Oya BAYDAR
Acil bir yazı bu. Haddim olmayarak, yurttaşlık hakkımı kullanarak, herkesi sağduyuya çağırmak istiyorum. Belki gereksiz telaşa kapılıyorum, son günlerin cinnet sınırına dayanan siyasal atmosferinin etkisiyle belki abartıyorum ama herkes aklını başına devşirmezse yarın Diyarbakır’da vahim gelişmeler olabilir.
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, 90 gündür kuşatma altında olan ve artık yıkıntıya dönüşmüş Sur ilçesine ablukanın kaldırılması için Diyarbakır halkına yaptığı çağrıdan söz ediyorum. Suriçi’nde korkunç bir dramın son dakikaları yaşanmakta. Devletin “temizlik” dediği operasyonlar, aralarında bir aylık bebekten 5-6 yaşlarında çocuklara varana kadar sivillerin kısılıp kaldığı sokaklara, yıkıntı halindeki evlere ulaşmış durumda. Günlerdir; Diyarbakır’da bulunan Avrupa parlamentosu milletvekilleri, Avrupa Yeşilleri, yabancı gözlemciler, Türkiyeli barışçılar Sur’da Cizre’de yaşanan katliamın benzerini engellemek için umutsuzca çırpınıyorlar. Devletin duymak ve kabullenmek istemediği basit bir talep var: Tahliye için, öyle birkaç saatlik değil 24 saatlik bir güvenli koridor açılması.
Altı gün önce, Diyarbakır’dan vicdanlardan kopan bir çağrı geldi. O çağrıda şöyle deniyordu:
“Ülkemize ateş düştü. Düştüğü her ocağı yakıyor. Artık tek bir can bile kaybetmek istemiyoruz. Diyarbakır Sur’da 84 gündür sokağa çıkma yasağı sürüyor. Sur’un üç ayrı mahallesinde on beşi on yaşın altında bebek, çocuk ve yaralılar da dahil olmak üzere iki yüze yakın yurttaşımızın mahsur kaldığını biliyoruz. Bu mahallelerde, evlerde ve sokaklarda çok sayıda cenaze de bulunuyor.
Yeni ölüler olmadan bu işin insani koşullar altında çözüme ulaştırılması ve mahsur kalanların güvenli bir şekilde tahliye olabilmesi için sokağa çıkma yasağına yirmi dört saat süreyle ara verilmesini talep ediyoruz. Umudumuz odur ki bu gün Sur’da ve Diyarbakır’da atılacak adım, yarın tüm ülkede kalıcı ve adil barışın sağlanmasına katkıda bulunacaktır.
Çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için bütün tarafları bu çözümü değerlendirmeye ve bu insani adım süresince ellerini silahtan çekmeye, sağduyuya, soğukkanlılığa davet ediyoruz.”
Çağrının altında, o günlerde barışçılar adına Diyarbakır’da bulunanAyşegül Devecioğlu, Bahri Bayram Belen, Dilek Gökçin, İbrahim Akın, Ferhat Tunç, Lale Mansur, Naci Sönmez, Nurcan Baysal,Türkan Uzun, Zeynep Tanbay’ın, ayrıca da Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır, İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, Mazlum-der Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Barosu,Diyarbakır Sanayici ve İş İnsanları Derneği (DİSİAD), Diyarbakır Tabip Odası, KESK Diyarbakır Şubeler Platformu’nun imzaları vardı.
Hemen ardından, Herkese duyurumuzdur diyerek acil bir imza kampanyası başlatıldı. Şöyle deniyor, daha doğrusu imdat çığlığı atılıyordu:
“Aşağıda ‘Çağrımızdır’ diye başlayan birkaç satırı okuyunuz. Biz okuduk, kahrolduk. İki sebeple kahrolduk: 1) 21. Yüzyıl Türkiyesi’ne bunlar yaşatılabildiği için; 2) Bunları durdurmak için elimizden hiçbir şey gelmediği için. Elimizden gelen tek şeyi yapıyoruz. Diyarbakır Sur’dan gelen bu çığlığı vicdanınıza güvenerek herkese duyuruyoruz.”
Bu çağrıya ilk ağızda onlarca imza geldi. İmzalar halen Change.Org’da sürüyor. Ancak çağrılar savaş çığlıkları ve silah sesleri arasında kaybolup gidiyor. Ne devlet ne silahlı örgüt insanın ve vicdanın sesine kulak veriyor. Sur’un ikinci bir Cizre, hatta daha beteri olması günlere değil, saatlere bağlı.
Demirtaş’ın, bu çaresizlik içinde son çare olarak Diyarbakır halkına yaptığı kendi şehirlerinin vurulmuş, yıkılmış kalbine sahip çıkmak için Çarşamba günü Sur’a yürüme çağrısı, Kürt sorununa son terörist de öldürülene kadar mantığıyla yaklaşanların tepkisiyle, saldırısıyla, çarpıtmasıyla karşılaşacak kuşkusuz. Bu ortamda kritik bir karar olduğu da açık. Demirtaş biliyor ki, Sur’da yaşanacak bir katliam, çatışmaları ve kopuşu çok daha vahim boyutlara taşıyacak. Diyarbakır’ın boğulan sesini böyle duyurabileceğini düşünüyor. Daha da önemlisi bir taahhütte bulunuyor.
Şöyle diyor Demirtaş: “Sur’da abluka kalkmalı, çatışmalar durmalı.Ne güvenlik görevlisi, ne sivil, ne kadın çocuk ölmesine izin vermeyelim…. Biz çatışmanın bitmesini istiyoruz. Biteceği yolu da, kanalı da açmış durumdayız. Sadece ablukanın kalkması yeterlidir. Bir gün sonra şehrimiz Suriçi’nde çatışmalar sonlanmış olacak. Abluka kalkarsa tümden bitecek, biz bu noktaya getirdik. Sur’da yasak kalkar kalkmaz yaraların sarılacağı bir duruma getirdik. Çok sayıda güvenlik görevlisi de canını yitirdi; hepsi can…..Ama bir halk şehri yakılıp yıkılırken sessiz olamaz.”
Diyarbakır halkı, şehrinin kalbinin yakılıp yıkılmasını, şehrin savaş alanına dönmesini, insanların ölmesini üç aydan fazla zamandır kaygıyla, korkuyla, yüreği yanarak, içi kanayarak izliyor. Bir an için kendinizi onların yerine koyun. Orada halkın gözleri önünde bir cehennem yaşanıyor, komşuları, çocukları, yakınları ölüyor. Kim haklı, kim haksız¸ kim başlattı gibi soruların anlamsızlaştığı bir noktadayız. Demirtaş’ın çağrısı Diyarbakır’ın feryadıdır. Son bir çözüm arayışıdır. Aynı zamanda kayıpların ve Sur’un yıkımında devletle ortak sorumlu olan silahlı kesime de bir mesajdır. Orada çatışanların Sur’u terketmeye, çatışmayı bitirmeye ikna edildiğinin, kendisinin de buna kefil olduğunun ifadesidir.
Keşke bu yürüyüşe gerek kalmadan abluka kaldırılsa. “O zaman içerdeki teröristler de kaçar, oradaki sivilleri canlı kalkan olarak kullanıyorlar” gibisinden doğru da olabilecek itirazları duyar gibiyim. Olsun, benim için insan yaşamından daha önemli ve değerli bir şey yok. Bir devlet öldürdüğü yurttaşlarının sayısıyla övünmez, velev ki terörist de olsa yaşatmaya çalışır. Bu savaşın kazananının olmadığı, olmayacağı gün gibi âşikâr. En azından yarın Sur’a yürümek isteyen halka müdahale edilmese, bu bile bir yumuşama sağlar. Öte yandan asıl korkum büyük bir provokasyon olmasında. Suruç’u, Ankara’yı hatırlayalım. Savaş bütün tarafları kirletir, provokasyon her taraftan gelebilir. Umarım, iktidarın tepe tepe kullandığı 6/8 Ekim olaylarına benzer provokasyonları engellemek mümkün olabilir, umarım sağduyu galip gelir. Umarım hepimizi kurtaracak bir mucize gerçekleşir. Bu ülkeye ölüm, yıkım yakışmıyor. Sur ağır ağır ölürken hepimizin ruhu da çürüyor.
Basında yer bulamamış 25 Şubat tarihli çağrıyı ilk imzalayanların listesi aşağıda, devamı Change.Org’da.
Ahmet Dindar, Arif Ali Cangı, Attila Durak, Aydın Engin, Aydın Şimşek, Ayşe Başar, Ayşe Gül Altınay, Ayşe Esmeray Yoğun,Ayşe Erzan, Ayşe Gözen, Barış İçin Akademisyenler/İstanbul, Baskın Oran, Bilge Selçuk, Bülent Atamer, Bülent Tekin, Celal Başlangıç, Celal Yıldırım, Ceren Şengül, Çağatay Anadol, Deniz Koloğlu, Dilek Hattatoğlu, Elif Sandal Önal, Emel Ataktürk, Emine Uşaklıgil, Ercan İpekçi, Esra Mungan, Fatma Gök, Feyha Karslı,Füsun Çelikel, Gençay Gürsoy, Gülseren Onanç, Gürhan Ertür ,Hacer Ansal, Hanife Yüksel, H.Ege Özen, Hasan Cemal, Işık Ergüden, Levent Gültekin, Leyla Gülçür, Mebuse Tekay, Mehmet Fatih Traş, Melek Göregenli, Meryem Koray, Mine Gençel Bek,Murat Özyüksel, Mustafa Oğuz Sinemillioğlu, Nesrin Nas, Nermin Sınar, Nil Mutluer, Nur Elçik, Nur Mardin, Nuray Mert, Orhan Alkaya, Orhan Silier, Oya Baydar, Öktem Kalaycıoğlu, Ömer Madra, Özlem Dalkıran, Özlem Gül, Pınar Aydınlar, Reyan Tuvi,Şanar Yurdatapan, Şengün Kılıç, Şenol Karakaş, Selahattin Esmer, Türkcan Baykal, Uğur Kara, Ümit Kardaş, Ümit Kıvanç, Ünsal Dinçer, Yüksel Genç...
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları











































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024