Ali BAYRAMOĞLU
Türkiye’de ordunun yıllar yılı devletin omurgasını oluşturan, siyasi kurumsal denklemlerde önemli bir yer tutan bir aktör olduğu şüphe götürmez. Zihniyet ve gelenek kökü derinlere giden bu denklemin, silahlı güç-siyaset ilişkisinin kısmi sivilleşme ve tasfiye süreçleri veya konjontürel sinmelerle tarihe karıştığını varsaymak pek gerçekçi değildir.
Bir çetenin orduyu ele geçirmeye ve kullanmaya çalışmasına işaret eden 15 Temmuz darbe girişimi, bunun açık kanıtıydı. Kumanda odasında kim olursa olsun, o kara Temmuz gecesi, askeri birlikler eliyle düzenlenen, Silahlı Kuvvetlerin generallerinin yarısının karıştığı, asker mermileriyle, tank paletleriyle 248 sivilin hayatını kaybettiği bir kalkışmaydı. Adını nasıl koyarsanız koyun, isterseniz hakim askeri ideolojiyi yansıtmadığı düşünün, Türkiye, 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde, 10 yıllık sivilleşme politikalarının zirve noktasında, kanlı bir askeri darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı.
Kaldı ki, FETÖ’cü kumanda odasının hakim askeri ideolojiyle yolunun o gece ne denli kesiştiği hala bir muammadır. Biri FETÖ’cü, diğeri Kemalist-militarist iki zıt ideolojik bakış ve grubun zihniyet düzeyinde buluşmaları, silaha davranmanın meşru siyasi davranış biçimi olarak ortak bir kod oluşturması da, bir sual olarak, orta yerde duruyor. Nitekim, çap, iddia, hedef belki farklıdır, ama 1971’de Avcıoğlu ekibinin 9 Mart darbe girişimi ile 15 Temmuz, orduyu ele geçirme, kullanma, iktidara silahla el koyma niyetleri açısından benzerlikler taşır.
Mesele sadece orduyu ele geçirmeden ve ele geçirenlerden ibaret değildir. Aynı zamanda silahlı yapı ve aktörlerin siyasi alana müdahale etme ve silah sokma geleneğinden henüz uzaklaşmamış olmasıdır.
2007 yılında genelkurmay hala ideolojik hesap soruyor, muhtıra verebiliyordu. 2011 yılı geldiğinde vesayete yol veren yasalar değişmiş, ama ordunun özerk iç işleyiş düzenine, hakim subay profiline ilişilmemişti. 2015’te bu kez ordunun ideolojik bir çete üyesi bir subay grubunun darbe girişimiyle siyasi sahaya sürülmesini yaşadık. Bunların üçü de ayrı ama ordu açısından bakıldığında iç içe bir hikayenin, bir bütünün parçalarıydı.
Türkiye, tüm hukuk, hak, özgürlük ve rejim tartışmaları bir yana, siyasi bir boz-yap evresinden geçiyor. Kırılan devlet omurgası sökülüyor ve yeniden birleştiriliyor. Yapı bozuluyor ve yeniden kuruluyor. Bu evrede, özellikle yeniden kurma evresinde, geleceğe dönük olarak bakıldığında, çeteler ya da FETÖ meselesi kadar, ordu ve asker meselesi özel bir önem taşımaktadır.
Darbe girişimi bu iki mesele üzerinden şu iki ihtiyacı ortaya koydu.
*İdeolojik toplulukların cirit atmasını engelleyecek, her tür partizanlığa kapalı, ideolojik sadakat ve aidiyet yerine liyakat ve demokratik denetime, kurumsal bağlılığa ve güvene dayalı bir devlet düzeni tesis etmek.
*Legalist subay zihniyetine dayanan, evrensel demokratik denetim kurallarına uygun bir ordu yapısı oluşturmak.
Bu ihtiyaçları gidermenin ise tek istikameti vardır: Hukuk devleti ilkeleri...
Bugün bunun her anlamda çok uzağındayız.
Sistemin ve devletin yeniden kurulmasında, “liyakat, denetim, ilke, ilkeye sadakat” gibi temel, evrensel araçlar adeta bir risk faktörü olarak görülüyor, yaşanan sorunların kaynağı değillermişçesine, “siyasi sadakat, aidiyet, faydacılık ve öz savunma güdüleri” inanılmaz etkili bir rol oynuyor. Liyakatin temsil ettiği kurumsallık yerini sadakat üzerine kurulu şahsiliğe, hukuki denetim yerini vicdani ve siyasi takdire bırakıyor.
Bu belki bir siyasi tercih, ne var ki, söz konusu olan geleceğimiz...
Devlette, özellikle orduda “boz” safhasını, hedefini ve bunun meşruiyetini biliyoruz:
“15 Temmuz 2016 sonrası Gülen bağlantıları ortaya çıktığı için, ordu general ve amirallerinin yüzde 50’si, subaylarının ise yüzde 10’dan fazlası ihraç edildi: “150 general, 4 bin 630 subay, 2 bin 167 astsubay, 1210 uzman erbaş ve sözleşmeli er ile 411 sivil memur ve işçi olmak üzere toplam 8 bin 568 personel…”
Ama sıra “yap” safhası, yani “kurma” safhasına gelince iş değişiyor. 2 Ocak günü Anadolu Ajansı’nın bir haberi şöyleydi:
“Milli Savunma Bakanlığı, personel açığını kapatmak için bugüne kadar 1763 subay, 4 bin 135 astsubay, 3 bin 698 uzman erbaş, 6 bin 162 sözleşmeli erbaş ve er, 92 sivil memur olmak üzere toplam 15 bin 850 personel temini gerçekleştirdi. Bakanlık personel alımına yönelik çalışmalarına bu sene de devam edecek. Bu yıl içinde 3 bin 755’i subay, 5 bin 375’i astsubay, 13 bin 213’ü uzman erbaş ve 20 bin 595’i sözleşmeli erbaş ve er olmak üzere toplam 42 bin 938 personel alınması planlanıyor…”
Geçen yıl 15.000, bu yıl 43.000 olmak üzere toplam 58.000 asker, kendi başına bir ordu…
Nasıl alınıyorlar, hangi kriterlere göre seçiliyorlar, seçim denetimi nasıl yapılıyor? Güvenlik soruşturmasının ölçütleri ne? Bu soruşturmayı kim yapıyor? Güvensizlik krizinin siyasi hayatı yönettiği şu günlerde bu alımlarda sadakatin ölçüsü ve ölçümü nedir? Yeni kurulan Milli Savunma Üniversitesi kimleri öğrenci olarak alacak? Nasıl bir subay profili hedefleyecek? Ne tür mezunlar verecek? Asker kimliği bakımından demokratik ve hukuk merkezli bir değişim mi olacak yoksa sadece iktidar el mi değiştirecek? Eski yapı kötü kopyası yeniden mi üreyecek?
Bu soruların içerdiği endişeyi bertaraf edebilmek için şeffaflık, hukuk ve demokrasi pusulasına ihtiyaç var....
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
18.05.2025
15.05.2025
10.05.2025
8.05.2025
4.05.2025