İbrahim Kahveci
Önce Bilal Erdoğan’ın açıklaması düştü önüme…Haber şu şekildeydi:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, düşen doğum oranlarına tepki göstererek “Yeni bir demografik el bombası şu anda ortada. Eğer buna hazırlık yapamazsak, karşılayamazsak, anlayamazsak, ülke olarak gerçekten kaybedeceğiz, zayıflayacağız, geriye gideceğiz. Gelecek sizin geleceğiniz, sizin yaşayacağınız gelecek. ‘Efendim, ekonomi kötü, geçim sıkıntısı var. Ondan çocuk yapılmıyor’ deniliyor. Araştırmalar gösteriyor ki, gelir düzeyi arttıkça çocuk sayısı azalıyor. Eğer öyle olsaydı varlıklı insanlar daha çok çocuk yapardı, yapmıyorlar” dedi.
Valla adam haklı.
Dünya’ya bakıyorsunuz böyle. Türkiye’ye bakıyorsunuz aynen yine böyle.
Kapatalım defteri, bitsin bu işkence.
Ama olmuyor.
İnsanın aklına deli sorular geliyor tabii.
Mesela 2018 yılında Türkiye doğurganlık hızı 2,00 olarak AB’de ilk sırada yer alıyordu. Fransa 1,88, Romanya ve İsveç 1,76, İrlanda 1,75, Danimarka 1,73 gibi ülkeler bizden daha kötü doğum oranına sahipti.
2023 yılı karşılaştırmasında Türkiye 1,48’e düşerken Bulgaristan 1,81, Fransa 1,66, Macaristan 1,55, Romanya 1,54, Slovenya 1,51, Danimarka ve İrlanda 1,50, Slovakya 1,49 oranları ile artık Türkiye’nin üzerinde yer alıyorlar.
Acaba 2018’den sonra biz bu ülkelerden daha iyi bir ekonomik seviyeye mi ulaştık? Şahlandık da haberimiz mi olmadı.
Bakınız, artık Belçika, Hırvatistan, Çekya, İsveç, Portekiz ile benzer seviyelere geldik. Bu ülkelerde de doğurganlık hızı 1,45-1,49 arasında değişiyor.
O zaman ikinci düz mantık ilişkisine geçelim: Bartın ve Eskişehir 1,12; Zonguldak ve Ankara 1,15; İzmir 1,17; Karabük ve İstanbul 1,20; Kırklareli 1,21; Çanakkale, Amasya ve Edirne 1,22 doğurganlık hızına sahip. Bakın Avrupa’nın en düşük doğurganlık hızına sahip ülkesi 1,23 ila Malta geliyor. Malta’yı 1,26 ila İspanya ve 1,29 ila İtalya izliyor. Yani Bartın İtalya’dan daha mı zengin? Sanırsınız Paris ötesi bir Bartın’ımız var.
Elbette tek parametre ile doğum oranları açıklanamaz. Elbette genel refah seviyesi ile doğum oranları arasında bir ilişki var. Mesela Türkiye’de de genel doğum oranları uzun yıllardır bir düşüş içerisinde.
Ammaaa
2014 sonrası bir başka şey…
Biz 2014-2015 sonrasını anlamak için önceki döneme bakalım:
Grafik ve tablodan görüyorsunuz. 2001 krizinin ardından 2003 yılından 2014 yılına kadar doğan bebek sayısında ciddi bir artış var. 1 milyon 199 binden 1 milyon 351 bine yükseliyor.
Aynı dönemde doğum oranında da kısmi bir artış oluyor ve doğum oranı 2,09’dan 2,19’a kadar yükseliyor. Dikkat ederseniz arada 2008-09 küresel kriz etkileri yaşanıyor ama genel yükseliş trendi bozulmuyor.
Ekonomi ve beklentiler bozulduğunda bu bozulma gebelik süresi dikkate alındığında gecikmeli şekilde doğum sayı ve oranlarına yansıyor. Keza ekonomi iyileştiğinde de olumlu hava doğum oranı ve sayılarına yansıyor.
Bilal Erdoğan’ın mantığı ile gidersek 2001-2015 döneminde refah artışı değil, tersine ülke kötü yönetilmiş diyeceğiz.
Dikkat ederseniz doğum sayısında artış oluyor ama oranında o derece artış olmuyor. İşte bu genel trendi veriyor.
Lakin 2014-15 sonrasını ne ile açıklayacağız?
Ekonomimiz uçtu, millet refahtan çıldırdı ve bebek yapmıyor mu diyeceğiz?
Hatırlayın, 1 yıl sonrası daha iyi olacak diyenlerin oranı %42’lerdeydi. Bu oran 2015 sonrasında hızla düşüşe geçerek %21’lere indi. 1 yıl sonrası daha kötü olacak diyenlerin oranı da %9’larda %27’lere yükseldi. Tam da 2015 sonrası dönem…
Ama bunların ötesinde bir başka gerçek var. BARINMA…
2014 sonrası Türkiye’de ev sahipliği oranı hızla düşerken, kiracılık oranı hızla arttı. 2013 yılında %21,30 olan kiracılık oranı 2024 yılında artık %28,03’e yükselmişti.
Eskilerin ev sahipliği nedeniyle bizler yeni haneleri hesaplamıştık. 6 milyon 388 bin yeni hanenin 3 milyon 212 bini kirada demektir. Yani yeni kurulan hanelerin %50,3’ü kiracı
Ev sahibi olunamadan çocuk yapmak gerçekten çok zor. Hatta şahsen ekonomik beklentilerden ziyade çocuk sayısının kiracılık oranından çok etkilendiğini düşünüyorum.
Kiracılık oranındaki artış ile doğum oranındaki düşüş çok ama çok paralel gidiyor.
Peki, Cuma günü konuşan Erdoğan doğurganlık sorunu hakkında ne dedi?
Erdoğan şöyle diyor: “Türkiye’nin doğurganlık hızı tarihimizde ilk kez 1,48’e gerilemiş durumda. Bu, bir felaket. Bu rakam, kritik eşik olan 2,1’in çok altında bir seviyedir. Ülkemizde doğum hızının düşmesinin sebebi asla ekonomide yaşanan dönemsel sorunlar değildir. Tam aksine kişi başına düşen gelirin şu anki seviyenin beşte biri olduğu dönemlerde ülkemizin doğurganlık hızı yaklaşık iki kat daha fazlaydı. Yıllar içerisinde refah seviyesi yükseldikçe birçok sebepten ötürü doğurganlık hızımız düşmeye başladı.”
Gerçekten 2001-2015 döneminde makul bir aralık içerisinde seyreden doğurganlık sorunu kültürel ve refah etkisi ise neden 2015 sonrası şelale gibi düştü?
Erdoğan’ın bahsettiği kültürel uyanış 2015’den sonra mı başladı? Büyük refah artışına 2015 sonrasında mı ulaştık?
Dikkat ederseniz genel düşüşten bahsetmiyorum… Mesela eskiden Türkiye’de aile başına 4-5 çocuk normaldi; doğum oranı 4-5’lerdeydi. Genel trend zaten düşüyor ama asıl mesele 2015 sonrası yaşanan ŞOK düşüş.
Hatırlarsanız kişi başına gelirin gıda alım gücünü ölçmüştük: 2021 yılındaki 9.752$ gelir ile 2024 yılındaki 15.473$ gelirden daha fazla gıda alabiliyorduk.
Kişi başına gelir hem de dolar bazında hem de sadece 3 yılda 9.752$’dan 15.473$’a yükseliyor ama gıda alım gücümüz azalıyor… Bu zenginlik mi oluyor?
Bir de gelir dağılımındaki bozulmayı hesaba katın. Fakirin daha da fakirleştiği bir dönem yaşıyoruz. Türkiye’de fiyatlar Avrupa, gelirler Bangladeş… Sizce böyle bir adaletsizlikte nüfus artabilir mi?
Soyumuz kuruyor ama maalesef gerçek nedeni bir türlü kabullenmiyoruz. İnkar ederek elimize ne geçecek bilemiyorum.
Madem doğurganlık sorunu ekonomik değil, o zaman neden doğum desteğine başladık? Tedavi ekonomik ise, sorun da ekonomiktir.
Sayın Devlet Bahçeli’nin soyumuzun kuruması hakkında daha ciddiyetle yaklaşmasını mı beklesek? Ne de olsa Türkiye’mizin temel sorunlarına kendileri eğiliyor.
Bir umut işte.
Not: Cumhurbaşkanı Erdoğan doğum hızının düşmesinin sebebi asla ekonomide yaşanan dönemsel sorunlar değildir diyor ya… HAKLI…Doğum hızının düşmesi dönemsel ekonomik sorunlardan değil, YAPISAL EKONOMİK SORUNLARDAN kaynaklanıyor. Barınma imkanının yok olması, umutsuzluğun tavana vurması, gelir dağılımının bozulması, eğitim sisteminin çökmesi ile liyakatsiz kadroların işgali altında ehliyetli insanların dışlanması gibi…
Yani dönemsel değil, YAPISAL YIKIM yaşıyoruz. Tam da o yüzden soyumuz kuruyor.
Umursayanlar için vahim ötesi bir durum.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları










































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.11.2025
10.11.2025
4.11.2025
3.11.2025
30.10.2025
28.10.2025
26.10.2025
22.10.2025
21.10.2025
20.10.2025