Murat AKSOY
Gezi süreci boyunca yaşananlar, yaşanan gerçekler, gerçek olmayan yaşananlar bir bir ortaya çıkıyor. Zaman, kimin neler yaptığı daha açık biçimde ortaya çıkarıyor.
Gezi protestoları, varlık ve meşruiyetlerini AK Parti ve Başbakan Erdoğan karşıtlığına indirgeyenler tarafından manipüle edilmeye çalışılan özü, son yıllarda hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığını düşünlerin, hayat tarzlarına müdahale olduğuna inanların kısaca özel alanlarının devlet uygulamalarıyla kısıtlandığına inanların itirazı idi.
Ancak AK Parti hükümeti bu taleplere kulak vermek yerine, bu enerjiyi siyaseten kullanmak isteyenleri ileri sürerek bir siyasi hat oluşturdu. Bu siyasi hat, kendi varlığını koruma ve tüm Gezi’yi ötekileştirmek üzerine kuruldu. Bu siyasallaşmanın temel siyasi argümanı ise, din, dinsel semboller oldu.
Önce cami sonra başörtüsü
Bu süreçte iki örnek bu siyasal dili göstermek açısından önemlidir.
İlki Kabataş’taki “Cami’de içki içildi” söylemdir. Cami imamı tarafından doğrulanmayan bu iddia uzun süre meydanlarda seslendirildi.
Bu söylemin özü Gezi protestocularını İslam’ın kutsallarına saygı göstermediklerine ikna etmekti. Ama bırakın bir laiki ya da ateistti, vicdanı olan hiçbir insanın Cami gibi kutsal bir mekanda içki içebileceğini düşünmek bile başlı başına bir akıl tutulmasıdır.
Ama akıl tutulması yaşandı.
Aradan geçen zaman içinde hükümetin bu iddiasını doğrulayan bir kayıt ya da şahitlik ortaya çıkmadı. Cami imamı tayin edildi.
Yine sembolik açıdan ikinci örnek yine Kabataş’ta pusetinde bir çocuklu başörtülü kadına üzerlerinden garip kıyafetleri olan 80-100 kişin saldırdığı, kadının darp edildiği, üzerlerine işendiği söylemidir. Burada dinsel mesaj, “başörtüsü” üzerinden dindarlara yönelik nefrettir.
Bu iddianın kaynağı saldırıya uğradığını iddia eden kadının savcılığa yaptığı suç duyurusudur. Kadın suç duyurusunda saldırıyla ilgili öylesine detaylar anlatmış ki, Başbakan Erdoğan’ın ikna olmaması mümkün değil.
Hatta kimi gazeteciler gidip kadınla uzun söyleşiler yaptılar.
Bizde eğer böyle bir olay gerçekleşmişse, bunun insanlık dışı olduğunu sık sık yazdık.
Sonuçta Başbakan Erdoğan bu olayı Meclis kürsüsü ve meydanlarda yaz boyunca bol bol kullanarak Gezi protestocularını suçladı.
İnanmaya hazır zihinler
Dün KanalD’de yayınlanan yaklaşık 12 dakikalık görüntü, saldırıya uğradığını iddia eden kadını yalanlıyor. 12 dakikalık görüntüler kadının çevresinde hiçbir olağanüstü hareketlilik olmadığını gösteriyor. Görüntülerde olağanüstü hiçbir durum olmadığı gibi, kadının kocası geliyor ve ikisi oradan birlikte uzaklaşıyorlar.
Ortaya çıkan bu görüntüler, Başbakan’ın yanıltıldığını gösteriyor.
Şimdi soru şu; ortada bir aldatılma mı var yoksa zaten aldanmaya açık bir zihin mi var?
Çünkü, Cami’de içki içildi söylemi ne kadar gerçek dışıysa, kadının şikayet dilekçesinde anlattığı ayrıntıların da en azından kuşku uyandırması gerekir. Böyle bir saldırıyı sıradan olmayan bir iki kişi gerçekleştirebilir ama 80-100 kişilik bir grubun böyle bir saldırıyı gerçekleşebileceğine inanmak için, zaten inanmaya hazır bir zihin varlığı gerekiyor. Gezi sürecinde gördüğümüz tablo zaten inanmaya hazır bir zihnin varlığıdır.
Bu aynı zamanda siyasal bir tercihtir de. Çünkü, bu inanma hali din, dini semboller üzerinden bir savunma hattı inşa etmiştir. Buna göre, toplumun büyük bir kısmı için ortak değer olan Cami ve başörtüsü üzerinden inananlar ve inanmayanlar şeklinden ayrıştırılmaya çalışılmıştır. “Yüzde 50” söyleminin altında bu anlayış vardır.
Zihnen ayrışan toplum
Din ve sinsel sembollerin siyaseten kullanılması üzerine inşa edilen yüzde 50 söyleminin hedefi tabanının “din” üzerinden konsolide etmektir.
Ancak bunu yaparken fark etmedikleri gerçek ise, toplumu zihnen ayrışma sürecine girmesi oldu.
Cami’de ortaya henüz çıkmayan içki içildi görüntüleri, başörtülü kadının saldırıya uğramadığını gösteren görüntüler; sadece toplumu zihnen ayrışmasına hizmet etti.
Ancak Başbakan ve çevresi için bunun bir anlamı olacak mı şüpheliyim.
Çünkü onlar için Gezi’nin devamı, 17 Aralık süreci ile devrede.
Gerek Gezi sürecinden gerekse 17 Aralık sürecinde hep şunu ifade ettim; hükümet yaşananları açıklamak için o kadar çaba sarf ediyor ki, anlamak için sarf edecek hiçbir enerjisi kalmıyor.
Sonuçta açıklama kaygısı ile üretilen söylem toplumu ortak değerlerimiz üzerinde bölerken geriye sadece sandıkta elde edilmek istenen hedef kalıyor.
Türkiye’nin zihnen ayrışması karşısında sandıkta elde edilecek başarının bir anlamı olacak mı, bunu Başbakan ve çevresinin düşünmesi gerekiyor.
Hem de geç olmadan.
twitter.com/murataksoy
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- 43 günün kısa hikâyesi
8.02.2019 - Siz bu satırları okurken ben…
23.11.2018 - Hangi devlet sivilleri sever?
20.11.2018 - Yerel seçim sadece yerel seçim değil
16.11.2018 - Sosyal medya politik bir mezarlık mı?
13.11.2018 - Hatırladınız mı geçen ay ne olmuştu?
10.11.2018 - Şimdi değilse ne zaman?
6.01.2018 - Dini dinbazlardan* kim kurtaracak?
3.01.2018 - Kılıçdaroğlu: 'Dünyanın tüm demokratları birleşmeli'
30.10.2018 - Laik Türk’ten Sünni Türk’e üst kimlik
26.10.2018
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
metin ilboga
tabii canım aydın olmanın yolu devlete her koşulda muhalefet etmekten geçiyor.hatta aydın olmak şiddetten başka yol bilmeyen pkknın ezilmiş bir halkın haklarının arkasına sakladığı örgütsel çıkarlarına hizmet etmeyi gerektirir.varsın pkk hem kürt hem türk gençlerinin onar yirmişer ölmesine sebebiyet versin.varsın pkk silahı kürt halkı için değil de kendisi ve lideri için kullansın.bdp isimli parti de bu rezilliğe gönüllü ortak olsun.bütün bunlara rağmen aydına düşen devleti eleştirmek buna mukabil pkk ve onun legal uzantısı bdpyi cilalamaktır.bu ülkede aydın kimliğini hak etmenin yegane yolu bu olsa gerek
Murat
Buyuk Turk aydini Murat Belgeyi bu derin goruslerinden dolayi kutluyorum. Kendisi Turk entellektuel duzeyinin, derinliginin, samimiyetinin guzel bir ornegi. Devleti icin boyle cirpinan aydin nered var allahaskina? Bugun Turk milleti entelijansiyada da dunyaya ornek oluyor. Model ulke Turkiye, model aydin Murat Belge!