Levent Gültekin
‘Ülke için en büyük tehlike nedir’ sorusuna hepimiz farklı cevaplar verebiliriz.
Eğitim sorunu? Yoksulluk? Terör saldırıları? Ekonomideki kötüye gidiş? Dinin yozlaştırılması ve toplumsal bir norm haline getirilmesi? Bilim ve teknolojideki gerilik? ‘Üst aklın ülkemize açtığı örtülü savaş?’ Ya da hepsi birden.
Hepimiz farklı bir sorunu daha öncelikli görebiliriz.
Fakat hepsi altından kalkılabilir sorunlar.
“Kalkılabilir” diyorum çünkü Kurtuluş Savaşı yıllarında ülke bugünle kıyaslanmayacak kadar büyük yara almıştı. Buna rağmen hepsinin üstesinden gelmeyi başardık ve kat ettiğimiz mesafe bizi tatmin etmese de, bugüne kadar ülke olarak var olduk.
Mesela eğitim, adeta yok olmuştu, eğitimli insanların çoğu savaşta şehit olmuştu.
Öyle ki o yıllarda sadece üniversite mezunlarını değil, lise son sınıf öğrencileri bile savaşta kaybedilmişti.
İstanbul Erkek Lisesi o yılki bütün mezunlarını şehit verdiği için logosunun renklerini Çanakkale Savaşı’nın renkleri olan ‘sarı-siyah’ yaptı.
Yani ülke yetişmiş, eğitim görmüş bütün insanlarını kaybetmesine rağmen bir şekilde ayağa kalkmayı başarmıştı.
Yoksulluk had safhadaydı. Büyüklerimizden de dinleriz; bir lokma kuru ekmek, giyecek bir çift ayakkabı bulmak meseleydi.
Dinin yozlaşmış hali toplumu, ülkeyi teslim almıştı. Öyle bugün iddia edildiği gibi ‘üst akıl’ ülkeyi bölmek için gizli saklı planlar yapmıyordu.
Açıktan işgal etmişti.
Sonunda ülke olarak tüm bu sorunlara rağmen varlığımızı koruduk çok şükür.
Bütün bu devasa sorunların üstesinden gelmiştik, çünkü ortak bir duygumuz, ortak bir amacımız vardı.
Eğitim, yoksulluk, dinin yozlaşması ve toplumu etki altına alması, ekonomideki kriz… Bu sorunların altından yine kalkarız.
Üstelik şartlar Kurtuluş Savaşı yılları kadar kötü de değil.
Fakat son dönemde giderek artan bir tehlike var: Ortak duygunun, birlikteliğin yara alması ve toplumda yaratılan düşmanlık psikolojisinin giderek ülkeyi teslim alması.
Tamam, sosyal medyada göründüğü kadar büyük bir ayrışma yok toplumda.
Fakat siyasetin toplumu birbirine düşman edici tutumu inatla sürdürmesi, hatta siyasetin bundan beslenmesi… Türkiye için büyük tehlike.
Çünkü düşmanlık duygusunun yaygın olduğu toplumlarda inanç, mezhep, etnisite gibi kimlikler etrafında kümelenme kaçınılmaz oluyor.
Yani Aleviler Alevilerle, Atatürkçüler Atatürkçülerle, kendini dindar olarak tanımlayanlar kendi gibi yaşayıp, düşünenlerle gruplaşıyorlar.
Bu ayrışma, bu duygu kopukluğu, bu birbirine öteki gözüyle bakma anlayışı ülke için bütün sorunlardan daha büyük bir sorun.
Mesela artık Irak yok. Şiiler var, Sünniler var, Kürtler var.
Irak ile alakalı bir olay olduğunda “Şiiler ne diyor, Kürtler ne diyor, Sünniler ne diyor?” diye bakılıyor.
Bu ayrışma o ülkede sorunların çözümünü daha da zorlaştırıyor.
Bu tür ayrışmalar sorunların çözümünü zorlaştırıyor çünkü konuşma, dertleşme, en doğruyu bulma, uzlaşma yerine yenme yenilme yaklaşımı öne çıkıyor.
Bu güç savaşında üstün çıkanın; kimsenin aklına, fikrine, önerisine ihtiyaç duymadan söz sahibi olduğu bir ülke ayakta kalmayı, yaşanmaya değer hayatlar kurmayı başaramıyor.
Bir ülke için bütün sorunlardan daha büyük olanı bu düşmanlık politikalarının yaygınlaşması ve neticesinde toplumun ayrışmasıdır.
Çünkü böyle durumlarda ülke olarak bütünlüğü korumak zorlaşıyor.
Mesela Yugoslavya’yı eğitimsizlik değil, toplumda yaratılan düşmanlık politikaları yok etti. Yoksulluk değil, etnik kimliklerin her şeyin önüne konması dağıttı.
Tek adamın faşist yönetimi değil, o adama rağmen toplumun birlik olamaması, aynı ülkenin evladı olma ortak paydasında toplanamaması, dağılmalarına neden oldu.
Alevi olmak, Sünni olmak, Kürt olmak, Türk olmak, Atatürkçü olmak, dindar olmak bu ülke evladı ortak paydasının önüne geçmesi ayrışmayı hızlandırır.
Bu ayrışmalar ortak aklı devreden çıkmasına neden oluyor. Ortak akıldan uzaklaşıldığında da sorunların üstesinden gelemeyiz.
El birliği yapmazsak, birbirimizin aklından, tecrübesinden, bilgisinden yararlanacak bir yaklaşım içinde olmazsak toparlanamayız.
Peki ne yapmalıyız?
Siyasetin bütün ülkeye dayattığı bu düşmanlık politikalarının etkisinden kurtulmalıyız.
Referandumda ‘Evet’ diyecek olan da ‘Hayır’ diyecek olan da kendince ülkenin iyiliğini istediğini düşünüyor. “Hayır diyenler vatan hainidir, teröristtir” veyahut “Evet diyenler aptaldır, koyundur” gibi yaklaşımlar bu ülkeye büyük bir kötülüktür.
Bu kötülüklerin etkisinden kurtulmak için bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi yaşamayan, bizim gibi inanmayan komşularımızla, arkadaşlarımızla daha fazla yakınlık kurmalıyız.
“Biliyorum sen benim beğenmediğim partiye oy veriyorsun ama o başka, bu başka” deyip konuşmayı, dertleşmeyi, karşımızdakini anlamayı, kendimizi anlatmayı denemeliyiz.
Toplumun yarısını yensek de onun kaybının bizim kaybımız olduğunu fark edip ülke meselelerinin çözümünde yenmeyi değil, uzlaşmayı yani ortak bir noktada buluşmayı bir yaklaşım olarak benimsemeliyiz.
Bu nedenle referandumda ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ çıkmasından daha hayırlı olanı, kanaatimce referandumun iptal edilmesidir.
Çünkü yenme yenilme olarak görülen bir referandumun sonucu ne olursa olsun ülke kaybedecek.
Aynı ülke evlatlarının birbirlerine karşı kazanacakları bir zafer o ülkenin bütünü için ağır bir yıkımdır.
Çünkü yarısı ya da bir parçası yenilen, mutsuz olan bir ülkede işlerin iyiye gitmesi zordur.
İnanç, mezhep etnisite gibi kimliklerimizi yakamızda taşımaktan vazgeçmeliyiz.
İnsan ortak paydası hepimiz için yeterli bir payda.
Bu yaklaşımla dilimize kelimelerimize, cümlelerimize dikkat etmeliyiz.
Toplumsal bütünlüğümüzü koruyup duygusal bağımızı muhafaza edebilirsek her türlü badireyi atlatabiliriz.
Yani ülke olarak kasırgaya, fırtınaya, depreme dayanabilecek bir yaklaşım geliştirmeliyiz.
Bütünlüğünü koruyabilen bir toplumu bütün dünya bir araya gelse yıkamaz. Tek adam zaten, o ülkeye hiçbir şey yapamaz.
Zaten ülkeleri düşmanları değil, kendi iç çekişmeleri, kavgaları tüketir.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2023
19.08.2023
19.08.2023
14.08.2023
6.08.2023
8.07.2023
3.07.2023
27.06.2023
23.06.2023
19.06.2023