Mustafa Karaalioğlu
Siyaset, olması gerekenden çok daha fazla hayatımızın merkezindedir. Merkezi siyasetin dili, bakış açısı, gerilimi, vizyonu veya vizyonsuzluğu hepsi birden sokağın ve sıradan insanların hayatını belirliyor. Konuşmalarını, aidiyetlerini, dostluklarını, samimiyetleri ve garezlerini şekillendiriyor. Bir siyasi görüşe yakın olmak bile çoğu kez yeterli olmadığı için, fanatizm boyutunda pozisyon almak zarureti doğuyor. İktidar ile muhalefet birbirlerine nasıl davranıyorsa, iktidar ve muhalefetin tabanları da aynı tarzı benimsiyor. En önemlisi de sokaktaki insanın dili ve bakış açısı merkezin tarzı ve tavrıyla birebir örtüşüyor. Tahammül ya da tahammülsüzlük sınırları da örtüşüyor… Siyasal merkezler neyi seçiyorsa insanlar onu seviyor, neyi sevmiyorsa sevmiyor.
Bir demokraside sıradan; yani politikacı olmayan insanların politikayla ilgileri makbul sayılabilir ama Türkiye toplumunun içinde bulunduğu politize hal makul sınırlar içerisinde sayılamaz. Zira, toplumun bir siyasi partiye ilgisi ya da karşıtlığı doğal olmakla birlikte eleştiri ve sorgulamayı da içerir. Bütün politika ve söylemlere mutlak sadakat demokrasinin gerektirdiği denetim imkanını zayıflatır. Tabanla parti arasındaki mesaj hattını işlemez hale getirir. Ne yazık ki bugün, hemen hemen bütün siyasi partiler açısından geldiği nokta budur.
Bu yapı o kadar keskinleşti ki yaklaşan 31 Mart dahil yaşadığımız son seçimlerin hepsinde iktidar ve muhalefet bloklarının oy oranları bile yüzde 1-2’lik hata payı ölçülebilir durumdadır. Bazı illerde neticeyi neredeyse iki taraftan sandığa gitmeyenlerin miktarı belirleyecek hale gelmiştir.
Her seçime telafisi imkansız tarihi önem atfetmek, iktidarın da muhalefetin de yenilenme ve vizyon geliştirme ihtiyacını azalıyor. Dolayısıyla da ülke sadece bugünü yaşayan ve geleceği ikinci plana iten bir sarmala mahkum oluyor.
Oysa, kullanılan veya kullanılmayan kaynakların fizibilitesi başta olmak üzere ekonomik yatırımlardan temel hak ve özgürlüklere kadar her alanda geleceği planlayan ve bunun için de rekabete açık olması gereken bir siyasal iklime ihtiyaç vardır. Siyaset bu temel fonksiyonu icra edemedikten sonra, görünürde yoğun ve yaygın bir politizasyon olsa da gerçekte ülkeye katacağı değerler azalıyor demektir.
Nitekim, önümüzdeki hafta sonu sandığa giderek ülkenin yerel yöneticilerini belirleyeceğimiz seçimin propaganda dönemi de böyle geçti, gidiyor. Adayların, yönetmeye talip oldukları şehirler için mutlaka iyi-kötü projeleri var ama seçmenin bunlardan haberi olmadı. Hangisinin daha iyi veya gerçekleşmesi mümkün projeleri olduğu tartışılamadı. Yahut, hangi vaadin hangi kaynakla tahakkuk ettirileceği de sorgulanamadı. Çünkü adaylar değil ittifaklar konuşuldu. Beka, dış güçler, karanlık oyunlar vesaire projelerden daha fazla konuşuldu. Siyasal vizyonda ve bilhassa temel meselemiz olan şehirleşme probleminde rekabet sergilenemedi. Hal böyle olunca; kimse, hiçbir aday kendini göstermek ve farkını ortaya koymak çabası göstermek zorunda kalmadı.
Olan olduktan sonra ne söylense boş, hayıflanmak nafile. Peki öyle olsun diyelim…
Hiç olmazsa, demokrasimizin daha kaliteli, rekabetçi ve vizyoner bir kampanya hak ettiğini söyleyelim de mevcut durumun standart olamayacağına dair bir kaydımız olsun…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
1.05.2025
14.04.2025
7.04.2025
31.03.2025
10.03.2025
9.02.2025
13.01.2025