Markar ESAYAN
Önceki yazıda Sekülerleşme hususunda Türkiye’de kendine has bir doğanın varlığından bahsetmiştim. Modernleşme hikayemizde, “yabancı” bir fikriyat -epeyce aciliyet kesbeden dönem şartlarıyla- içimize sirayet ettiğinden ve bu sürece toplumumuzda bulunan değişik kesimler farklı cevaplar verdiğinden, ortaya karmaşık bir toplumsal yapı çıkmıştı.
Ancak, birkaç yüzyıl sonra, modernleşme/sekülerleşme olgularının hâlâ o ilk andaki gibi yorumlanması doğru olmayacaktır. Modernleşme tüm dünyayı etkilemiş, zuhur ettiği bölgeden, zuhur ettiği ilk şeklinden farklı hallere dönüşmüştür. Hatta artık modernin ötesinin de ötesine geçmekte olduğumuz “kaotik” bir sürecin içindeyiz. Yani çok karmaşık ve çok geniş bir mesele hakkında konuştuğumuz da ortadadır.
Türkiye özelinde sürecin farklı yaşam ve inanış biçimlerini ortaya çıkardığını, ancak bunun Batı’daki türden bir tektipleşme üretmediğini gözlemlemekteyiz. Birçok Ortadoğu ülkesinde ise bu açıdan sekülerleşmenin yaşanmadığını gözlemlemekteyiz. Bunların hiçbirisini iyi/kötü olarak kategorize etmiyorum. Bilakis, bunun vahim bir hata olacağını düşünüyorum.
Oysa Türkiye’de birçok yaşam ve inanış tarzı söz konusudur. Charlesi Taylor’ın yaklaşımıyla, sekülerleşmenin temel göstergesinin inancın toplumdaki algılanış biçimi olduğundan yola çıkarsak, Batı’dakinin aksine (Doğu’da olduğu gibi) Allah’a inanma Türkiye’deki bazı kesimler için başka türlüsün akla gelmeyeceği bir olgu olarak kendini muhafaza ederken, diğer bazı kesimler için seçeneklerden sadece bir tanesi olduğu (Batı’da olduğu gibi ) vakidir.
Bu durum ise, “ne o ne o” veya “hem o hem bu” çelişkisini üretebileceği gibi, farklı kesimlerin yaşam biçimleri üzerinden yankı bulan karşılaşmaları da gerilim yaratabilmektedir.
Şu kutuplaşma meselesi de sanırım en çok bu şekliyle algılanıyor. Bunun bir zaaf olduğunu düşünen aktörler, bu toplumsal farklılıkların çatışma üreteceğini hesaplayarak buraya yükleniyorlar.
Oysa ben, bu özel durumumuzun bir avantaj olabileceğini, olması gerektiğini iddia edeceğim. Çünkü uygarlık bu “tut-çek-bırak” kuralı, yani gerilimler üzerinden enerjisini üretir. Tek tip toplum doğal değildir; faşizmin hayalidir ve esasen kendisi bir hayalken, yıkıcı sonuçları taş gibi gerçek olmaktadır.
Kaldı ki, tek tip bir toplum mümkün olsaydı dahi, gerilimsiz, enerjisiz, çatışmasız bir toplumun varlığını sürdürmesi mümkün olmazdı.
Özellikle Avrupa’nın içine girdiği gerileme sürecini bu donuklaşmayla okumak gerekir. Sanılanın aksine, toplumun tanımı insanların bir ve benzer özelliklere sahip olması değil, birçok farklılığın bir arada yaşama, yarışma şartlarının oluşturulabilmiş olmasında yatar. Bunca farklılığın, bunca çıkar çatışmasının bir zaaf haline gelmemesinin temel gereği, her kesimi kucaklayan ortak, adil bir toplum sözleşmesidir. Kendi yaşam ve inanma biçimlerini bir başkasına kim dayatırsa ülkenin en değerli noktasına hasar vermiş olur.
Osmanlı dönemine göre bu merkezkaç gücünü yaratarak büyük bir devlet oldu. Türkiye de bu yoldan gidecektir.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019