Ali BAYRAMOĞLU
Bir önceki yazıda 2000’lerin ilk 10-15 yılının politik toplumsal hikayesine değindim. Özetle, bu hikaye, karşıt toplulukların birbirleriyle ve farklı değer sistemleriyle temas kurma, ortak bir alan oluşturma, demokrasi üzerinden topluluklar ötesi bir toplum üretme ve tarihi determinizmi yenme umudu ve iddiasıydı. Ne var ki, sonunda galebe çalan tarihsel determinizm oldu.
Peki kalan tortular, girdiler…
Bu öyküden hareketle bugüne nasıl bakmalı?
İki pist var bunun için.
İlki, o günden bugüne yaşananları bütün olarak, bir “süreç” olarak ele almayı öngörür. İkinci bakış ise, gelinen siyasi noktadan, “sonuç”tan hareketle akıl yürütmeye davet eder. Doğru yöntem ise. sanırız iki açıyı kombine etmekten geçer. Nitekim sonucun da sürecin de zıt görünen girdileri ters yüz edilemeyecek kadar kuvvetli olmuştur...
Bugün Türkiye, ne yazık ki, parti devleti görüntüsü taşıyan, çoğunlukçu, iktidarın kişiselleştiği, siyasi gücün tek elde toplandığı, bunların anayasa tarafından tescil edildiği bir liderlik düzenine sahip. Siyasi gücün tüm diğer aktör ve alanlar üzerinde denetimsiz ve mutlak hükümranlığını soluyoruz. Eleştirel düşüncenin basından sokağa kriminalize edildiği, demokrasi, siyaset, özgürlük alanlarının sistematik olarak daraltıldığı, dahası bu durumun ideal düzen olarak tanımlandığı bir evreden geçiyoruz. AK Parti’nin bugün geldiği durak “otoriter popülizm” durağı.
Bu tablo, şüphe yok ki, 15 yıl önce doğan sentez ve demokrasi iddiasının tam karşı kutbunu resmediyor. Esas açısından da durum doğal olarak aynı, AK Parti yönetimi iki büyük kesim arasında eşitlenmeyi sağladıktan sonra, onları demokratik köprülerle bağlamak, özgürlüklere dayalı bir sentez politikasını geliştirmek yerine bir kimlik siyasetini tercih etti. Velhasıl eski model değişmedi, sadece iktidar el değiştirdi.
Buna elbette, İslami hareketin iktidar deneyimi sırasında ürettiği, son şeklini FETÖ olarak alan büyük fiyaskoyu, sistem açısından etik, politik, hukuki, kurumsal ağır tahribatlara yol açan İslami kesim içi büyük iktidar kavgasını ve yol açtığı ağır otoriterlik baskısını da eklemek gerekir.
Geldiğimiz yer ya da sonuç bu. Bu sonuçtan yol çıkıldığında, iddia iflas etmiş görünür.
Ne var ki, son 15 yılın sosyolojik öyküsü pek çok kalıcı ve pozitif girdiyi de Türkiye’nin hesabına eklemiştir. Bunların en değerlisi toplumsal grupların içinde yaşanan değişimlerdir. Türkiye, bu süreçte, gelinen siyasi noktaya rağmen, toplumsal düzeyde yerli, dini ve modern değerleri aynı anda kuşatan bir doku ve kamusal alan üretti. İslami kesim kimliğini muhafaza ederek seküler dünyayla barıştı.
AK Parti bu çerçevede İslami radikalizmin önüne dikilen tabiî bir engel, hatta dönüştürücü işlevini yerine getirdi. İslami siyaset geleneği evrensel deneyim ve kavramlarla tanışırken, laik kesimin ya da laikliğin demokratikleşmesi başka baskın bir eğilim haline döndü. Laiklik merkezli rejim tartışmaları tarihe karıştı, laiklik meselesi ahlak ve değer tartışmaları mikro alana taşındı. Bunların tümü kırılan tabulara, şişeden cinlere işaret eder.
Bugün Türk mevzuatı medeni kanundan kamu hukukuna kadar Kopenhang kriterleriyle gelen reformların izlerini, hala taşıyor. MGK yönetmeliğinin değişmesi, DGM’lerin, özerk idari kurullardaki askeri üyeliklerin kalkması, EMASYA protokolünün ilgası, anayasa değişiklikleriyle siyaset yapma alanının genişletilmesi, başörtüsü yasağının ve Kürtçenin önündeki engellerin kalkması bu dönemde yaşandı. Barış süreci bu dönemde büyük bir tabuyu yıktı.
Süreç de böyledir.
İddia iflas etmiş midir?
Bu sürecin varlığı bile bize tersini söylüyor.
Geldiğimiz yer sonuç, sürecin girdilerini elbet gölgede bırakmakta, hatta ezip geçmektedir. İddia ölümcül bir yara almıştır buna şüphe yok. Ancak, gemiyi kayalıklara çıkaran, bu iddianın kendisi değildir, yanlış yönetim, yanlış tercihler, yanlış yöntemler, ataerkil eğilimler, eski takıntılar, şahsileşme ve siyasetin hükümranlığıdır.
İddianın iflas ettiğini kabul etmek, determinizme biat, toplumu red, demokratik mücadeleyi ve idealleri terk anlamına gelir.
Bir yerden sonra yol devam edecek…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
18.05.2025
15.05.2025
10.05.2025
8.05.2025
4.05.2025