Ali BAYRAMOĞLU
Siyasi iktidarın, yeni kayyımlar, Ayasofya, Batı’ya restleşme, sosyal medya düzenlemesi gibi bazı adımlarını, “akılcı” bulmayan bir bakış var. Şaşırtıcı değil.
Zira yakın gelecekte seçim yok. Kısa vadeli ve ani milliyetçi kabarmaları besleyecek, özür örtecek tür çıkışların bu anlamda karşılığı yok. Ayrıca anketler cumhur ittifakı oy oranlarının düşüşte olduğu söylüyor. Neden olarak ise, keyfi-şahsi-otoriter politikalar gösteriliyor. Bu durumda siyasi iktidarın kendisine zarar veren, kaybettiren bir çizgide ilerlediği varsayımı gündeme geliyor ve gidiş “akılcı” bulunmuyor.
Peki, bu varsayım doğru mu? Söz konusu varsayım, aslında, demokratik rasyonalitenin bir ürünüdür. Toplum-iktidar ilişkilerine dair, kimlik baskısından arınmış, evrensel değerlerin önemini bilen, bireysel çıkar-karar ilişkisini siyasi davranışa yansıtan bir nedensellik mantığından yola çıkar. Yanlış bir mantık olmamakla birlikte, kimi kültürlerde, siyasi hareketliliği açıklamak için tek başına yeterli değildir.
Nitekim, “siyasi iktidarın ekonomik ve sosyal başarısızlıkları oylarını düşürür”, “yüksek enflasyon, yüksek kur, ekonomik kriz, iktidarın altını oyar” tarzı denklemler Türkiye gibi ülkelerde, ancak büyük fırtınalara dönüştüğü zaman, daha önemlisi bu çerçevede birey çıkarı kadar topluluk çıkarını da altüst ettiği zaman anlam kazanır.
Peki, Türkiye bu noktaya geldi mi? Çok emin olmamak gerek.
Elbet, bu istikamette önemli gelişmeler yaşanıyor. Farklı değer sistemlerin kişiler düzeyinde oluşan sentezi, keyfi siyasetin tüm grupları kuşatan bir şekilde meşruiyet sınırlarını zorlaması gibi unsurlar bunlar arasında yer alıyor. Özellikle ilk unsur, 1990’larda filizlenen, AK Parti’nin ilk döneminde yerleşen geri çevrilemez önemli sosyolojik girdidir. Bir süredir, özellikle son yerel yönetim seçimlerinde ortaya çıkan siyasi eğilim de bir ölçüde bu girdinin sonucudur. Bu siyasi eğilimin ise, çatışmaya mesafeli, merkezin yeniden inşasını talep eden, adalet-meşruiyet ilişkisini önemseyen toplumsal bir dip dalga olduğu açık.
Ancak bu dalga henüz, Türkiye’nin yukarıda belirtilen noktaya geldiğini gösterecek güçte görünmüyor. Zira, dengeleri değişse de, siyasi bir kutuplaşmayla birlikte seyrediyor.
O zaman, cephenin diğer tarafına geçip önce şunu sormak gerek: Cumhur ittifakının yüzde 40-45’lik seçmen kitlesi bu kutuplaşmaya ne anlam veriyor?
Belli ki, ekonomik krizler, keyfi-popülist siyaset tarzı, hukuk devleti alanındaki gerilemeler henüz, en azından muhafazakar kesimin büyük parçası tarafından için “topluluk” çıkarına zarar veren gelişmeler olarak algılanmıyor.
Hatta tersi söylenebilir. Topluluk çıkarı önemli ölçüde bunlar üzerine temellendiriliyor.
Buna paralel olarak, topluluk tanımında da kimi unsurlar yer değiştiriyor. Nitekim bugün muhafazakar aidiyet konusunda özellikle siyasi meselelerde milliyetçiliği yedeğine alan dindarlık yerine, bugün dindarlığı taşıyan bir milliyetçilik öne çıkmış durumda.
Kürt meselesindeki muhafazakar tutuculuk, Ayasofya’nın camiye çevrilmesi karşısında tartışmayı bile engelleyen, muhafazakar kesim tavrı, üreyen mahalle iklimi buna açık örnekler değil midir?
Velhasıl özellikle makro siyasi konularda toplulukçu davranış ve algı, bireysel olan karşısında mikro alanda olduğu ölçüde gerileme yaşanmıyor.
Türkiye’nin cumhur ittifakı elinde git gide büyük ve geleneksel sağ temalara ilerlemesinin, sivillik iddiasını iyice kaybetmesinin asli nedenlerinden birisi budur.
Erdoğan-Bahçeli ikilisi, bugün, muhafazakar seçmene içeride disiplinli, lider esaslı ve yerel değer sisteminin hükümranlığında, dışarıda ise fiili güç kullanımına, militarist tavır ve başarıya endeksli bir özgüven politikası vadediyor ve yürütüyorlar.
Otoriterliğin rasyonalitesi bunlar üzerine oturuyor.
Toplumsal merkez arayışı ne denli ciddiyse, bu eğilim de o denli ciddi.
Erdoğan’ın son dönemde attığı tüm adımlar. bu “disiplinli toplum, güçlü devlet” modelinin tahkim edilmesine dayalı. Ve bu tür adımlar atılmaya devam edecek gibi görünüyor.
Otoriter mantığın, kendi tanımları içinde ve kendisi bakımından kurucu bir işlevini olduğunu unutmamak gerekir.
O zaman siyaset alanı sadece muhalif siyasi partilerin eleştiri, itiraz, çatışma karşıtı merkez, demokratik rasyonellik iddiasından, bunun meydana getirdiği sahadan oluşmuyor demektir. Özellikle başarılı-güçlü-özgüvenli devlet fikri, bunu taşıyan dış politika, bundan beslenen toplulukçu-milliyetçi dil önemli bir siyasi alanı ve siyasetin hala hakim unsurunu oluşturmaktadır.
Karşılaşma yeri burasıdır
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
18.05.2025
15.05.2025
10.05.2025
8.05.2025
4.05.2025