Markar ESAYAN
Etyen Mahçupyan’ın Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun başdanışmanlığına getirilmesine şaşıranları pek anlamış değilim. Akıllı bir yönetici için Mahçupyan’dan faydalanmak istenmesinden daha doğal ve özgüvenli bir hareket olamazdı. Türkiye’de dindarlar “Ermeni” konusunda eski zihniyetten sıyrılmaya çalışan bir yüzleşme ve ahlaki ayrışma süreci içinde. Yani, Mahçupyan’ın bu göreve -belki ileride daha da üst görevlere- gelmesine Ermeni kimliğinin engel olmaması, sadece AK Parti ve tabanı için mümkün olabilecek bir durumdu. Ortada sürprizli bir durum yok.
Mahçupyan’ın bir Ermeni olması ve bu atamanın tarihimizde uzun bir aradan sonra gelmesi hasebiyle ilave değeri olduğu doğru. Ancak bu kişilerden bağımsız bir durum… Doğduğumuz kimliği seçemediğimiz gibi, o kimliğe bindirilmiş tarihsel bagajı da kucağımızda buluruz. Türkiye Ermeni konusunda eşiklerini aşarken, kamu önünde temsiliyet gücüne sahip Ermenilerin, kendi tercihlerinden bağımsız olarak bu ilave yük/görev/olguyla da karşılaşmamaları mümkün değil. Mahçupyan da kimliği ile kavgalı değil. Kendisini ne olduğundan fazla, ne de az Ermeni göstermekle ilgili bir derdi var. Kimliği ile kavgalı bir kişinin entelektüel olması da beklenemez zaten.
Ama bu durum, birey olarak verili koşullara tam bir teslimiyet içinde olacağımız anlamına gelmiyor. Birey olma sürecinde, hayata ve onun getirdiklerine verdiğimiz cevaplarla kendimizi inşa ediyoruz. Ortaya içinde yaşadığı topluma kimi yönlerden özdeş, ama bu özdeşlikten farklı farklı ürünler çıkaran bireyler çıkıyor. Daha doğrusu sağlıklı süreç böyle işlemeli. Seçemediğimiz kimliklerimiz hangi zihniyet içinde işlevselleşiyor? Çünkü o zihniyete müdahale etme şansımız var. Hayata verdiğimiz cevaplar, içinden çıktığımız cemaatin büyük cevabıyla tamamen örtüşüyorsa bireyden bahsedilemez. Hele bir entelektüelden ise hiç… Lakin bu durum sürekli toplumu reddetmeyi, “kimliğinden rahatsız olmayı kimlik edinmeyi” ima etmiyor. Sadece kendine, toplumuna, cemaatine içeriden ve dışarıdan bakabilmeyi gerektiriyor. Bu anlamda entelektüel içeriye ve dışarıya sürekli hareket halinde olan kişidir. Hakikat parçasını bu şekilde esnetmeye, anlamaya, anladıklarını anlatmaya çalışan haldedir.
Böylelikle, aidiyetlerinizle patolojik değil, hayatla ilişkili, anlamlı ve gerçekçi bir ilişki kurmak mümkün olur. Çünkü ne kadar reddedersek edelim, içinden çıktığımız rahmin bir ürünüyüz. Bundan nefret etmek de, kutsallaştırmak da nesne olmaktır. Bu sadece hayata bir başlama noktasıdır. Verili kimliği bir ilk basamak olarak görmek daha doğru olacaktır. Çünkü en nihayetinde bunların çoğu insan düşüncesinin, eyleminin bir sonucudur ve sürekli değişim içindedir.
Peki kamuoyu önünde sivrilen Ermenilerin, Ermeni olmalarının bir anlamı yok mu? Şüphesiz var… Hrant Dink ve Etyen Mahçupyan’ı izleyen bir Ermeni gencinin, Ermeni toplumunun, onlar üzerinden rehabilite olduklarını reddedebilir miyiz? Hem Ermeni, hem de vatandaş olunabileceğini, kimliğini yere düşürmeden, asimile olmadan veya ona kutsallık atfetmeden söze sahip çıkılabileceğine dair uzun zaman sonra ilk görünür rol modeller oldular. İnsanlara cesaret ve ümit verdiler. Mağduriyet ve kötümserlik hastalığının devası için önemliydi temsil ettikleri. Gördüğünüz gibi, bir insanın kendisini inşa biçimi, bazen kendisini aşan anlamlar ifade eder.
Mahçupyan’ı Başbakan Davutoğlu’nun sadece Ermeni kimliğinden ötürü bu göreve davet ettiğini iddia etmek iki şahıs için de hiç adil değil. Mahçupyan toplum ve hükümet karşısında sahip olduğu ağırlığı ortaya koyduğu derinlikli düşünceler ve genellikle de tutan öngörüleriyle, hakkıyla edindi. Yani Etyen Mahçupyan, bir Çerkes, bir Boşnak veya Kürt de olsaydı, bugün bu göreve yine davet edilecekti. Ama sorun şu ki, Ermeni olduğu için bu değerlere sahip olduğu halde daha önceki hükümetlerce bu davete nail olamadı. Bu da Erdoğan/Davutoğlu çizgisinin Ermeni tabusu konusunda laiklere birkaç tur bindirdiğinin bir göstergesi.
Haliyle burada öncelikle sembolik bir tercihten bahsedilemez. Çünkü Mahçupyan bu göreve kendi düşünceleri ve farklılıkları ile davet edilmiştir, konu mankeni olarak değil. Hükümetin samimiyetini sorgulayanlar, Mahçupyan’ın bu görevi, onu olduğu gibi kabul eden ve bunu bir zenginlik olarak gören bir yaklaşım yüzünden reddedilemez bulduğunu bilmesi gerekir. Ancak böyle bir teklif rahat bir hayatı bırakıp zorlu yüklerin altına girmeyi göze aldırabilir. En azından Mahçupyan için bu böyledir diye düşünüyorum.
Bu göreve davet edilmesine yönelik itibarsızlaştırma çabalarının “argümanlarından” birisi 2015 öncesi hükümetin bir ön alma, soykırım iddialarına bir set çekme çabası olduğu… Mahçupyan da bu “gayrıahlaki” alışverişte bu görev için yanıp tutuşan kişi olarak sunulmaya gayret ediliyor. Bu Mahçupyan’ın etkisini gösteren bir durum. Çünkü siyaseten etkili olan bir kişiye karşı çaresiz kalındığını gösteriyor. O zaman böyle bir kişiyi siyasi olmayan başka yönlerden yıpratmaya çalışırsınız. Bunun en kolay yöntemi, o kişinin ahlakını sorgulamaktır. Ancak bunun alıcısı da zaten Mahçupyan gibilerinden hiç hazzetmeyenler olacaktır. Dolayısıyla bu türden gerçekdışı kampanyaların, sadece o kişiye itibar olarak dönmesine engel olmak mümkün değildir.
Peki bu homurtuların (Mahçupyan böyle akıl tutulmalarına düşünce değil, homurtu der) alıcısı kimler? Bu “nefret” nereden kaynaklanıyor?
Mahçupyan’ın laiklerin Ermenilere bindirdiği sembolik kimliği takmama gibi bir huyu var. Bu edilgenliği reddetmek büyük bir seküler günah… Sol ve laik kesimler Ermenilerin nostaljik süs eşyası gibi gerektiğinde araçsallaştırılacak bir edilgenlikte kalmalarını ister gibiler. Kullanım değerleri, gerektiğinde siyasi bir manivela olacak şekilde onlarca temsil edilmelerine bağlı. Bu edilgenliği reddeden, hele dindarlar ve diğer tüm ötekilerle birey olarak ilişkiye geçen, İslamofobik olmayan, eşit ilişki talep ederken, bunu muhataplarından da esirgemeyen Ermeniler (ve tüm diğerleri), denklemi/ezberi/dikotomiyi bozmakla büyük nefret çekiyorlar.
Buna ilaveten, 1915 Türkiye için tahmin edildiği gibi hayati bir önceliğe sahip değil. 2015 beklendiği gibi zorlu da geçmeyecek. Benim değerli bulduğum, dindarların bu trajediyle kendileri için, buna istek duyarak yüzleşmek istemeleridir. Hükümet ve dindarlar 1915 ile yüzleşmemenin veya eski inkâr zihniyetini benimsemenin ahlaki bir noksanlık, Yeni Türkiye’de bir leke, zaaf olacağını görmüş durumdalar. Bu en isabetli başlama noktasıdır.
Müslüman veya muhafazakâr olmayan Mahçupyan ve benzer bir avuç aydının, hükümetle kurdukları adil ilişkinin hükümete taşıdığı varsayılan meşruiyeti onun üzerinde bir sopa, gerektiğinde ödenmesi gereken bir diyet olarak görmemiş olmaları, Erdoğan’ın kendisine dayattıkları vesayeti reddetmesiyle çıldıran liberal-sol aydınların ahlaki düşkünlüğüne bir ayna oluyor. Bu da öfkenin bir diğer sebebi… Anlayamıyorlar ki, Erdoğan ve Hükümetin bu özgüvenli tavrı, tam da ötekilerle daha sağlıklı ve eşit ilişki kurma arzularından kaynaklanmakta ve normalleşme adına çok değerli. Bunun değerini çok az aydın anlamış vaziyette.
Ancak Mahçupyan’ın yeni görevinin ve bizim gibilerin durduğu yerin saldırı almasının nedenini sosyolojik/psikolojik/bireysel bir analizle sınırlarsak yaşananın gerçek boyutunu gölgelemiş, anlamamış oluruz. Bu saldırıların nedenini siyasi bağlamda incelemek daha isabetli olacaktır.
2015 yılında üç rauntluk egemenlik mücadelesinin son bölümü, yani genel seçimler var. İki yıldır bariz bir darbe sürecindeyiz. Yerel seçimlerde çatlak oluşmadı. 10 Ağustos’ta ise Sayın Erdoğan hal edilemedi ve Çankaya “düştü.” Şu an elde kalan tek ümit genel seçimlerde hükümet ve Sayın Davutoğlu’nu sarsmak, cephede Erdoğan’ı Çankaya’da hapsedecek bir gedik açmak… Yoksa ülke ilk halk anayasasının da yapılacağı 10 yıllık bir süreyi kazanmış olacak, kurumlar yeniden tarif edilecek, bürokrasi yeniden inşa edilecek ve eskiyle tüm köprüler atılmış olacak.
Bu son şans için Kandil kendini kullandırmaya ikna edilmiş görülüyor. Öcalan’ın tercihi ve hükümetin Çözüm Süreci’nde bundan sonra ortaya koyacağı akıl tayin edici bir etki yaratacak.
Elde kalan ve şiddetli etkiye sahip tek manivela PKK’yı yeniden savaştırmak. Ancak yardımcı malzemeleri çoğaltmakta fayda var. Çünkü beyaz Türkler, Aleviler ve Kürtleri aynı anda ayaklandıramadılar.
2015’in Ermeni soykırımının 100. yılı olması, asırlık faturanın, birikmiş öfkenin, 1915’in reddine göre kimliğini dondurmuş kesimlerin içeride ve dışarıda mobilize edilebileceğini gösteriyor. 100.yılın sert geçmesinin savaşan PKK ile çarpan etkisi yaratacağı, eksik olan toplumsallığı darbe için üreteceği, en azından darbe görüntüsünü kamufle edeceği varsayılıyor. Osmanlılığa karşı yapılmış en büyük darbenin yüz yıl sonrasında, bu derin acı Yeni Türkiye’ye yönelik vesayet ittifakının hazırladığı bir başka darbe için işlevselleştirilecek.
Geçen seneden beri, 2015’e ittifak tarafından yığınak yapılıyor. Hrant Dink Davası, bu dava üzerinden cemaatin bir bölümünün rehin alınması, servis edilen yönetmeliklerde gizli eski ırkçı talimatların haberleştirilmesi vs, tüm bunlar algı operasyonunun bir parçası. Kürtlere IŞİD üzerinden yapılan operasyon, 1915’i sanki AK Parti yapmış, Dink’i de AK Parti öldürmüş mertebesinde Ermeniler için hazırlanıyor. Buna diasporanın önemli bir kısmının inanması mümkün. İçeride neler olduğunu bilmeyen veya bunu çok değerli bulmayan bir kesim için işlevsel.
Bu nedenle taziye, Vakıflar Yasası’nda yapılan düzenlemeler vs. hepsi yok sayılıyor tabii.
Mahçupyan’ın başdanışmanlığına da aynı tarifenin uygulanmasından daha doğal bir şey olabilir mi? Çünkü mükemmel bir plana düşen kocaman lekeler olarak etkiyi kırıyor ve epey de sinir bozucu.
Bu türden kişilere itibarsızlaştırma üzerinden geniş bir “kariyer” alanının açık olduğunu söyleyelim. 2015 yılı sadece Ermeni olmak ve bizlere küfretmekle ciddi bir kariyer olanağı sunuyor. Bundan şahsen ancak memnuniyet duyarım. Birkaç kişinin iş bulması, birkaç kuruş ekmek parası kazanması ve önemli hissetmesine itiraz edecek değilim. Çünkü 2015 seçimlerinden sonra AK Parti başarılı olsa da olmasa da bu kampanya sabun köpüğü gibi buharlaşacak, işlevini tamamlamış olacak.
Dediğim gibi, bazen insan kendisinden çok daha fazlasını ifade eder. Tarihin bir lütfu veya lanetidir bu…Ama bu kimliğin nasıl taşındığının görünmez bir yafta gibi hep üzerimizde asılı kalacağını da hatırda tutmakta fayda var.
Bir lütuf veya bir lanet olarak…
http://serbestiyet.com/sayin-ermeni-danismadan-bekleniyorsunuz/
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019