Ali BAYRAMOĞLU
İlk ve orta eğitimimi İskenderun'da yaptım. Ailem İskenderun'dan ayrılırken Antakya'ya bir gelin bıraktı ve zamanla gerçek Hataylı akrabalarım oldu ve zaman içinde bir tür oralı oldum.
Hatay bana farklılıklara değme duygusunu vermiştir. Toplum denilen şeyin dil, inanç, kültür olarak farklı gruplardan oluştuğunu, bunun tabii ve aslında hep böyle olduğunu öğretmiştir.
Nuseyriler, Levantenler, Sünniler, Mardinli Araplar, Arap Hristiyanlar...
Ama en önemlileri ana dilleri Türkçe olan Sünniler ve ana dilleri Arapça olan Nuseyrilerdi.
Bu toplulukların kritik karşılaşmaları olmuştur tarihte. Hatay'ın Türkiye'ye iltihakı ve bunun öncesindeki referendum bir kutuplaşmanın öyküsüdür.
Onu takip eden dönemde Nuseyriler ve Sunniler karışık yaşadıkları Antakya, İskenderun gibi şehirlerde genel olarak ayrı mahallelerde oturmuşlar, ayrı ticari ilişkiler kurmuşlar, ayrı sosyal çevreler içinde bulunmuşlar, ayrı ibadethanelere gitmişler, farklı siyasi partilere oy vermişlerdir.
Artan modernleşme, şehir içi, mesleki pek çok temas bu toplulukları yakınlaştırmakla birlikte, bu özellik temel olarak pek değişmemiştir.
Topluluk içi dayanışma, topluluklar arası güvensizlik ve önyargılarla ortadan kalkmamıştır. "Arapuşağı" kelimesi dün gibi bugün de bölge Sünni dilinin temel ayırımcı kelimelerinden birisi olmayı sürdürür.
Kritik siyasi anlar bu tür durumları kaşırlar.
Farklılıkları, güvensizlikleri siyasi açıdan aktif hale çevirirler, çevirebilirler.
Bugün Hatay'da kritik gelişmeler yaşanıyor.
Esat ve rejimi malum Nuseyri...
Ve görüntü o ki, Esat rejimi Hatay'daki Nuseyrileri ve Nuseyri zeminini kaşıyor.
Bir kaç gün önce yapılan, Esat rejiminin Hatay sokaklarında boy gösterdiği, Esat'ın resimleriyle Türkçe Arapça sloganlar atılan yürüyüş gerek vurgusuyla gerek örgütleyicileriyle bunun bir işaretiydi.
Dün telefonda uzun uzadıya sohbet ettiğim bölgeyi iyi tanıyan üst düzey bir siyasi yetkili şunları söylüyordu bu konuda:
"1990'lı yılların ortalarında Antakya sokaklarında, daha doğrusu Nuseyri mahallelerinde duvarlara 'İşgal ordusu defol', 'Hatay'ın işgaline son" gibi sloganlar yazılırdı. Bunu örgütleyenler Baba Esat'la yakın işbirliği içinde olan Samandağ Nuseyrisi olan Mihraç Ural'ın denetimindeki Acilciler Grubu'ydu. Hatta 1995-1996 yılları arasında MGK'da bir tedbir paketi bile görüşülmüştü, Suriye'nin bölgeyle oynama tedbirine karşı...
Bugün aynı grup ve isimler oğul Esad'la birlikte bölgeyi germeye, oraya sızmaya çalışıyor. Hatırlayacak olursanız, Beşar'ın bir süre önce 'Bu ateş Türkiye' yi de sarar' şeklinde bir tehdidi olmuştu... Genel olarak Esat'ın Türkiye'ye, özel olarak Hatay'a yöneldiğini biliyoruz. Hatay'da muhaberatın pek çok ajanı, adamı var. Ve işi kaşıyorlar..."
Esat, Muhaberat, Şebbiha kaşıyor, tamam...
Ama bunun toplumsal bir karşılığı var mı? Varsa hangi boyutta? Nuseyrilerle Esat arasındaki bağ sorun yaratacak kadar mutlak bir bağ mı?
Bunlar önemli sorular...
Önce şunu görmek gerek:
Nuseyrilik sadece bir mezhep ya da Aleviliğin bir türü değil. Nuseyriler dil, örf ve kültürleriyle kendilerine has bir topluluk oluşturuyorlar, "halk" ifadesinin bazı özelliklerine sahipler. Bu topluluk Suriye'nin batı ve Türkiye'nin güney kıyılarına yayılmış durumda. Lazkiye'den Hatay, Adana ve Mersin'e uzanan bir kıyı koridorunda yaşıyorlar.
Ve Suriye dünyadaki tek Nuseyri devleti. Bu durumun kimi doğal yakınlıkları, Esat rejimine desteği beraberinde getirdiğinden şüphe yok.
Bununla birlikte Nuseyriler blok bir yapı oluşturmuyorlar...
Suriye'le sıcak temas noktası olan Hatay'a bakıldığında bile farklı dokular söz konusu.
Örneğin Amanoslar'ın güneyinde Nuseyriler hakim ekonomik unsur, yöre ekonomisini denetleyen grup. Kuzeye geçildiğinde İskenderun-Payas-Dörtyol hattında iş değişmeye başlıyor. Nuseyriler buralarda da önemli bir unsur olmakla, bu saha daha çok Türkiye'nin genel sermaye yapısının denetimi altında. Kırsal alanda ise ırgatlık düzeni hâlâ devam ediyor, Nuseyriler için...
Konuştuğum yetkili bu tabloyu şöyle teyit ediyordu:
"Sosyo-ekonomik olarak güçlü ve sisteme entegre olmuş kesimler Esat'a sempati duymakla birlikte, mesafeli davranıyorlar. Ama ekonomik gücü zayıf ve özellikle kırsal alandaki Nuseyrilerde Esat rejimine yönelik bir destek ve aiddiyet refleksi var..."
Nasıl bir sonuç çıkarmalı bu durumda?
Sonucu belirleyecek olan izlenecek politikalardır.
Zira biliniyor ki, genel olarak Esat ne yaparsa yapsın, Nuseyri kesimlerde onun iktidarına yönelik bir sempati var.
Ama yine biliniyor ki, 1960'lı yıllarda zenginleşen ve adım adım Türkiye ekonomisiyle entegre olan Nuseyri kesimler kendilerini Türkiye'nin tam parçası olarak görüyorlar... Politikanın anlamı da burada devreye giriyor.
Türkiye iç ve dış politikada dil geliştirirken, mesaj verirken toplumda Nuseyrilerin de olduğunu da unutmamalıdır.
Orta doğu politikalarında mezhepçi bir imaj vermekten kaçınmalıdır, farklılıkları kucaklayan dil tutturmalıdır.
Son durumla, Hatay'daki toplumsal ruh hali ve izlenen kamu politikalarıyla ilgili sözü yine ismi bizde saklı yetkiliye bırakalım:
" - Nuseyri kesimde muhaliflerin yerleştirildiği kamplara bir tepki var. Ancak bu daha çok duygu düzeyinde. Zira devlet kampları Nuseyrileri rahatsız etmeyecek yerlere kurdu. Ters bir karşılaşma olmuyor.
- Sorun daha çok şehir içine gelenler, ev tutanlar, yerleşenlerle ilgili. Bir kısmı Esat yandaşı bunların, Nuseyri halkla iç içe oluyorlar, aynı dili konuşuyor, aynı siyasi hassasiyete sahipler. Bu kaçınılmaz temas ve sızmaları beraberinde getiriyor. Aynı şekilde muhaliflerle karşılaşmaları da Nuseyrileri terdirgin ediyor kent içinde.
- Bu durumda Sünni kesim irrite oluyor.
- İzlenen politikalar tabii sızmaları engellemek ama halkla yoğun temas kurarak itidal yolu izlemek üzerine kurulu..."
Tekrar vurgulayalım...
Demokrasiler farklılıkları birlikte yaşatan rejimlerdir... Demokrasiler farklılık kazanları içine sokulan ve uyumu bozan çomakları için kendi başlarına bizzat bir tedbirdir. Demokratik politika ise o kazan ve çomağı iyi tanıyan bütünleştirici politikadır...
Suriye sınırı hassas...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
18.05.2025
15.05.2025
10.05.2025
8.05.2025
4.05.2025