Ali BAYRAMOĞLU

Ali BAYRAMOĞLU
Ali BAYRAMOĞLU
Karar Tüm Yazıları
Neden otoriterleşiyoruz? (2)
15.01.2012
2961

 Birkaç gün önce sorduğumuz sorular şöyleydi: "Başbuğ'un tutuksuz şekilde Yüce Divan'da yargılanması, yargısal işlemin meşruiyetini arttırmaz mı? Böylece tutuklamanın üzerindeki "iktidar kavgası gölgesi" kalkmaz mı? Hükümetin bu meşruiyet yıpranmasının farkında olmaması mümkün mü? O zaman neden önlem almıyor?"

Soruların bir kısmına yanıt aldık.

Başbakan'ın Başbuğ'un "tutuksuz yargılanmasını isteriz" demesi, Cumhurbaşkanı'nın "Yüce Divan'da yargılansın" çıkışı, meşruiyet yıpranmasının farkında olduklarını gösteriyor.

Kaldı ki Başbuğ meselesi sadece bir örnek...

Tutukluluk süreleri, uzayan davalar, kimi tutuklamalarla ilgili gerek Başbakan'dan gerek diğer ilgililerden zaman zaman itiraz sesleri geliyor.

O zaman neden hükümet önlem almıyor, yeni düzenlemelere gitmiyor? Neden TMY'ye dokunmuyor? Neden özel yetkili savcı ve hâkimlerin eylem alanını denetim altına sokacak yasal sınırlamalar getirmiyor?

Hükümetin düşüncesi sanırız şu:

"Bu tür düzenlemeler, (örneğin tutuklu milletvekillerinin tahliyesi), yaşanan değişim sürecinin manivelası işlevi gören Ergenekon, KCK, Balyoz gibi davaları tümüyle olumsuz etkileyecek ve toplu tahliyelere yol açacaktır. Bu tahliyeler ise daha tam konsolide olmamış demokratik değişim sürecinin riske girmesi, geriye dönüş ihtimalini içermesi demektir..."

Siyasi iktidar yasal adımları önemli ölçüde bu nedenle atmıyor.

Ancak Başbuğ örneğinin kanıtladığı gibi siyasi iradenin gidiş gelişlerinin olduğu da açık. Siyasi iktidar devlet içi ilişkilerin normalleşmesini engelleyecek nitelikteki yargısal durumlardan rahatsız.

O zaman en azından bu tür konuda sık karşılaştığımız fiili etkisini kullanmıyor?

Çünkü kullanamıyor ve bir dirençle karşılaşıyor...

Çünkü eskilerle (asker, yargı, üniversiteler) yeniler (AK Parti ve etrafındaki aktörler) arasında bir iktidar mücadelesi ikincisinin lehine sona yaklaşırken, başka bir iktidar mücadelesi ortaya çıkıyor.

Direncin temeli de burada yatıyor.

Alevlenen bu yeni gerginlik düne kadar ittifak halinde olan güçler arasında meydana gelmektedir.

Bu gerginliğin yazı konumuza giren kısmını itibariyle şöyle özetleyebiliriz:

Siyasi iktidar kimi siyasi nitelikli davalar ve süreçlerde iç sesleri, eleştirileri ve devlet içi dengeleri dikkate alarak ipleri bir ölçüde gevşetme arzusundayken, müttefiki tersine bu ipleri germe arayışında.

Bu müttefiki nasıl tanımlamalı?

Dün de söyledik bu güç, konumuz çerçevesinde politik yönler taşıyan yeni adli refleks merkezli, git gide otonom hale gelen bir "emniyet-adliye dokusu ve işleyişi"yle tezahür etmektedir.

Bu yapının önemi siyasi karar mekanizmasıyla yarışan bir işleyiş üretmiş olmasından kaynaklanıyor. Nitekim Ergenekon, KCK ve asker meselesinde tüm adli soruşturmalar genel ve sistematik takip yetkisine sahip "polis istihbarat birimleri" merkezli yürütülüyor. Aylarca süren takip ve soruşturmalarda, savcılar "yönlendirici ve denetleyici" değil, "onaylayıcı ve meşrulaştırıcı" bir işlev görüyor. Mahkeme heyetleri önlerine gelen dosyalar itibariyle onları izliyor. Bu durumda bu yapı sadece suç takibi değil, suç alanı ve politikaların üretilmesi ve yürütülmesine soyunuyor. Buna imkân veren de emniyetin genel takip ve yönlendirme yetkisiyle, uygulama adı altında "kapsam tanımı" yapma araçlarına sahip bulunması oluyor...

Gelelim asıl soruya: Bu yapı, hükümetten ayrışıyor ve neden ipleri germe eğilimi taşıyor?

Şu açıktır: Ergenekon, KCK ve asker soruşturma ve davaları bu yapının ana üssünü, ana gücünü oluşturmaktadır ve bu güç burada verilecek en küçük bir tavizi, makaranın geriye sarması olarak algılamaktadır. Bu çerçevede kural dışı uygulamalarını, fikir ile eylem, siyaset ile düşünce arasındaki farkları hiçe sayan tutumunu gevşeteceği yerde tahkim etmektedir.

4 gün içinde açılan ve tutuklamayla sonuçlanan Başbuğ dosyası şekli itibariyle bu duruma son örnektir.

Büşra Ersanlı'nın, Ahmet Şık, Nedim Şener'in durumları buna bir örnektir. Bu uygulama bugün Kürt meselesinde Kürt siyasi alanının dışında kalan özgür düşünceye ve aktörlere bu yolla ulaşmakta ve otoriterleşme dalgası bu yolla da esmektedir.

Peki bundan sonra ne olur?

Dengeler kısa vadede değişmez, orta vadede ise sanırız rüzgârlar sert eser...

Umarız o rüzgâr demokratikleşme istikametinden gelir...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar