Markar ESAYAN

Yeni ahlakın kıyısında...
17.02.2014
2133

 Her dönem kendi ahlakını yaratır.

Bu kaçınılmaz bir zorunluluktur. Cumhuriyet dönemi de kendi ahlakını yaratmıştır. Bu ahlakın oluşumu, seçilen ideoloji ile doğrudan ilişkilidir ve bunun kamuoyu tarafından da benimsenmesi gerekir. Şüphesiz bu ahlak, iktidar tarafından yüceltilir ve toplum vicdanıyla çatışan yönlerinin traşlanması, mesela milliyetçilik, milli çıkar ve güvenlik politikaları ile mümkün olur. Söylem üstünlüğü, bu ahlakın eleştirisini yapan zayıf muhalif kesimleri ezecek, veya yurt dışındaki 'Zararlı' rakip düzenlerin ülkeyi etkilemesini engelleyecek şekilde iktidarın elinde tutulur.

Söylem üstünlüğünü elden kaçırmamak çok önemlidir. Şiddet tekeli tek başına yeterli olmaz. Bu nedenle totaliter devlet medya başta olmak üzere tüm algı yaratma merkezlerini elinde tutar. Diyanet İşleri'nden tutun da, askerlik sistemine, köy muhtarına kadar devletin değerler sistemi yüceltilir, sürüme sokulur ve denetlenir. Din bu noktada en önemli rakiptir. Cumhuriyet kurucularının sadece ateist veya islamofob oldukları için bir devlet dini inşa etmeye giriştiklerini iddia etmek naifçe olur. Din bir değerler sistemidir ve evrensel değerleri savunur. Mesela bir Kürdü, sadece Kürt olduğu için haklarından mahrum edeceksiniz. Bunu toplum vicdanına kabul ettirmek için bazı ayarlamalar yapmanız gerekir. Veya, insanları sadece gayrımüslim oldukları için soyacak veya ülkeden kaçırtacaksınız. Ya da insanları inançlı oldukları için ezeceksiniz.

Bütün bunlar için devlet şiddeti ve korkusu yeterli olmaz. Bu türden zorbalıkları normalleştirecek ve insanların vicdanlarına kabul ettirecek düzene dair bir ahlak tanımlamak ve onu kurumsallaştırmak gerekir. Bu ahlak şüphesiz kavmiyetçilik, güvenlik politikaları ve sözde milli çıkarlar sütünlarının üzerinde yükselir. Ama bu da yeterli olmaz. Bunları birbirine yapıştıracak bir tutkal gerekir.

Bu tutkal kollektif suç ortaklığıdır. Tabiri diğer ganimet paylaşımı.

Cumhuriyet bu manada çok başarılı bir projedir. Yıllarca Kürtlerin insanlık dışı şartlarda yaşamasına, katledilmesine seyirci kaldık. 1990'lı yıllarda Beyaz Toroslar - sizin bizim vergilerimizle alınmış devlet malı arabalardı onlar- Diyarbakır'da, Lice'de Şırnak'ta Kürtleri evlerinden, sokaklardan alıp kör dere yataklarında infaz ederlerken, Batı'daki bizler her şey normalmiş gibi yaşayabiliyorduk. Gayrımüslimler yıllarca bu ülkede sürekli yağmalandı, ülkeden sürüldü. 1964'te Rumlar yanlarına 20 dolar ve 20 kilo eşya almak suretiyle 24 saat içinde ülkeden sürüldüler. Ermenilerin, Rumların mallarını Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden, emlakçılara dönüşen mahalle muhtarına inen bir hiyerarşide paylaşıldığını gördük. Bu ganimet paylaşımında ülkenin yeni sermayedarlarından, sıradan insanlara kadar bir paylaşım yaşandı. Gayrımüslim malları bitince de, devlet zenginliği yağmaya açıldı. İnsanların üç kuruş on paraya çalışacakları bir memuriyet için her türlü çabayı göstermelerinin nedeni o kadar da masumane değildir. Dürüst insanlar her zaman olmuştur ama, sistemler ona savaş açma erdemi göstermiş bir avuç insanın çabası ile düzelmezler.

Yani hepimiz bu konuda kirliyiz. Kirli olmasaydık bu düzen daha önce değişirdi. Değişimin 2001 ekonomik krizinden sonra gerçekleşebilmesinin bir nedeni de budur. Bu türden yozlaşmış bir ahlaka dayanan ekonomik ve siyasal düzen iflas etmişti.

Dolayısıyla bizim devlet kurumlarımız kadar, evlerimizin içine kadar giren ahlakta da sorun var. Bilinenin aksine, son 12 yılda yaşadığımız türden değişim süreçlerinde önce ahlak değişmez. Değişim temayülü gösterir sadece. Eski ahlak geniş kesimlerin mağduriyetini katlanılmaz derecede arttırmış, konjonktür müesses nizamın aleyhine dönmüştür. Yeni ahlak değişim sürecinde inşa edilir. Bunun eskisinden müsbet olması beklenir. Ancak böyle bir zorunluluk yoktur. Örneğin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı ve Doğu Avrupa'da farklı iki sistem kurulmuştu. Faşizme karşı savaşta Batı ile müttefik olan SSCB Doğu Avrupa'da utanç verici istibdat yönetimleri kurdu, SSCB'de ise 20 milyon insan katledildi, muhalifler Gulag'a gönderildi. Bir Polonyalı için Naziler ile Bolşevikler arasındaki fark ani ölüm ile zamana yayılmış ölüm arasındaki fark kadardı. Batı Avrupa'da ise 30 yıl sürecek sosyal-refah devletinin dönemi açıldı. AB'nin temeli atıldı. SSCB bu türden bir çürümüşlükle devam edemedi, çöktü. Avrupa ise Doğu'daki acılara rağmen tek yanlı zenginleşmenin bedelini ödüyor. Hiçbir hata, tarihin gözünden kaçmıyor.

Şu an Türkiye de böyle bir kavşağın hemen kıyısında. Eski rejim tarih oluyor. Eski ahlakla da yola devam edebilir, veya yenisini de birlikte kurabiliriz. Askeri vesayetin yerine sivil bir vesayet koymaya çalışmak eski ahlaka dair bir şeydir. Devlet imkanlarını kanun dışı dağıtmak da öyle. Medya özgürlüğünü, sadece hükümete vuracak bir mesele olarak istismar etmek eski ahlaka dairdir, başörtülü kadına ayrı, açık kadına ayrı adalet standartı uygulamak da... Kendi kontrolündeki gazeteler ile siyaset mühendisliği yaparken, sosyal medyada medya etiği dersi vermek ise hiç inandırıcı değildir.

Bunca kargaşa ve toz duman arasında 'ahlak' konusunu da tartışmaya açmak elzem gözüküyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar