Markar ESAYAN
Siyaset, mesleki bir profesyonelleşme alanı olarak kabul edilir ve bireyle ilintisi ihmal edilir. Oysa politika, insanın ortaya çıkışı ile birlikte varlığını hissettirmiş temel insan faaliyetidir.
Bu bağlamda kendisi farkında olmasa bile, bir karar veren ve bu karara uygun eylemde bulunan insan politik varlık haline gelmiştir.
Platon gibi politikaya etik açıdan yaklaşanlar ile, Aristo’dan Montesquieu’ye, var olan sistemi anlamaya çalışan deneyci/ampirik ekol mevcuttur. Bu ekol, Locke ve Hume ile sosyal bilimlerde deneyciliği, doğayı esas almayı önceler. Nitekim bu yönü Comte ile pozitivizme kadar uzandı.
Bu çok yetersiz tanımlamalarda dahi kendisini belli eden, insanın “politik bir canlı” olarak tanımı ve ilkelerin tercih edilen zihniyetler üzerinden geliştiğidir. Zihniyet özellikleri, a-piori kabuller, güç ilişkilerini tanımlama biçimleri, insanın ne olduğu, neyi amaçladığı, nasıl yönetilmek istediğine dair modellerin temelini oluşturmaktadır.
Bu anlamda, “İnsan kimdir”, “İyi yaşam nedir” temel sorular oluyor. Aydınlanma ile “fayda, evrensellik ve rasyonalite” kavramları modern siyasetin yönünü belirledi. İnsanın doğanın bir parçası olduğu, doğadaki süreçlerin izlenmesi veya taklit edilmesi ile nihai bir sisteme ulaşılabileceğine dair kanaat oldukça sağlamdı.
Aydınlanmanın kendi üstündeki bir anlam ufkundan koparak, ahlakı fayda ile ikame etmesinin uygarlığın sonunu getirebileceğini ilk kez Kant kavramsallaştırdı. Üstelik bunu vahye değil, akla dayanarak ispatladı. (Bu çaba akla dayalı yapılmasa ciddiye alınmayacak, akla dayalı yapıldığında ise akıl okyanusunda zerre etkisi yapacaktı.)
Kant’a göre, insanın insan olmasının ölçütü, onun doğadaki hayvanlardan birisi olması değil, kendisini deneyle/gözlemle bulunamayacak bir ahlaki norma bağlamasıydı. Ahlakın faydadan doğduğunu söylemek onun var olmadığını söylemekle aynı şeydi. Ahlaki keyfiyet, doğadan izlenerek ihraç edilecek bir nosyon değildi. İnsan ahlaki sınırlarını çizdiğinde insan oluyordu. Hayır ile şerrin, yararlı/yararsız zıtlığına asla benzemediğini anlamak kritik önemdeydi. Evet, Kant, bir üst anlam ufkuna dayalı kolektif şuurun “vatanın kendisi” olduğunu iddia ediyordu.
Bir taşralı softa olarak hor görülse de tarih Kant’ı kanıtladı. Üst anlam ufkundan, kolektif ahlak normlarından, kutsaldan kopması ile insan uygarlığı sona erme riskiyle karşı karşıya kaldı. Nasıl bir aslanın bir ceylan yavrusunu yemesi gayrı ahlaki bulunamazsa, dünyadaki zayıf halkların güçlü halkların avı olması da zaruriydi. Kimse bunu bu yalınlıkta iddia etmedi ama, kolonyal “bilimsel” literatür buna epey yaklaştı ve sonunda yaşanan da bu oldu.
İyi haber ise, iki büyük dünya savaşı ve soykırımlardan sonra insan uygarlığının nihai yok oluştan doğaya bakarak değil, vicdanına başvurarak kurtulabilmiş olmasıdır. Ahlaki davranışın ise faydacı, rasyonel ve evrensel boyutu tartışmalıdır. Mesela Türkiye’nin iki milyon Suriyeliyi misafir ederek ölümden kurtulmasının rasyonel boyutu zorlamadır. Ama Avrupa sınırlarını kapatarak rasyonel davranmaktadır.
Bugün itibarıyla Avrupa’da yaşanan temsili demokrasi krizi, kendi atomuna indirgenen, kendisini inşa edecek anlamlı ötekilerle teknoloji ve bürokrasi üzerinden ilişkisi engellenen insanın tepkisine dayalı. Bu tepki, politik süreçlere katılmama hali olarak tezahür ediyor. Bu durum ise paradoksal olarak yumuşak bir despotluğu Batı uygarlığına dayatıyor.
Dayatıyor ama, bunun sonucu keyfe keder bir iktidar tekelini de bahşetmiyor. Siyaset marjinal alana kayıyor. PEGİDA ve Le Pen örnekleri buna bir delil. SYRIZA ise, canına tak diyen bir halkın egemenliğini geri alma çabasına denk geliyor. SYRIZA, geçerliliği tartışmalı ideolojisinden ziyade, halkın bu duyarlılığını üstlenmiş olması ile anlamlı. Türkiye de Çözüm Süreci ile marjinal alanları daraltarak meşru siyaset zeminini genişletiyor.
Hikâyenin sonunda toplumların ister politik planlama, ister serbest piyasa olsun, tek bir model veya ilkeyle yönetilemeyeceği ortaya çıkmış durumda. Piyasa ekonomisi, ve sosyal devlet gibi tezat duran unsurların birbirine eklemlenerek (uzlaşma şart değil) bir arada var olacağı daha yumuşak bir hakikat fikrine doğru gidilmesi elzem gözüküyor.
Refah adına toplumsal adaletten, güvenlik adına özgürlüklerden, sosyal adalet adına ise çoğulcu demokrasiden vazgeçmeye gerek yok. Zaten uygar bir toplumu yönetmenin sırrı da, birbirini yok etme eğiliminde olan ilkelerin aynı zeminde var olabileceği bir sistem oluşturmak, bu sistemin politik tercihlere yansımasının önünü açmak.
Yani nihai bir çözüm yok. Sürekli kendi üzerine düşünen, sorun çözen ve sorun çözme refleksini sistemin kendisi haline getiren bir ortak eğilim yaratmak…
Demokrasinin bu düzeyde derinleşmesi kolay değil. İnsanın kifayetsizliği ile yüzleşmesini gerektirdiği gibi, bu kabulün asıl potansiyelleri açığa çıkaracağı ortada.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019