Ümit KIVANÇ
Dün geceden beri, elim titreyerek, yüreğim hoplayarak, sokağa fırlamayı, önüme çıkan her vicdanlı-ahlâklı insanı tutup uyarmayı istiyorum. Kurulan tuzakları, devletin cibiliyetini ve taktiklerini anlatmayı istiyorum. Sana mı düştü? Evet, özellikle bana ve benim, "12 Eylül öncesi" denen meşum zamanı sokaklarda geçirmiş akranlarıma düşer. Biz, memleketin dört bir yanında kitlesel bir mücadelenin yeşermesini, yükselen bir dalgaya dönüşmesini, 600 senelik entrikacı, gaddar, hunhar bir devletin buna karşı giriştiği operasyonları, sonunda her şeyin başımıza yıkılışını yaşadık. Bu yüzden, zamanında yaşanmışlardan bugüne dair birtakım dersler, bir erken uyarı mekanizması çıkabiliyorsa, bunu dile getirmek herkesten önce bizim görevimiz.
Birçoğumuz bu görevden kaçacaktır. Yüzde yüz. Çünkü insanların gayet haklı olarak galeyana geldiği durumlarda, üstelik karşında sürekli olarak senin sinirlerini törpüleyen, sabrını sınayan, seni üstüne saldırtmak için her yolu deneyen bir kışkırtıcı, kötü yürekli bir muhatap varsa, öfkesini en sert üslûpla dile getiren, en radikal lafları eden, en çok bağıran, en korkusuz, en uzlaşmaz gözüken, puanları toplar, itibar görür. "Aman dikkat edelim," diyen de, bin türlü hakaret işitir.
Geceyarısı, üstelik beni gayet iyi tanıyan bir arkadaşımdan işittiklerim gibi. Bunları elbette takmayacağım. Zaten bunca zamandır bin türlü acı çekmiş insanların yeni acılar çekmesi, taptaze hayatların henüz baharında sönmesi hem bir vakıa hem de koskoca bir tehlikeyken, kimin kime ne dediğiyle uğraşan, bencil hıyarın tekidir.
Demek istediklerim şunlar: Her devlet gibi bizimki de, karşısına elinde silahla çıktığın zaman ne yapacağını gayet iyi bilir. Ve seni her fırsatta oraya doğru yönlendirmek ister. Çünkü bu şekilde hem senin kitlesel bir mücadele içinde yeralmanı imkânsızlaştıracaktır, seni insanlardan ayrı durmaya, gizlenmeye itecektir, insanları da, silahlı çatışmaları göze almaksızın sokağa çıkamayacak hale getirebilecektir. Şu anda Türkiye'de tam da kitlesel nitelikli, içinde çeşitli unsurlar barındıran, dolayısıyla doğası icabı demokratik bir hareket yükselmekteyken, devletin kendi açısından yapacağı en akıllı iş bu olacaktır, nitekim bunun planlandığı bellidir. Okmeydanı'nda o polis sadece kendi inisiyatifiyle silahını çekip insan öldürmemiştir. Bunu yapabileceğine dair bir şey söylenmiştir kendisine; en azından. Birileri biryerlerde oturmuş konuşmuş, "Sırası geldi," demişlerdir.
Gezi isyanı, totaliterlik yolunda ilerleyen bir hükümetin nasıl madara edileceğini göstermişken, çıkar yolu kitlesel bir demokrasi ve adalet mücadelesinden başka yerde aramak, özel olarak başımızdaki otokratın, genel olarak da baskıcı devlet mekanizmasının ekmeğine yağ sürmek, ona geleneklerini güncelleme fırsatı vermek olur.
Bunlar genel mevzular ve daha çok siyasetin konusu. "Ne yapacağız?" meseleleri. Gelelim sözümona öfkesine "artık" hakim olamayan şımarıkların, bana sorarsanız, başbakandan bahsederken kullandığımız üslûptan geri kalmayacak bir sertlikle reddedilmesi gereken tavırlarına. Şuna bakın: "Artık"mış! Niye? Çünkü sen sıkıldın, değil mi? Bu memlekette azıcık daha insanca yaşansın diye ömrünü tüketmiş onbinlerce kişiye, adalet mücadelesi için genç yaşında can vermiş o kadar insana yapılabilecek daha büyük saygısızlık olabilir mi?
Birkaç tavır var. İlki şu: Dayanamıyormuş "artık", gidecekmiş buralardan, falan. Git kardeşim. S.tir git. Bizi de rahat bırak. Biz burada mücadele edeceğiz ve insanca bir hayata kısa vadede ulaşamasak bile, insanca bir hayata ulaşma mücadelesi verdiğimiz için insan gibi yaşıyor olacağız. Sen git, nereye gideceksen. Biz neticeden alınacak puanın değil haticenin peşindeyiz. Hayat bir hedef değil bir yol; ama plastik ama gerçek mermi altında birileri yürüyecek oradan. Sen gelme, ısrar eden yok. Nereye gideceksen git ve mümkünse bizi arama. Söz, biz de seni rahatsız etmeyeceğiz.
İkinci şımarıklık: "yok"muş "artık", hiç umut kalmamış, yapacak şey yokmuş. İyi, böyle düşünüyorsan kessene sesini! Biz hâlâ yapılabilecek şeyler olduğuna inandığımız gibi, mutlaka birşeyler bulup yapılması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü ortada haksızlık, adaletsizlik varsa, birşeyler yapmadan durmanın ahlâksızlık olduğuna, insanlık sayılmayacağına, o şekilde yaşamanın manası olmadığına inanıyoruz. Bizimle olmayacaksan olma. Kimse mecbur değil. Ama kapa çeneni o zaman. "Artık" sus!
Ve üçüncü tavır: "Artık" silahlanmak lazımmış, "bunlar başka dilden anlamıyor"muş, falan. Hayatında hiç silah gördün mü? Bilgisayar oyunu veya dandik gerilim filmi dışında? Silahla ateş ettin mi? Vurulmuş insan gördün mü? Kan gördün mü? Eğildin mi, dokundun mu? Daha önemlisi, maalesef başbakanlık koltuğunda oturan otokratın haklı olduğu motif: kafede oturup akıllı telefonunla o mesajları atarken, bugünkü hayatından sahiden vazgeçmeyi samimi olarak düşündün mü? Silah milah dediğin zaman, yeraltı hayatı yaşayacaksın. Yok öyle cebinde her an nerede olduğunun sinyalini verecek telefonla dolanmak. Ay canım çekti, diye herhangi bir saatte bilmemkime twit atmak. Sonra, örgütlü olacaksın. Birileri emir verecek sana, uygulayacaksın. Canın hiç kalkmayı istemeyecek, kalkacaksın, hiç gitmeyi istemeyecek, gideceksin. İllegaliteler, sürekli tetikte yaşamaklar. Bunları yapacak mısın? Biliyoruz ki yapmayacaksın. O halde niye silahtan külahtan bahsediyorsun?
Niyesini keskin zekalı ve düşünceli bir insan dile getirmişti: "Silahlanalım, diyenler, yoksul, Kürt, Alevi gençlerinin bizim adımıza silahlanıp ölmesini kastediyor," mealli bir mesaj okudum. Ne kadar doğru, ne kadar yerinde. Günümüzün büyükşehir insanı, bir tür kıçı rahatlıktan gelen özel bir şımarıklık illetiyle mâlûl. Bunu bir yere kadar anlıyor, normal kabul etmeye çabalıyoruz. Ama bu, "artık" pek tehlikeli bir oyun. Oturduğun yerden birilerini ölüme gönderemezsin. Gencecik insanları, onurlarıyla oynayarak, gururlarını okşayarak kendilerini mahvetmeye sürükleyemezsin. Adam silahlı mücadeleye inanıyordur, gider, ne yaparsa yapar, bedelini öder -muhtemelen biz de öderiz-, yapma, yanlış, diyebiliriz, kendini feda ettiğine inandığı için bizi de takmaz, bu başka bir durumdur. Birilerini böyle bir yola itelemekse, ayıp olduğu kadar aşağılık bir davranıştır. Bu yüzden, etrafta bu cinsten pek radikal laflar eden düşüncesizlere sorulacak soru şudur: "Sen mi yapacaksın o işi? Yoksa hayatı seninki kadar değerli olmayan, ölmesi seninki kadar problem olmayan birilerine mi buyuruyorsun? Onlar ölünce bu defa başkalarını intikama çağırdığın mesajlar mı yayacaksın?"
Hepimizi kurtaracak olan, ayrımın dindarlık-laiklik çizgisinden değil, demokrasi ve adalet çizgisinden geçtiği bir şekilde saflaşmak ve derdimizi önce bizim gibi düşünmeyenlere anlatmaya çalıştığımız bir mücadele yoluna girmek. Adalet dediğiniz şey, üç-beş adım ileri götürdüğünüzde kapitalizmi de sorgulatır, pek hayırlı olur.
http://riyatabirleri.blogspot.com.tr/2014/05/silah-milah-diyen-aslnda-ne-diyor.html
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024