Levent Gültekin
HDP’nin, yani Kürt siyasi hareketinin temel amacı, Kürt sorununa kalıcı ve barışçı bir çözüm bulmak.
PKK’nın benimsediği şiddet politikası ile devletin baskıcı politikaları arasında sıkışmış Kürt halkını bu girdaptan çıkarmak, kalıcı barışı oluşturmak, Türkiye’nin sahici bir demokrasiye geçişine katkı vermek için siyaset arenasındalar.
Yani Kürtlere yönelik baskıya, ayrımcılığa, haksızlıklara son vermek ve yok sayılan Kürt kimliğinin kabul edilmesini sağlamak amacıyla yaklaşık 35 yıldır farklı partilerin çatısı altında bu amaçla siyaset yapıyorlar.
Temel amaç, Kürt sorununa barışçı bir çözüm sağlamak olduğu için bütün politikalarını, söz ve eylemlerini, iktidarlarla veyahut farklı partilerle ilişkilerini bu çerçevede oluşturmaya çalışıyorlar.
Fakat şimdilerde HDP çatısı altında siyaset yapan Kürt siyasi hareketi, yıllardır izlediği ama bir türlü istediği neticeyi alamadığı halde aynı yöntemi, aynı politikayı sürdürmekten vazgeçmiyor.
Nedir o yöntem?
Sorunun kalıcı bir şekilde çözüme kavuşturulması için toplumu muhatap almak yerine devleti muhatap almayı tercih ediyorlar.
Kürt halkının yaşadığı sıkıntıları, maruz kaldığı haksızlıkları, uygulanan yok sayma politikalarını topluma anlatıp toplumsal dönüşüm sağlamak ve kendi yanlarında güçlü bir toplumsal birliktelik oluşturmak yerine iktidarlarla veyahut iktidara yürüyen partilerle pazarlık yaparak sorunu çözme yöntemini tercih ediyorlar.
Toplumdaki direnç kırılmadan…
Bu yöntemi benimsedikleri için bir dönem “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyen eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın sözleriyle heyecana kapıldılar, bir başka dönem “Kürt realitesini tanımak gerek” diyen Süleyman Demirel’in sözleriyle umutlandılar, bir başka dönem Tayyip Erdoğan’ın başlattığı barış süreciyle benzer bir umuda kapıldılar.
İktidara yürüyen bir partinin, Kürtlerin ilgisini çekmek için kurduğu birkaç güzel cümle, Kürt hareketi için umut kaynağına dönüşüyor.
Fakat görünen o ki bütün siyasetçilerin benzer laflar edip sahici ve kalıcı bir adımı niçin atamadığı üzerine pek kafa yormuyorlar.
Toplumdaki direnç kırılmadan siyasetçilerin istenen o sağlıklı adımı atamayacağı gerçeğini kabule yanaşmıyorlar.
Şimdilerde benzer bir politikayı 14 Mayıs seçimleri için sürdürüyorlar.
Aday belirleme sürecinde destek kriteri olarak, adayın Kürt sorununa bakışı ve bu konuda göstereceği yaklaşımı ileri sürdüler.
Bu çerçevede kendilerine en yakın buldukları Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın adayı ilan edildi.
Bu sefer de Kılıçdaroğlu’na desteği Kürt sorununun çözümüne yönelik vereceği güçlü taahhüde bağlıyorlar.
Sanki Kılıçdaroğlu, “Kürt sorununu çözeceğim” dediğinde bütün mesele hallolacak ve sorun çözülecekmiş gibi hareket ediyorlar.
Sorunun çözümü için güçlü bir toplumsal birliktelik sağlanmadan siyasetçilerin vaatlerinin havada kaldığı gerçeğini yine göz ardı ediyorlar.
İktidarın yaydığı kutuplaştırma zehriyle toplumda oluşan güçlü bir direnç varken, dahası siyasetçilerin bu direnci görmezden gelerek herhangi bir adım atamayacağı gerçeği ortadayken HDP bu tür taahhütlere bel bağlamayı politika yapmak zannediyor ne yazık ki.
Kolay olanı tercih ediyorlar
Dahası Kılıçdaroğlu’ndan tam olarak ne istedikleri de belli değil.
Güzel bir söz mü, hiçbir karşılığı, anlamı olmayan bir vaat mi ya da muhatap kabul edilmek mi? Bu da tam belli değil.
Diyelim ki Kemal Kılıçdaroğlu HDP’nin istediği sözleri söyledi.
Bunun siyasette bir anlamı olmadığını hepimiz biliyoruz.
Buna rağmen böyle anlamsız bir şartı sahici bir şartmış gibi ileri sürmek siyaset yapmak değil, hem kendini hem de temsil ettiği seçmeni kandırmaktır.
Milyonlarca Kürdün oyunu alan, bu çerçevede hazır bir toplumsal desteği bulunan Türkiye’nin üçüncü büyük partisi HDP, kendi hikayesini yazıp o hikâyede başrol oyuncusu olmak yerine başkalarının hikayelerinde figüran olmayı politika yapmak zannediyor.
Çünkü zoru değil, kolay olanı tercih ediyorlar.
Zor olan, toplumun farklı kesimlerine ulaşmak, Kürtlerin yaşadığı haksızlıkları anlatmak ve kendi siyasal desteğini büyüterek siyasi arenada büyük bir oyuncuya dönüşmek.
Kolay olan ise tabanın yarattığı konfora teslim olup farklı partilerle, aktörlerle pazarlık yaparak sorunu çözeceğini sanmak, üstelik bunu yıllardır yapıp sonuç alamadığı halde aynı politikayı inatla sürdürmek.
Ne yapılmalı?
Halbuki -yukarıda da dediğim gibi- HDP’nin, bu tür pazarlıkların bir sonuç getirmediği gerçeğini bir an önce kabul edip devleti değil toplumu muhatap alan bir siyaset anlayışına dönmesi, kilit parti değil anahtar parti olmayı öncelik yapması gerekiyor.
Bunun için de sağlıklı bir üsluba, kapsayıcı politikalara, farklı toplum kesimleriyle ve farklı siyasi aktörlerle önyargısızı diyalog kuracak yaklaşıma ihtiyaç var.
Önyargılarla hareket ederek, ‘Falan olmasın, filanı da istemiyoruz, bizim istediğimiz kişi olsun, o da sorunu çözeceğine dair bize söz versin, bu sorunu çözelim‘ yaklaşımı, hem gerçekçi değil hem de kolaycılığa kaçmaktır.
Zor olan kendisine en uzak kesimlerle, siyasi aktörlerle bile onlara rağmen diyaloğa açık olabilmek.
‘Bana el uzatmayana, sıcak bakmayana ben de el uzatmam‘ yaklaşımı, onurlu siyaset değil, kendi dar alanına hapsolmaktır.
Bir taraftan, “Masaya da gelmek istemiyoruz, bakanlık da istemiyoruz, bizimle konuşun yeter” deyip diğer taraftan onurlu bir siyasetten bahsetmek de gerçekçi değil.
Onurlu siyaset, kendisine biçilen rolü oynamak, gösterilen yerde durmak, kendisine en uzak toplum kesimleriyle, siyasi aktörlerle bağ kurmaktan kaçınmak değil, kendisine oy veren milyonlarca vatandaşın onurunu, haysiyetini koruyacak, onların sorunlarını çözecek politika üretmektir.
Bir seçimde ‘bağrına taş basarak‘ oy veren durumunda kalmak, bir başka seçimde ‘bize güzel bir söz söyleyin sizi destekleyelim‘ noktasında durmak bir yarar getirmediği gibi partiye oy veren seçmenin onurunu hiçe saymaktır.
HDP’li siyasetçilerin sorması gereken soru
HDP yaklaşık 10 yıldır yüzde 10 bandında dolaşıyor.
O zaman ‘Muhalefette olan, haksızlıklara maruz kalan bir parti niçin oy oranını artıramıyor, tabanını niçin daha fazla büyütemiyor?’ sorusunu sormak gerekiyor.
Sanırım bu soruyu en çok da HDP’li siyasetçilerin kendi kendilerine sorması gerekiyor.
Artıramıyorlar çünkü Kürt siyaseti ciddi bir tıkanıklık yaşıyor.
HDP kimlik siyasetinin sağladığı tabanın, bunun yarattığı konfor alanının dışına çıkamadığı için ne PKK ile mesafesini netleştirebiliyor ne toplumun farklı kesimleriyle bağ kurma çabasına giriyor ne de siyasette büyük aktör olmayı kendine bir hedef olarak belirliyor.
Selahattin Demirtaş gibi kimi HDP’li siyasetçilerin bireysel olumlu çabası da ne yazık ki istenen sonucu vermiyor.
‘Nasıl olsa Kürtlerin bizden başka gidecek yeri yok‘ anlayışının verdiği konfor HDP’nin etkili, kalıcı, sonuç alıcı bir politika üretmesini de engelliyor.
Seçimlerdeki fırsat
Dediğim gibi gerçek bir demokrasiyi kurmak, bu çerçevede Kürtlerin yaşadığı sorunlara sahici ve kalıcı çözüm bulmak için HDP’nin kilit değil, anahtar parti konumuna gelmesi gerekiyor.
Yani HDP geçmiş tecrübeler ışığında Kılıçdaroğlu’na desteğini bir pazarlığa indirgeme yanlışından kaçınmalı.
Bu seçimdeki temel amaç öncelikle ülkenin bu yıkım sürecinden çıkması.
HDP için en büyük kazanım adaydan alacağı birkaç söz veyahut vaat değil, bu seçim akabinde diğer sorunlar gibi Kürt sorununun çözümü için de zemin oluşmasına fırsat yaratılacak olması.
Oluşacak bu fırsatı değerlendirebilmek için HDP’nin kimlik siyasetini bir tarafa bırakması, tek hedef kitle olarak Kürtleri görmekten vazgeçmesi, tabanını büyütmesi, kendi etrafında güçlü bir toplumsal birliktelik kurması ve nihayet tüm bunları yaparak gerçek bir partiye dönüşmesi gerekiyor.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları






















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2023
19.08.2023
19.08.2023
14.08.2023
6.08.2023
8.07.2023
3.07.2023
27.06.2023
23.06.2023
19.06.2023