Oya BAYDAR
Geniş anlamda siyaset, toplum var oldukça tükenmez, biliyorum; ancak Türkiye’de mevcut partiler siyasetinin tükenmiş olduğu herkesin görüp kimsenin itirafa yanaşmadığı bir gerçek. AKP’den CHP’ye, HDP’ye, MHP’ye, İYİ Parti’ye, Saadet Partisi’ne ve “parti” adı taşıyan parlamento dışı onlarca kuruluşa kadar hiçbir siyasal yapı Türkiye toplumunun içinde debelendiği çözümsüzlük, bölünmüşlük, kötülük girdabını aşabilme umudu vermiyor; Kitlelere bir gelecek vizyonu sunamıyor.
AKP, siyasal parti niteliğini çoktan yitirdi, tek adamın arkasında detone, uyumsuz bir vokal grubuna dönüştü. CHP’nin hâli malum; uzatmaları oynarken bile kendi kalesine gol atıp duruyor. MHP, Gladyocu derin devletin sözcüsü Devlet Bey’den ibaret bir asalım keselim, yıkalım, vuralım korosu halinde. Kendisini bir türlü toparlayamayan İYİ Parti nereye yerleşeceğine bile karar verebilmiş değil. Devletin/iktidarın yok saydığı ve yok etmeye çalıştığı HDP’nin, bu güç koşullarda iç muhasebesini cesaretle yapıp yolunu çizmesini beklemek haksızlık. Saadet Partisi Sünnî Müslüman ideolojinin kıskacından kurtulamıyor.
Kuşkusuz, bu yazdıklarıma itiraz edilebilir, haksızlık yaptığım, örgütsüzlüğü savunduğum söylenebilir. Ancak bilesiniz ki her kesimdeki kaşarlanmış siyasetçiler, kol kırılır yen içinde kalır’cılar, gerçekleri göremeyen fanatik taraftarlar dışında siyasetten de ülkeden de umudunu kesmiş milyonlar bu hissiyatı paylaşıyor.
Bize ne oldu, diye soruyorsunuz ya!
“Bize ne oldu” sorusu bir süredir sıkçana sorulmaya başlandı. Bize/Türkiye toplumuna bir şeyler, çok kötü bir şeyler olduğunun farkındayız. Ben bu soruyu birkaç yıldır gündeme getiriyorum. Toplumsal dokunun çürüdüğünü, cinnet halinin yaygınlaştığını, insanların kötücülleştiğini, vahşileştiğini (bırakın insanı, sadece hayvanlara yapılan sadistçe eziyetleri düşünseniz yeter), evrensel insanî değerlerle belirlenen ahlâk normlarının yıkıldığını, görülmedik bir saldırganlığın, kin ve düşmanlığın toplumu kuşattığını, gamlı baykuş misali tekrarlayıp duruyorum.
Neden böyle olduk sorusunun cevabını da kendimce vermeye çalışıyorum:
Toplumu cepheleştirme, düşmanlaştırma, “biz” ve “onlar” diye ayırıp kin ve nefret söylemini siyasal söylem haline getirme bir yandan; ölümü, savaşı, kanı, silahı, yıkımı kahramanlık diye kutsama, barış diyeni hain ilan etme, hak arayanı ve mağdurun hakkını koruyanı sindirme siyaseti öte yandan, toplumu çürütüyor, insanımızı kötücülleştiriyor. Buna bir de kendini ve geleceğini güvende hissetmeyen bireyin güce ve güçlüye biat etmesi eklenince toplum çürüyor.
Her şey geçer, her şey kısa veya uzun sürede değişir; ekonomik kriz atlatılır, faşizan gidiş, tek adam iktidarı, hepsi bir gün sona erer. Ama toplumun içten içe çürümesi, insanın kötücülleşmesi, değer yitimi kolay kolay düzelmez, kuşaklar boyu sürer.
İlk adım: Umudu yeşertmek
Nereye gitsem, kimlerle konuşsam; Tekirdağ’dan Diyarbakır’a, İstanbul’dan Ankara’ya, cami avlusundan meyhaneye, burjuva çevrelerden hak arayan işçilere, zenginden fakire, Türklerden Kürtlere, dindarlardan ateistlere, sağcılardan solculara kadar bu ülkenin ezici çoğunluğu huzursuz, güvensiz, bezgin ve en kötüsü umutsuz. Ve nereye gitsem, kimlerle konuşsam, özünde aynı özlem, aynı istem…
Diyarbakır’da yaşlıca bir arkadaş, “ Bir kuyuya düştük, nasıl çıkacağımızı bilmiyoruz, kuyudan çıkmaya çabalamak için kurtuluş umuduna ihtiyacımız var” dedi. İstanbul’da genç bir arkadaş, “Bir umut görebilseydik peşinden gider, çıkış yolunu bulurduk” demişti. Bugün toplumu saran ve giderek derinleşen karamsarlık, bezginlik ve suskunluk bence asıl umudu yitirmekten kaynaklanıyor. Umudun yitirilişinde tabii ki öncelikle iktidarın ama hemen ardından umut yaratamayan, insanlara daha iyi bir gelecek umudu veremeyen siyasetlerin ve siyasal partilerin payı var. Siyasetin tükenmişliğinin nedeni de bu zaten.
Umut bizde: Sende, bende, hepimizde
Bıçak kemiğe dayanmış olmalı ki, son günlerde bezginlikten, suskunluktan kurtulma, silkinme, umudu yeniden kazanma ihtiyacı daha fazla dile getirilir, yazılır, çizilir oldu. Karanlık kuyudan çıkmak için ne yapabiliriz? Bizleri bölen, ayıran siyasal, ideolojik, inançsal, mezhepsel, etnik fay hatlarının üzerinde köprüler kurarak bu ülkenin her kesimden barışçı, vicdanlı, namuslu iyi insanları birbirimize nasıl ulaşabiliriz? Yan yana, bir arada aydınlığa ve umuda yürüyebilir miyiz? Birbirimizi ötekileştirmekten, yıpratmaktan, kemirmekten vazgeçip evrensel insanî değerler paydasında buluşmayı deneyebilir miyiz?
Kendi içimizdeki engelleri, önyargıları, husumet ve ihtirası yenebilsek, kendi yanılgılarımızı, zaaflarımızı görüp başkalarının da yanılabileceğini anlayabilsek, önce kendimizle yüzleşip, kendimizi yenip sonra düşman gördüğümüz ( ve bizi düşman gördüğünü bildiğimiz) öteki’nin gözünün içine bakıp elini tutmaya cesaret edebilsek başarabiliriz, diyorum ben.
Türk, Kürt, Ermeni, Müslüman, Hıristiyan, inançlı, inançsız, Sünnî, Alevî, solcu, sağcı, sosyalist, liberal, ulusalcı, kim olursa olsun: insanî evrensel değerler, yurtta ve dünyada barış, ötekini anlama, herkes için hak, hukuk, adalet paydasında ortaklaşacak milyonlardan söz ediyorum. Tabii ki 80 milyon bir anda, iyilik perisinin sihirli değneğinin bir dokunuşuyla uyanıp umuda ve aydınlığa doğru yola çıkmayacak. Ama ülkenin dört bir yanından önce yüzbinlerce, sonra birkaç milyon yurttaşın ses verdiğini, mecazi ve gerçek anlamda yola çıktığını düşünün. Bu ülkede neler olmaz, neler değişmez!
Ne örgütsüzlüğü ne de ideolojilerin, inançların terk edilmesini savunuyorum. Milyonların taban hareketi için kimsenin kendi siyasetinden, ideolojisinden, inancından vazgeçmesi gerekmiyor. “Tek doğru benim doğrum, ötekiler hain düşmanlar” demedikçe herkes kendi doğrusunun peşinden gidecektir kuşkusuz. Ama bir de insanı insan yapan, siyasetlerden, ideolojilerden bağımsız ortak değerler vardır. Unuttuğumuz, ya da bize unutturulan da bu sanırım.
Partiler siyaseti yapabilmek, ideolojik mücadele verebilmek için önce toplumun normalleşmesi, cinnet halinden kurtulması gerekiyor. Bu da ancak barış ortamında evrensel insanî değerlerde buluşmakla mümkün.
Nasıl? Bilmiyorum. Bir hayal mi? Evet.
Ama şunu biliyorum: Soru bir kez soruldu mu er geç cevabını bulur ve hayaller gerçekleştirilmek için kurulur.
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024