Ali BAYRAMOĞLU
Güney Afrika gezisi kalıcı ve önemli bir 'resim'le başladı: Mandela'nın resmi…
Heyet olarak uçaktan iner inmez, programın yoğunluğu nedeniyle otele bile uğramadan Mandela'nın adasına, Robben adasına yola çıktık. Mandela bu adada, Apartheid döneminin bu ünlü mahpusanesinde 27 yıllık tutukluluk hayatının 18 yılını geçirdi.
Robben adası bir bakıma Güney Afrika'nın İmralı'sı…
Ada Cape Town'un biraz batısına düşüyor. 12 mil mesafede. 45 dadikalık tekne yolu çarpıcı, geride Cap Town'un ünlü Masa Dağı altında yayılan Apartheid rejiminin merkezi Cap Town şehiri, ufukta ise alınan her mille netleşen ada… Güney Afrika coğrafyası ile siyasi tarihin iç içe girişi…
Robben Flemençede 'kapat(ıl)ma' anlamına geliyor.
Adı üzerinde kaderi hiç değişmemiş adanın. 17. yüzyıldan bu yana hasta ve tutukluların toplumdan izole edilmesi için kullanılmış. Tecrit adası bir bakıma. Nitekim yüzyıla yakın bir süre, 1846-1931 yılları arasında cüzzamlıların atılıp terkedildiği yer olmuş.
İskeleye ayak basar basmaz dev 'dönem ve mahkum fotografları' karşılıyor insanı. Sonra, toplama kampı havası veren, bir takı andıran cezaevi kapısından giriyorsunuz. Penguenler karşılıyor gelenleri, Dünyanın en büyük 5. penguen yerleşimi olduğunu söylüyor ilgililer. Bir de kuşlar, en çok da martılar, mahkumların yerini almışlar, köhne, döküntü hale gelmiş, tek katlı binalarda, bahçelerde, yavrularıyla yüzlercesi, belki binlercesi bize homurdanıyor.
Yanımızda tüm gezi boyunca bize eşlik edecek, Hint kökenli bir Müslüman olan Muhammed Bhabha var. Muhammed bir rehber değil, bir siyasetçi. Güney Afrika hükümeti tarafından bize eşlik etmek için görevlendirilmiş önemli bir isim. Nitekim görüşeceğimiz kişiler listesinde adı önlerde yer alıyor. Çatışma çözümü için yürütülen müzakerelerde Afrika Ulusal Kongresi'nin (siyahların) heyetinde yer almış, daha sonra anayasa çalışmalarında önemli rol oynamış bir isim.
Neden burada olduğumuzu bir kez daha şu sözlerle hatırlatıyor:
'Ayrımcılık döneminde siyahlar sadece emekleri için vardı. Appertheid rejiminin esası buydu. Siyah bir iş gücü, bir at gibi. Şehir merkezleri sadece insanlara, beyazlara ayrılmıştı. 18.30'da sirenler çalardı. Çalışmak için şehir merkezinde bulunan siyahların şehri terk etmesi gerekirdi. Her siyah yanında mutlaka bir pasaport taşımak zorundaydı, şehre ancak böyle girebilirdi.
1960'ta milliyetçi parti iktidara gelir gelmez siyahların şehirlerin kıyılarındaki yaşam alanlarını yıkmaya ve onları şehir dışına yerleştirmeye başladılar. Rengin ne kadar koyuysa o kadar uzağa sürülüyordun. Kamp düzeni kuruldu. Erkekler madenlere, kadın ve çocuklar siyahlara ayrılan yaşam alanlarına, Bandustanlara gönderildi. 11 etnik grup vardı. Bandustanlar buna göre düzenlendi.
Bandustanlar yarı özerk yerlerdi. Siyahların dışlanma, dışarı atılma aracıydı bu yarı özerk durum. 1962-64 arası apartheid yer değiştirme, yerinden etme politikalarını uyguladı. Her şey ayrılmıştı. Otobüs, sinema her şey…'
Muhammed'in anlattıkları 'korkunç, vahim' deneyim yegane… Ama duyduklarımız duygu olarak yaşam alanı, yaşam biçimi kavgalarımızdan ötürü, Kürt göçünün yarattığı kültürel gettolaşmadan ötürü bize çok da yabancı değil.
Adadaki rehberimiz de Müslüman bir kadın. Ağır ağır ilerleyen otobüsün içinde adanın öyküsünü anlatıyor. Cüzzamlıların mezarlıklarını gösteriyor. Bir hücrede mahkumun, yanındaki hücrede vahşi koruma köpeklerinin barındığı yerlere işaret ediyor. Tek tek koğuşları dolaşıyoruz. Mahkumların yaşam koşullarını dinliyoruz.
Sonra bir taş ocağına ulaşıyoruz. Tüm mahkumlar bu taş ocağında günde 8 saat taş kırarlarmış, Mandela dahil.
Dikkatimizi çekiyor, taş ocağı alanının orta yerinde üst üste konmuş taşlardan huni şeklinde bir öbek var. Mandela devlet başkanı olduktan sonra buraya gelmiş ve bu öbeğin en altındaki taşı koymuş, sonra eski mahkumlar gelişlerinde birer taş koymuşlar ve öbek oluşmuş.
Apartheid rejiminde insanın havsalının anlamayacağı uygulamalar da yapılmış hapishanede. Mahkumların alacağı kaloriler renklerinin koyuluğuna göre belirlenmiş. Esas şu: Çok renkliye az kalori. Verilen gıdalarda da hiyerarşi uygulanır, besin listeleri ırklara göre ayrılırmış.
En nihayet sıra Mandela'nın da yıllarını geçirdiği hücreler bölümüne geliyor. 5, bilemediniz 6 metre kare odalar uzun bir koridorda yan yana sıralanıyor. Bir duvarın tepesinde demir parmaklıkla küçük bir penceresi var, kapı kapandı mı, belli ki neredeyse zifiri karanlık. Mandela'nın odasinda, o dönemden kalma küçük bir tabure ve battaniye bırakılmış. Heyet olarak bu odanın başına üşüşüyor ve uzun süre bakıyor, resim çekiyor, çektiriyoruz.
Hücreler kısmına doğru ilerlerken rehberimiz değişti. Müslüman kadın mihmandarın yerini eski bir mahkum aldı. Adı Sparks Mlilwana… Siyasi tutuklu olarak 1982-1990 arası bu adada yatmış. Suçu eylemcilik, silah ve patlayıcı bulundurmakmış.
Sparks adada bir gün Mandela'yla karşılaşmış. Mandela ona, 'tahliye edildikten sonra ne yapacaksın' diye sormuş, Sparks, 'intikam alacağım'. 'Hayır' demiş Mandela, 'intikam almayacağız, intikam iç savaşı getirir, o zaman herkes kaybeder'.
Bu yanıtı benimseyen sadece Sparks değil, pek çok siyah…
Robben adası ziyareti sonrası dinlediğimiz her sorumlu, özellikle beyazlar Mandela'nın çözüm sürecindeki 'olmazsa olmaz' yerini dilden düşürmüyorlar. Mandela'nın varlığının beyazları teskin ettiği kadar, geçiş sürecinde birbirine giren siyahları sakinleştiren ana figür olduğunu belirtiyorlar.
Robben adası bize Güney Afrika'nın acılı dönemini anlatıyor.
Şimdi sıra değişim dönemini anlamakta…
Yarına…
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.12.2025
20.12.2025
18.12.2025
13.12.2025
11.12.2025
6.12.2025
4.12.2025
30.11.2025
27.11.2025
22.11.2025