Ali BAYRAMOĞLU
28 Şubat’la ilgili tartışma yoğun. Doğal ve önemli. Zira bu ülkenin askerî ve otoriter olandan arınma çabasında 28 Şubat’la hesaplaşma en önemli yönlerden birini oluşturuyor. | |
Sık söyleniyor, 28 Şubat’ın pek çok yüzü var. Askerî yüz, siyasi yüz, medya yüzü, hatta toplumsal yüzü… Bunların her biriyle ayrı ayrı hesaplaşmanın gereği ortada ve bunun yapıldığına, yapılacağına da hiç şüphe yok. Ne var ki ülkemizde siyasi ve toplumsal değerlendirme sıkça derine inmiyor ya da sadece siyasi aktörler üzerinden yaşanan bir hesaplaşmayla sınırlı kalıyor. Bu durum, 28 Şubat için de geçerli. 28 Şubat, Türkiye’ye nasıl ve neden geldi? Neden sadece askerle sınırlı kalmadı? Neden büyük bir toplumsal karşılaşmaya, yaşam biçimi gerginliğine tekabül etti? Ve kendisini o günden bugüne nasıl taşıyabildi? Çatışma yerine sentez, kavga yerine etkileşim, içe kapanma yerine değişim hem ülke için hem tek tek laik ve İslami kesim için mümkün olabildi? Bu soruların önemli olduğunu, bugünlerde sorulması ve cevap aranması gerektiğini düşünüyorum. Birinci grup soruya cevabı sosyolojik bir bakış verir. Gerçekten de 28 Şubat, ardında sosyolojik bir öyküyü de barındırır. 1980’li yıllarda başlayıp 2000’li yıllara kadar uzanan bu sosyolojik öykü, çeşitli girdilerle ekonomik yapıdan toplumsal yapıya, siyasi ittifaklardan kültürel aidiyetlerin siyasileşmesine uzanan bir değişim sürecini kuşatır. Bu değişim sürecinin en önemli ve en doğal sonucu, toplumun merkeziyle çevresi arasındaki mesafelerin azalması, bu azalışın görünür ve aktif hâle gelmesi olmuştur. Toplumların kimi doğal kuralları vardır. Mesafe azalması, bu azalıştan kaynaklanan kimi yer değiştirmeler, örneğin kaynak çeşitlenmesi ve transferleri, sınıfsal yeni yapılanmalar, kültürel talepler, yaşam biçimi mücadeleleri olarak toplumsal ve siyasal gerginlikleri kaçınılmaz hâle getirir. Türkiye’de de öyle olmuş, 90’lı yıllar, modernliğin kaçınılmaz aşamalarından birini oluşturan merkezle çevre arasındaki mesafenin azalmasından kaynaklanan kriz dönemine tanıklık yapmıştır. Ancak bu mesafe azalışının sadece ekonomik aktörlerle ilişkili olmaması, kültürel unsurların belirleyici bir rol oynaması, hatta ekonomik olanı yönlendirici etkide bulunması, merkez-çevre karşılaşmasının şiddetini artırmış, hatta niteliğini etkilemiştir. Bu durumda sosyolojik “mesele”nin iç içe geçmiş iki nedeninden söz edilebilir. İlk neden, “modern” bir duruma ilişkindi. Sorun bu yanıyla her “modern” ülkede yaşanmış bir gelişmeyle, çevreyle merkezin sıcak teması ve eklemlenme gerilimiyle ilgiliydi. Birçok ülkede benzer durumlar yaşanmış, bu tür gerginlikler siyasi değişimle aşılmış, eklemlenme demokrasi yoluyla sağlanmıştır. Türkiye’de ise o dönemin toplumsal merkezi, yanına gelen ve taleplerde bulunan “toplumsal çevre”yi dışarıda bırakmak konusunda ısrarcı olmuş, bunu sağlamak üzere otoriterlik de olmak üzere her tür aracı kullanmış, bu oranda bu çatışma büyümüş, ciddi bir toplumsal kutuplaşmaya yol açmış, bir rejim krizi görüntüsünü kazanmıştır. İkinci neden, “post-modern” bir duruma ilişkindi. Sorun bu yönüyle, toplumsal ve siyasal yaşama, birey hak ve özgürlükleri açısından kültürel yönleriyle yeniden tanımlanan bir kimlikler şemsiyesinin hâkim olmasından ileri gelmiştir. Başka bir ifadeyle 90’larda, toplumu içindeki farklılıkları birbirine benzeterek üreten, bunu demokrasi ilkeleriyle, piyasa kurallarıyla yapan modernleşme gerçeği bir başka gerçekle karşı karşıya gelecektir. Bu gerçek, tektipleşmeyi vurgulayan modernlik fikrinin hilafına kültürel ayrışmaların ve çeşitliliğin altını çizecek, gelecek zaman merkezli ideal fikri yerine, şimdiki zamanı kuşatan günlük taleplerin mutlak hale gelmesini ifade etmiştir. Kürt kimliği, İslâmî kimlik, laik kimlikleşme, merkez-çevre çatışmasının asli aktörleri olmuştur. Bu durum, yerleşik cumhuriyet paradigmasını tartışmaya açmış, yeni bir demokrasi anlayışının doğmasına yol açarken, cemaatleşme ve milliyetçilik süreçlerini beslemiş ve çatışmaları derinleştirmiştir. 28 Şubat bu açıdan, bir bakıma, bu çok eksenli ve çok aktörlü karmaşık değişim sürecinin ürettiği sert çatışmaların bir sonucu olarak karşımıza çıkmıştır. Bugün geldiğimiz noktaya nasıl geldik? Cevap kısa ve basit. Demokrasiyle ve değişerek... |
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.09.2025
18.09.2025
14.09.2025
11.09.2025
6.09.2025
4.09.2025
30.08.2025
28.08.2025
23.08.2025
21.08.2025