-11 Aralık tarihlerinde Brüksel’de toplanacak AB Konseyi toplantısından, Ankara rejimi aleyhine özellikle Fransa, Yunanistan ve Kıbrıs’ın önerilerine uygun sert yaptırım kararları çıkmasını engellemek için yine ustası olduğu takıyye manevralarına başladı.
Son yıllarda gittikçe kontrolünden kaçan seçmenleri elde tutabilmek için kendisini İslam dünyasının Batı’ya karşı tarihsel ölüm kalım mücadelesinin lideri gibi göstermeye çalışan, Suriye, Libya, Kıbrıs ve Kafkasya başta olmak üzere Türk Ordusu’nun birliklerini üç kıtada cihada sokan Erdoğan, AB zirvesi yaklaşınca birden bir “Avrupalı” kesiliyor, bir takım “Avrupai reformlar” yapacağından söz ederek ön pazarlık için başdanışmanı İbrahim Kalın’ı Brüksel’e gönderiyor.
Gelecek haftaki AB zirvesinden çıkacak kararlar ne olursa olsun, gerilimli dönem atlatıldıktan sonra Erdoğan’ın İslam’ın 21. yüzyıl “halife”si, üstelik de son birkaç ay içinde biri Kıbrıs’ta, öteki Kafkasya’da iki fütuhat gerçekleştirmiş “İslam serdarı” olarak yine bildiğini okumaya devam edeceğinden hiç kuşku yok.
Kuşku yok, çünkü AB Müktesebatı’nı oluşturan tüm tüzük, karar ve yönergelerde Avrupalı olmanın ana koşulu olarak vurgulanmış bulunan özgürlüklere, demokrasi ilkelerine, insan haklarına saygı ve ülkede mevcut tüm ulus ve halkların eşitliğini tanıma gibi kavramlar Erdoğan’ın ve Bahçeli gibi Türk-İslam Sentezi yetiştirmesi müttefiklerinin kitabında yoktur.
2002’de tek başına iktidar olduktan sonra bir askeri darbe tehlikesine karşı Batı dünyasının desteğini almak için AB yanlısı kesilen AKP’li başbakan Erdoğan’ın RP’li İstanbul belediye başkanı ve dışişleri bakanı Abdullah Gül’ün RP’li milletvekili oldukları 90’lı yıllarda AB’nin bir Hristiyan birliği ve de Siyonizm’in de 5. kolu olduğuna dair ateşli nutukları arşivlerdedir.
Aynı ikili, üzerinden on yıl dahi geçmeden, 29 Ekim 2004’de İtalya’nın başkenti Roma’da, AB’nin temellerini atan Roma Anlaşması’nın da imzalandığı tarihi Campidoglio sarayının Orazi Curiazi salonunda Avrupa Birliği Anayasası’nın imza törenine katılarak bu belgeyi Hıristiyanlık dünyası için sembolik önem taşıyan Papa X. Innocentus’un heykeli önünde birlikte imzalamakta hiçbir beis görmeyeceklerdi.
Bu imza töreninin hemen ardından Murat Bardakçı, 31 Ekim 2004 tarihli Hürriyet’te Papa X. Innocentus üzerine şu bilgileri verecekti:
“Asıl adı Giambattista Pamphili olan Innocentus 1574’te Roma’da doğdu, 70 yaşında papa oldu ve 1655’teki ölümüne kadar 11 sene boyunca, bu makamda kaldı. Innocentus, papalığı döneminde iki konuya ağırlık verdi: Yolsuzluklarla mücadeleye ve Avrupa’daki Türk varlığını ortadan kaldırmaya... Papalık tahtına oturmasından bir sene sonra Türkiye’nin Girit’i fetih planlarını öğrenince adayı elinde bulunduran Venedik’i Türkiye’ye karşı savaşa teşvik etti ve her türlü mali desteği sağladı. Osmanlı donanmasının 1645 ilkbaharında başlattığı Girit seferi, Papa Innocentus’un bu desteği yüzünden tahminlerden çok daha fazla sürecek ve ada 24 sene devam eden savaşlardan sonra alınabilecekti.”
Yıllarca Hristiyan Birliği diye küfrettiği Avrupa Birliği’nin anayasasına Papa Innocentus’un devasa heykelinin gölgesinde imza koyan Erdoğan’ın takıyyecilikte örnek aldığı ilkelerden biri hiç kuşkusuz 60’lı yıllarda başbakan olarak Türkiye’yi bir İslam cemahiriyesi haline dönüştürmenin kapılarını açan, Müslüman Kardeşler’i devletin kilit noktalarına yerleştiren Süleyman Demirel’in ünlü “Dün dündür, bugün bugündür” deyişidir.
Sadece Erdoğan mı? Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasında ortaklık kurulmasını gören Ankara Antlaşması’nın imzalandığı 1 Aralık 1964 tarihinden bu yana 56 yıldır gelmiş geçmiş tüm iktidarlar, bu toplulukla ilişkileri hiçbir zaman demokratik hak ve özgürlüklerin sonuna kadar tanınması açısından değil, emrinde oldukları uluslararası tekellerin ve onların yerli işbirlikçilerinin çıkarlarını gözetme ve pekiştirme açısından önemsemişlerdir.
Türkiye’nin özelde Avrupa ile, genelde ABD dahil tüm Batı dünyasıyla ilişkilerinde de egemen olan anlayış hep budur.
Anımsayalım… Türkiye, Avrupa Birliği’nin öncülü olan AET’nin 1964’te ortağı olmadan 14 yıl önce, 13 Nisan 1950’de Avrupa Konseyi’nin ilk üyelerinden biri olmuş, ardından da 4 Kasım 1950’de tüm üye devletlerin uymayı taahhüt ettikleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamıştır.
Ancak bu sözleşmede yer alan temel hak ve özgürlükler siviliyle ve askerisiyle tüm iktidarlar tarafından tepe tepe çiğnenmiş, TC vatandaşlarının hak ihlallerine karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurma olanağı 1989’a kadar tam 39 yıl asla tanınmamış, tanındıktan sonra da en son Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında da görüldüğü gibi AİHM’nin çeşitli kararları ve yaptırımları hiçe sayılabilmiştir.
Avrupa Birliği’ne gelince, ortaklık öngören Ankara Anlaşması’nın imzasından sonra ikinci önemli aşama Demirel iktidarıyla 23 Kasım 1970’de gümrük birliğine ilişkin kuralları belirleyen bir Katma Protokol imzalanmasıydı. Çok uluslu tekellerle onların Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) gibi yerli işbirlikçilerine yeni olanaklar tanıyan protokol temel hak ve özgürlükler konusunda hiçbir yenilik getirmiyordu.
Türkiye-Ortak Pazar ilişkilerinin aykırı niteliğini haftalık Ant Dergisi’nin 2 Aralık 1969 tarihli 153. ve aylık Ant Dergisi’nin Eylül 1970 tarihli 5. sayısında ayrıntılı olarak ortaya koymuştuk.
Üstelik o yıl tarihsel 15-16 Haziran işçi direnişi OYAK aracılığıyla kapitalist sınıfa entegre edilen ordu tarafından zorbalıkla bastırılmış, Katma Protokol ‘ün imzasının üzerinden dört ay geçmeden 12 Mart 1971 faşist darbesi, onun ardından büyük metropollerde ve Kürt illerinde sıkıyönetim ilanıyla kitlesel tutuklamalar, işkenceler, idam da dahil ağır mahkumiyetler başlamıştır.
Bu faşizan baskılar döneminde de, Avrupa Parlamenterler Meclisi’ndeki bazı eleştiriler dışında Türkiye’nin üye olduğu Avrupa Konseyi’nden de, Türkiye’nin ortağı olan AET’den de hiçbir yaptırım gelmemiştir.
Ne acıdır ki, 12 Mart’ın daha şiddetlendirilmiş bir tekrarı olan 12 Eylül 1980 faşist darbesi’nden sonra da ilişkileri kısa süre için askıya alma gösterileri dışında her iki Avrupa kurumundan yine ciddi bir yaptırım çıkmamış, uluslararası tekellerle onların Türkiye’deki yerli işbirlikçileri arasındaki ilişkiler hız kesmeden, daha büyük boyutlara ulaşarak devam etmiştir.
Üstelik kurumlaştırılmış insan hakları ihlallerine ek olarak Doğu illerinde Kürt ulusal direnişine karşı kanlı operasyonlar sürdürülürken Turgut Özal iktidarı büyük bir pişkinlikle 14 Nisan 1987’de Avrupa Birliği’ne Türkiye’nin üyeliği için müzakerelerin başlatılması başvurusu yapmış, bunu Avrupa ülkelerinde de Kürt avını başlatan DYP’li başbakan Tansu Çiller’in, beraberinde CHP’li dışişleri bakanı Murat Karayalçın olduğu halde, 6 Mart 1995’te Brüksel’de Gümrük Birliği Anlaşması’nı imzalaması izlemiştir.
O günü hiç unutmuyorum… Olayı izlemek üzere Çiller’in beraberinde gelen bir çok gazeteci, aralarında solcu olarak bilinenler de dahil olduğu halde, Türkiye sanki Avrupa Birliği’ne girmiş gibi AB Konseyi binasının koridorlarında büyük bir kasıntıyla Yunanlı gazetecilere tepeden bakarak dolaşmaya başlamıştı… Türkiye’deki gazeteler de onların verdikleri haber ve yorumlara dayanarak “Avrupalı olduk”, “100 yıllık rüya gerçekleşti”, “Çağ açan imza” gibi manşetlerle okurlarını uyutmuşlardı.
Türkiye’ye dönüşünde sokaklara dökülen insanlar tarafından davul zurnalarla “Avrupa fatihi” diye karşılanan Çiller hızını alamamış, ana akım medyanın manşetlerinde yansıtılan demeçlerinde “En geç 1998’de Avrupa Birliği’ne tam üyeyiz” diye şişinmişti.
Evet, yukarıda da belirttiğim gibi, o tarihlerde RP’li Erdoğan ve Gül bu haberler karşısında küplere biniyor, mevcut iktidarı Hristiyanlığın ve Siyonizmin değirmenine su taşımakla suçluyorlardı.
Türkiye Çiller’in öngördüğü gibi 1998’de AB’ye tam üye olamadı, ama “adaylık” statüsünün 10-11 Aralık 1999’da Helsinki’de toplanan AB zirvesi tarafından onaylanması Bülent Ecevit’in başbakan, faşist MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de başbakan yardımcısı olduğu bir döneme denk geldi.
2002’de AKP’nin tek başına iktidar olmasının ardından Erdoğan-Gül ikilisinin büyük bir takıyye ile “Avrupa karşıtlığı”ndan “Avrupa dostluğu”na yatay geçiş yaptıklarını açıklamaları, üstelik 29 Ekim’de Papa Innocentus’un heykeli dibinde AB Anayasası’nı imzalamaları üzerine 16-17 Aralık 2004’te Brüksel’de toplanan AB Zirvesi, “Türkiye’nin siyasi kriterleri yeterli ölçüde yerine getirdiği” gerekçesiyle katılım müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg’ta başlamasını kararlaştırdı.
Türkiye-AB ilişkileri konusunda geçmiş hasmane tutumunu unutturmak için olumlu bir profil vermeye gayret eden, bu arada ABD’nin desteğiyle 2005’te İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero ile birlikte Medeniyetler İttifakı’nın liderliğini üstlenen Erdoğan, başlangıçta katılım müzakerelerine CHP’nin de katkıda bulunmasını kabul etmişti.
Bu müzakerelere bir süre katkıda bulunan CHP’nin Brüksel’deki Avrupa Birliği Temsilcisi Kader Sevinç, ilişkilerin Erdoğan yönetimi tarafından nasıl çıkmaza sürüklendiğini birinci elden gözlemci olarak şöyle anlatıyor:
“35 başlıktan 16 tanesinde müzakereleri açtık. Her ne kadar açtığımız her başlıkta tüm koşulları yerine getirerek uyum sağlamış olamasak bile orada bir ivme yakalandı, ama bu süreç maalesef heba edildi. 2005’te beraber müzakerelere başladığımız Hırvatistan şu an AB üyesi. Hırvatistan modelinde partiler üstü, hem muhalefetin hem sivil toplumun içinde olacağı müzakereleri yöneten bir milli komite kurdular. AB üyeliği için yapılan tüm düzenlemeler bir fikir birliği içerisinde, konsensüs içinde gerçekleştirildi. Bizim aynı yöndeki önergemiz ise iktidar tarafından reddedilerek AB süreci dinamitlendi.
“AB ile müzakerelerin açılmasıyla beraber antidemokratik uygulamalar da başladı. Türkiye demokratikleşme ve reform sürecinden kopmaya başladı. TCK 301 kullanılarak ifade özgürlüğünün ayaklar altına alınması, entellektüellere baskılar, tutuklamalar gibi arkası çorap söküğü gibi gelen bir süreç yaşandı. Sivil toplum baskı altına alınarak basın özgürlüğü tamamen yok edildi. 2016’daki darbe girişimi gerekçe gösterilerek olağanüstü hal kalıcı hale geldi. Kaldırıldı ama uygulamaya baktığınızda OHAL, Türkiye’de kalıcı bir rejim modeli haline getirildi. Türkiye böylece AB ile bütün sürecini heba etti, dinamitledi.”
AB’nin 10-11 Aralık’ta Brüksel’de yapacağı zirve toplantısına daha bir hafta var…
Erdoğan’ın “Övünmekte haklıyız, çünkü Avrupalıyız!” şovu yapmasına rağmen Avrupa Parlamentosu Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki faaliyetleriyle birlikte, 46 yıldır kapalı tutulan Maraş kentinin Türk kontrolünde açılmasını kınayarak AB Konseyi'ni Türkiye'ye yaptırım uygulamaya çağırdı. AP'nin bağlayıcı olmayan “tavsiye” niteliğindeki kararında, “Türkiye'nin yasa dışı eylemlerine karşı harekete geçilmesi ve sert yaptırım uygulanması” istendi.
Bu arada, 1-2 Aralık tarihlerinde Brüksel’de yapılan yapılan NATO toplantısında ABD ve AB üyesi bazı ülkelerin dışişleri bakanları Türkiye’ye NATO disiplinini de hiçe sayan sınır ötesi operasyonları nedeniyle sert eleştirilerde bulundular, AB’nin yaptırım uygulamasını istediler.
Ancak unutulmasın ki, Avrupa Birliği de Türkiye’ye her aklından geçen yaptırımı uygulayacak bir durumda olmaktan hayli uzak… İngiltere’nin üyelikten kopuşu, güney ülkelerinden gelen göç dalgalarının AB üyesi ülkelere girişinin Erdoğan’a hayli yüksek bir rüşvet ödenerek engellenebilmiş olması, onun da kafasını kızdırdıkları takdirde sınırları açacağı tehdidini sürekli kullanması, Korona krizi karşısında ortak bir siyaset belirlenememesinin getirdiği kargaşa, Komisyon tarafından önerilen bütçenin kabulünü engelleyebilecek konumdaki Polonya ve Macaristan yönetimlerinin ideolojik bakımdan kendilerine yakın gördükleri Erdoğan’a desteği, Alman başbakanı Merkel’in Türkiye konusunda “Ne şis yansın ne kebap” havasındaki tutumu, Türkiye’ye AB adına yaptırım uygulamanın ne denli zor olduğunu gösteriyor.
Bir nokta daha… Erdoğan’ın son günlerde ilişkileri yumuşatmak için söylediği “Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz” sözleriyle kasdettiği Avrupa, hiç kuşkusuz AB Müktesebatı’nın öngördüğü Avrupa değil, 1071’de Malazgirt’te başlayıp, 1453’te Konstantinopl’ün, ardından Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin fethiyle doruğuna ulaşarak Viyana kapılarına dayanan Osmanlı fütuhatının tamamen İslami tahakküm altına almayı amaçladığı Avrupa’dır.
O Avrupa, Türk-İslam’cıların 21. Yüzyı’daki “Kızıl Elma”sı olan Avrupa’dır.
İslam serdarı Erdoğan’ın Irak, Suriye, Libya, Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve en son Kafkasya fütuhatı karşısında, Fransa, Yunanistan ve Kıbrıs hariç, suspus kalan Avrupa Birliği’nin 10-11 Aralık zirvesinden çıkacak yaptırım kararları ne olursa olsun, Türkiye’nin kendi iç dinamikleriyle Ankara’da radikal bir iktidar değişimi gerçekleşmediği takdire, Avrupa Tayyip’in ve benzerlerinin “Kızıl Elma”sı olmaya devam edecektir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.10.2024
15.10.2024
7.10.2024
25.09.2024
9.09.2024
19.08.2024
8.04.2024
13.03.2024
27.02.2024
11.12.2023