Perihan MAĞDEN
Big Brother ''gerçeklik'' şovu, insana ''Truman Show'' ya da ''Açlık Oyunları'' filmlerini hatırlatıyor, evet.
Ama bana en çok 1969 yapımı bir Amerikan filmi olan ''Atları da vururlar!'' filmini hatırlatıyor.
Horace McCoy'un ''They shoot horses, don't they?'' adlı romanından Sydney Pollack'ın yaptığı film, 1930'ların Amerikasında, Büyük Buhran yıllarında geçiyor.
Ve Türkiye'nin içinde debelendiği büyük mutsuzluğu, umutsuzluğu, çaresizliği insana daha çok hatırlatıyor.
Filmde, bir grup insanın para ödüllü dans maratonunu kazanabilmek uğruna onurlarını çiğnemeleri, akıl ve beden sağlıklarını yitirmeleri, ÖLÜMÜNE yarışmaları anlatılır. Çok keskin bir estetikle.
Ne için? Birkaç dolar için!
Ve ASIL ne için? Meşhur olabilmek için!
''Bu Tarz Benim'' İdil (geçen sene bu yarışmayı kazandı zira) Armağan Çağlayan'la konuşurken illa billa meşhur olmak istediğini ilan ediyor.
Neden?
Ve daha da vahimi: Neye dayanarak? Nasıl?
İdil güzel bir kız. Ama soluk kesici güzellikte değil.
Aşırı makyaj yaptığı için de, yaşından büyük gösteriyor.
Tazeliğin avantajı bile yok tipinde yani.
Boyu posu da yok. Manken de olamaz yani.
Dizilerde oynamak!
Evet herkes kafayı bu arzuyla çizmiş vaziyette.
Ama o kadar güzel, yetenekli, albenili çocuk konservatuarlarda, saygın üniversitelerin tiyatro bölümünde okumakta ki!
Diyelim ''Kırgın Çiçekler'' dizisiyle bir sürü daha önce hiç görmediğimiz, tanımadığımız acayip yetenekli çocuk, piyasaya ne biçim bir giriş yaptı.
İşte kapıdan giremedikleri bir piyasaya (dizi oyunculuğu!) bacadan girmeye niyetlenen bir sürü insan, bu yarışmaların önünde uzun ve hazin kuyruklar oluşturup bekleşmekteler.
Bir de çok özel ve güzel olduklarına inandıkları ''karakterlerini'' sergilemek niyetleri.
Hep bunu söylüyorlar: Gerçek karakterlerini tanıtmaya geldiklerini!
Peki de, bize ne?
Dünya nüfusu kadar karakter var ortalıkta. Değil mi?
Ayrıca çoğu çok sıkıcı, sıradan, albenisiz. Kara cahil. Ve ağır yalancı.
Güvendikleri özellikleri yırtıklıkları, yırtılmışlıkları olsa gerek.
Elde, avuçta NE varsa teşhir edip mutlaka ama mutlaka Şöhret Trenine atlamak arzusundalar.
Hangi durakta inecekleri de umurlarında değil, indikleri istasyonda onları nelerin bekleyebileceği de.
Zira çoğu oldukça sevimsiz ve hatta gıcıklar. Özellikle kadın yarışmacılar sonu gelmez biteviyelikte bir histeri / histrioniklik sergiliyorlar.
Hani muhteşem şarkı var ya:
''Kah çıkarım gökyüzüne, seyrederim alemi
Kah inerim yeryüzüne, seyreder alem beni''
Bu tarz yarışmadaki yarışmacıların hiç kimseyi ve hiç bir şeyi seyrettikleri yok.
Yani alemi seyretmek arzuları, sabırları, niyetleri yok. Asla yok.
Her daim onlar seyredilsin, yalnızca onlar seyredilsin; habire seyredilsinler istiyorlar.
İnsanların onları ''nefret etmeye bayıldıkları'' için seyredebilecek olduklarına dair bir kayıtları yok.
Bir yaşta, bir dönemeçte bozmuşlar kayıt cihazlarını.
Şahsiyet uçakları yere çakılmış ve karakutuyu ormanlarının en derinlerine gömmüş gibiler.
Onları iştahla, tutkuyla seyredenler GERÇEK HAYATTA karşıdan geldiklerini görseler, belki de kaldırım değiştirip çalıların arkasına saklanacaklar.
Bunun ya farkında değiller, ya da umurlarında değil.
Pozitif ya da negatif alaka topladıkları sürece, alakanın çeşidi mühim değil onlar için. (Mesela bu açılardan Ertuğrul Özkök'e benziyorlar. Ya da Ertuğrul Özkök, sonsuz bir Big Brother yarışmacısı diyebiliriz rahatça.)
Yeter ki, alaka toplasınlar.
Negatif alaka kartopuna benzer oysa: Altında kalırsan üşür, donar; hatta ölürsün.
Bütün bunları düşünmek dahi istemiyorlar. Düşünmüyorlar da.
Zira pek çoğu ''impulsive'' (tepisel) tipler.
Ruhsal maliyet hesabı yapmanın değil, çabuk çabuk bir yerlere (Hayali Şöhret Diyarı?) yetişmenin derdindeler!
Oysa ''Gelinim olur musun?'' evinin ''kazananı'' (Semranım'ın Oğlu) Ata bir zamanlar nasıl ama nasıl meşhurdu.
Şöhret Treninin altında kalmış bedeninin beşinci sınıf bir otel odasında ölü bulunduğunu hatırlayanlar var mı?
Semranım Ata'nın tabutuna al bayrağımızı örtüp ''Medyanın şehidi oldu Ataaaaaa!'' diye bağırmıştı evinin camından.
Çok üzüntülü olduğu için cenazeye katılamamış, pencereden bağırmıştı.
Sonra kendi başına meşhur olmaya ve MHP'den siyasete atılmaya çalıştı Semranım.
Olmadı. Ne kadar debelense, oğlunu kurban verdiği şöhret yarışmasını kazanamadı.
İdil'in babası da ''Yemekteyiz'' yarışmasına katılmış mesela.
Ki, o yarışma da yemek yapıyoruz ayağına rezil olma ve birbirini rezil etme yarışmasıydı.
Miyadını doldurunca yok oldu.
Yani ailecek bir Meşhur Olma Hastalığı söz konusu olsa gerek.
Yoksa İdil'in Armağan Çağlayan'a anlattığı gibi, bir baba kızının elbiselerini niye terziye götürüp sonra da alsın? Kızının baş destekçisi babası bu yarışmalarda yani.
Big Brother evinden Şırnaklı Sinan'ın ağbisi de ''O Ses Türkiye''de yarışmış.
Zaten yarışmada sürekli çok kardeşli fukaralığını pazarlayan Sinan, sanırsınız İsviçre Alpleri'nden geliyor!
Oysa Türkiye Wikipedia'da ''iç savaşın sürdüğü ülkeler'' listesine eklendi; yani Nokta'nın mahkemelenen kapağı hakikat çıktı.
Ve Şırnak da iç savaşın sürdüğü iller listesinde.
Sinan sürekli ''arkadaşlarını'' Şırnak'a davet ediyor. İsviçre Alplerine gidip çiğ köfte yeme hayali kuran ev ahalisi de, sürekli ziyaret sözü veriyor.
Sinan arada bir ağlayarak iki karılı babasına ve annelerine nişan yüzüğü almak istediğini anlatıyor.
Nişan yüzüğü yokmuş iki annesinin parmağında.
Bir ağbisi Londra'da garson. Biri (hani yarışmaya katılan) İstanbul'da şarkıcılık yapıyor.
Evin Kürt kızı (Diyarbakırlı) Seda'nın 2 aksanı var. Canı isteyince Kürt, isteyince spiker Türkçesiyle konuşuyor.
Sosyopatlık hususunda bir vaka olarak izlenmesi feci faydalı olur.
Derste dahi izlenebilir. O denli dört dörtlük.
Ama Big Brother evinde siyaset yok, İdil başbakanın adını epeyce debelenerek bulabiliyor.
''Neydi, neydi? Hani çok iyi İngilizce konuşan adam hani?''
Sanki yarışmaya bunca siyasi çalkantıyla her yeni güne kimyası bozularak başlayan bir ülkeden değil de, İç ve Dış Makyaj Gezegeninden katılıyorlar.
Kızlar günde ortalama bir buçuk, iki saat makyaj yapıyorlar ve makyaj masası karşısında geçirdikleri sonsuz zamanlar, handiyse makyaj eğitim videoları gibi.
Erkekler de çok çok süslü.
Evde ağır ağbi rolü oynamaktan şişip helak olan (Kamyoncu) Hüseyin mesela, ağır süslü, bakımlı metro bi şeydi.
Gömleğinin önünü 7-8 düğme açıp dolaşa dolaşa/ teşhir ede ede sürekli yorgun düşüp uyuyordu.
İç makyaj da zorunlu tabii ki.
Yüzünü Kabuki kıvamında boyayan Seda, canı isteyince düşüp bayılıyordu.
Fiziksel hiçbir rahatsızlığının olmadığı ilan edilince, bir daha bayılmadı.
Dışarı çıktığında Panik Atak kelimelerini Google'layıp karşılığını ezberlemiş.
Eve ''Bende panik atak varmış!'' diye döndü. Ama panik atak krizine de şahit olmadık.
Sürekli evin genç ve kendini çok yakışıklı zanneden problem çocuğu Onur'a ayar atak yaptı durdu.
Evde dört çift oluştu. (Bu bir dünya rekoru olabilirmiş.)
Büyük aşk yaşıyorlar. Hayatlarını aşklarını Big Brother evinde buldular.
Big Brother Türkiye, Türkiye'yi hatırlatıyor yani. Maket Türkiye.
Onun için de bunca bağlandım.. Seyretmelere doyamadım.
Evde yalan dolan, palavra, saçmalama, bastırma, yansıtma, savunma gırla gidiyor. Gırla.
Big Brother sürekli onları gözetliyor, emirler yağdırıyor.
Saçma sapan isteklerde bulunup onları iplerin kendinde olduğu kuklalar gibi oynatıyor.
Onlar da tüm emirleri koşuşturarak heyecan ve neşe içinde yapıyorlar.
E, işin içinde bir milyon lira var!
İşin içinde ''istikrar'' ve ''refah'' olduğunu zanneden Türkiye'nin oraya buraya koşturması misali.
Big Brother'larının memleketin altını üstüne getirmesini edilgin bir donuklukla izledikleri gibi.
Ev halkı arada bir ''Seni seviyoruz Big Brother!'' diye bağırıyorlar.
Türk Halkı işin ucunda çıkar varsa, Big Brother'larını çok seviyor.
Çok bağlanıyorlar ona.
Big Brother onların hayatını kurtaracak! Öyle sanıyorlar.
Refah ve istikrar içinde yaşayacaklar.
E dünyaya da nam salıp meşhur oldular.
Herkes sürekli Türkiye'den, akıl almaz Big Brother'larından söz ediyor. Öyle değil mi?
Ağlaşıyorlar o korkunç evden çıkmamak için.
Bir akvaryuma kapatılmış küçücük balıklar gibiler.
O balıklar ki, derya içindedirler. Deryayı bilmezler.
Onlar mikro kozmoslarında dolanırlarken, kendilerini teşhir ederlerken, rezil olurlarken; Türkiye'yi seyrediyorum, postmortem dünyayı seyrediyorum.
Bir yandan da feci şekilde acıyorum onlara. Bazılarını kaçırasım geliyor o evden.
''Daha iyi bir hayata layıksın!'' diye bağırasım. ''Anlamıyor musun?''
Acıyorum ama; ne fayda.
Ne fayda?
Karakterimiz kaderimizdir.
Türkler, karakterlerine uygun yaşıyorlar. Belki de.
Big Brother evlerinde öyle.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2018
5.02.2016
28.06.2016
21.06.2016
14.06.2016
6.02.2016
31.05.2016
24.05.2016
17.05.2016
26.04.2016