Ali BAYRAMOĞLU

Ali BAYRAMOĞLU
Ali BAYRAMOĞLU
Karar Tüm Yazıları
Neden bir 28 Şubat yaşandı bu ülkede?
6.05.2012
3048

 

28 Şubat’la ilgili tartışma yoğun. Doğal ve önemli. Zira bu ülkenin askerî ve otoriter olandan arınma çabasında 28 Şubat’la hesaplaşma en önemli yönlerden birini oluşturuyor.

Sık söyleniyor, 28 Şubat’ın pek çok yüzü var. Askerî yüz, siyasi yüz, medya yüzü, hatta toplumsal yüzü… Bunların her biriyle ayrı ayrı hesaplaşmanın gereği ortada ve bunun yapıldığına, yapılacağına da hiç şüphe yok.

Ne var ki ülkemizde siyasi ve toplumsal değerlendirme sıkça derine inmiyor ya da sadece siyasi aktörler üzerinden yaşanan bir hesaplaşmayla sınırlı kalıyor. Bu durum, 28 Şubat için de geçerli.

28 Şubat, Türkiye’ye nasıl ve neden geldi? Neden sadece askerle sınırlı kalmadı? Neden büyük bir toplumsal karşılaşmaya, yaşam biçimi gerginliğine tekabül etti? Ve kendisini o günden bugüne nasıl taşıyabildi? Çatışma yerine sentez, kavga yerine etkileşim, içe kapanma yerine değişim hem ülke için hem tek tek laik ve İslami kesim için mümkün olabildi?

Bu soruların önemli olduğunu, bugünlerde sorulması ve cevap aranması gerektiğini düşünüyorum.

Birinci grup soruya cevabı sosyolojik bir bakış verir. Gerçekten de 28 Şubat, ardında sosyolojik bir öyküyü de barındırır.

1980’li yıllarda başlayıp 2000’li yıllara kadar uzanan bu sosyolojik öykü, çeşitli girdilerle ekonomik yapıdan toplumsal yapıya, siyasi ittifaklardan kültürel aidiyetlerin siyasileşmesine uzanan bir değişim sürecini kuşatır. Bu değişim sürecinin en önemli ve en doğal sonucu, toplumun merkeziyle çevresi arasındaki mesafelerin azalması, bu azalışın görünür ve aktif hâle gelmesi olmuştur.

Toplumların kimi doğal kuralları vardır. Mesafe azalması, bu azalıştan kaynaklanan kimi yer değiştirmeler, örneğin kaynak çeşitlenmesi ve transferleri, sınıfsal yeni yapılanmalar, kültürel talepler, yaşam biçimi mücadeleleri olarak toplumsal ve siyasal gerginlikleri kaçınılmaz hâle getirir.

Türkiye’de de öyle olmuş, 90’lı yıllar, modernliğin kaçınılmaz aşamalarından birini oluşturan merkezle çevre arasındaki mesafenin azalmasından kaynaklanan kriz dönemine tanıklık yapmıştır.

Ancak bu mesafe azalışının sadece ekonomik aktörlerle ilişkili olmaması, kültürel unsurların belirleyici bir rol oynaması, hatta ekonomik olanı yönlendirici etkide bulunması, merkez-çevre karşılaşmasının şiddetini artırmış, hatta niteliğini etkilemiştir.

Bu durumda sosyolojik “mesele”nin iç içe geçmiş iki nedeninden söz edilebilir.

İlk neden, “modern” bir duruma ilişkindi.

Sorun bu yanıyla her “modern” ülkede yaşanmış bir gelişmeyle, çevreyle merkezin sıcak teması ve eklemlenme gerilimiyle ilgiliydi. Birçok ülkede benzer durumlar yaşanmış, bu tür gerginlikler siyasi değişimle aşılmış, eklemlenme demokrasi yoluyla sağlanmıştır.

Türkiye’de ise o dönemin toplumsal merkezi, yanına gelen ve taleplerde bulunan “toplumsal çevre”yi dışarıda bırakmak konusunda ısrarcı olmuş, bunu sağlamak üzere otoriterlik de olmak üzere her tür aracı kullanmış, bu oranda bu çatışma büyümüş, ciddi bir toplumsal kutuplaşmaya yol açmış, bir rejim krizi görüntüsünü kazanmıştır.

İkinci neden, “post-modern” bir duruma ilişkindi.

Sorun bu yönüyle, toplumsal ve siyasal yaşama, birey hak ve özgürlükleri açısından kültürel yönleriyle yeniden tanımlanan bir kimlikler şemsiyesinin hâkim olmasından ileri gelmiştir. Başka bir ifadeyle 90’larda, toplumu içindeki farklılıkları birbirine benzeterek üreten, bunu demokrasi ilkeleriyle, piyasa kurallarıyla yapan modernleşme gerçeği bir başka gerçekle karşı karşıya gelecektir. Bu gerçek, tektipleşmeyi vurgulayan modernlik fikrinin hilafına kültürel ayrışmaların ve çeşitliliğin altını çizecek, gelecek zaman merkezli ideal fikri yerine, şimdiki zamanı kuşatan günlük taleplerin mutlak hale gelmesini ifade etmiştir.

Kürt kimliği, İslâmî kimlik, laik kimlikleşme, merkez-çevre çatışmasının asli aktörleri olmuştur.

Bu durum, yerleşik cumhuriyet paradigmasını tartışmaya açmış, yeni bir demokrasi anlayışının doğmasına yol açarken, cemaatleşme ve milliyetçilik süreçlerini beslemiş ve çatışmaları derinleştirmiştir.

28 Şubat bu açıdan, bir bakıma, bu çok eksenli ve çok aktörlü karmaşık değişim sürecinin ürettiği sert çatışmaların bir sonucu olarak karşımıza çıkmıştır.

Bugün geldiğimiz noktaya nasıl geldik?

Cevap kısa ve basit. Demokrasiyle ve değişerek...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar