Berrin Sönmez
Çocuğun, kendisini en güvende hissetmesi gereken evde, kendisini her türlü tehlikeden koruyacağına inanılan kişilerden gördüğü cinsel şiddet karşısında ne denli çaresiz olduğunu anlayabiliriz. Sosyolojik, kültürel, ekonomik, hukuki açılardan tonla engeli de bu iç engellerin üstüne bindirdiğimiz zaman cinsel şiddet türleri içinde mücadele edilmesi ve önlenmesi en zor alan oluşunun nedenleri ortaya çıkar.
Ensesti tabu olmaktan çıkarıp, konuşulur kılması bakımından magazine çok şey borçluyuz belki. Diğer yandan cinsel şiddetin bu denli önemli ve başa çıkması en zor biçimini, magazinel boyuta, sansasyonel iddia ve çarpıtmalarla seviyesiz ağız dalaşına hapsetmesi riski de var. Ensestin konuşulmaması kadar bağlamından koparılıp magazin boyutunda konuşulması da şiddetle mücadeleyi zorlaştıran etkenlerden.
Cinsel şiddet, şiddet türleri içerisinde mağdur açısından şikayetle ilanı en zor olan. Uzun yıllar süren kadın mücadelesiyle artık şikayeti ve cezalandırılması biraz daha mümkün olsa da cinsel şiddetle uğraşan herkesin teslim ettiği gerçek şu ki bildiğimiz sadece buz dağının görünen kısmı. Cinsel şiddet mağdurları hâlâ suçlunun cezalandırılması için gereken ilk adım olan şikayeti gerçekleştirmekte çok zorlanıyor. Topluma güvenmediğinden; yargıya güvenmediğinden; böylesi bir saldırıyla onurunun çiğnendiğini itiraf etmenin içsel zorluğundan; salt anlatarak bile aynı travmayı ikinci defa yaşama endişesinden ve daha pek çok nedenden hâlâ cinsel saldırı suçlarının pek azı yargıya intikal ediyor. Yargıya intikal edenlerin de pek azı hak ettiği cezayı alıyor. Hal böyleyken ensest gibi cinsel şiddet türleri arasında neredeyse konuşulması bile tabu haline getirilmiş yakıcı bir konuda şikayetin yani suçun ilanının ne denli zor olduğunu gelin bir düşünelim.
EVİ, ÇOCUĞUN SIĞINAĞI AMA…

Dört yaşında ensest mağduru bir kız çocuğunun, anaokulunda, evinizin resmini çizin ödevi için yaptığı resim
Ensest konusunda üzerinde uzlaşılmış tek bir tanım yok. Hukuk ve psikolojinin tanımları farklı diyor, A. Ufuk Sezgin, Mor Çatı Yayını, 1998 tarihli “Geleceğim Elimde” isimli kitabın ilgili bölümünde. Bölüm adı “Aile içinde çocuğun cinsel tacizi: Ensest.” Ebeveyn figürü olarak anlaşılan baba, dede, amca-dayı, ağabey tarafından cinsel saldığı gerçekleştirilen evlerde genellikle fiziksel şiddetin de yaşandığı belirtiliyor. “Tacizciler, cinsel şiddet uygulayacakları mağduru, zorbalıklarıyla sindirir, korkutur, ölüm veya cezayla tehdit ederek iyice savunmasız hale getirirler. Bunların hiç biri olmazsa duygusal olarak baskı uygularlar.” Ensest dediğimizde bir evde bir veya daha çok çocuğun maruz kaldığı bu hayatı zihinlerimizde canlandırma hiç zor değil. Kitapçıkta belirtilmemiş olmasına rağmen duygusal baskıyı da “annesini/kardeşini kurtarma sorumluluğu yüklenmesi” şeklinde anlamak gerekiyor. Çocuğun, kendisini en güvende hissetmesi gereken evde, kendisini her türlü tehlikeden koruyacağına inanılan kişilerden gördüğü cinsel şiddet karşısında ne denli çaresiz olduğunu anlayabiliriz. Sosyolojik, kültürel, ekonomik, hukuki açılardan tonla engeli de bu iç engellerin üstüne bindirdiğimiz zaman cinsel şiddet türleri içinde mücadele edilmesi ve önlenmesi en zor alan oluşunun nedenleri ortaya çıkar. Nitekim bırakınız çocuğun çaresizliğini, bırakınız ilk anda kolayca suçlamayı adet edindiğimiz annenin çaresizliğini, son günlerde köşe yazıları bile ensestle mücadelenin kadın ve çocuk açısından zorluğunu gösteren ibretlik örnek sundu bize.
BİR KADIN YAZDI ANINDA DÖRT ERKEK SAVUNMAYA GEÇTİ
Tabii “en iyi savunma saldırı” mantığıyla döşendi köşe yazıları. Yuh çekmelerle, Melis Alphan’ın gazetesi işaret edilerek “kendi ailesindeki oranı” sormalar seviyesizliğine düşenleri, ağza almaya değmeyeceği için ait oldukları çöplüğe bırakalım. Diğer ikisi üzerinde biraz konuşmayı hak ediyor. İlk olarak Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, konuya mantıklı ve hakkaniyetli yaklaştığını düşünüyorum. Beni de rahatsız eden “ensesti muhafazakar ailelerle” iliskilendiren ve ne dediği de tam anlaşılmayan yuvarlak ifadeler, Gergerlioğlu’nu da rahatsız etmiş. Siyasal kamplaşmayı tanımlayan bir yanıyla algılayarak konunun siyaset ve ideolojler üstü mücadeleyi gerektirdiğini belirtmiş ki çok yerinde bir tespit. Ancak yüzde 40 oranına itiraz ederken dile getirdiği, bilimsel ölçüt beklentisi, konunun çok uzağında kalmaktan ileri geliyor sanırım. İnsan hakları savunusu ve devlet şiddetine karşı çıkarken geliştirilen prensipler cinsel şiddetle mücadeleyi hele de ensestle mücadeleyi kapsamıyor maalesef. Yapılan anketlerin sunulması vs. mümkün değil.
Tahmin edileceği gibi kapılar çalınarak yapılmıyor bu anketler. Kliniklere başvuranlar, sivil toplum örgütlerinden yardım isteyenler ve yargıya intikal etmiş dosyalarla sınırlı ulaşılabilecek rakamlar. Ülkemizde hukuk ensesti tanımlamadığı, akademi bu alanda bilimsel bilgi üretmediği ve siyaset sorunu hiç konuşmamayı tercih ettiği için kadınların çabası, el yordamıyla ilerleyerek mağdura destek sunabilmek üzerine. 2011 yılında TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, ensesti araştırmak için bir alt komisyon kurma kararı almıştı. Alt komisyonun kurulacağı açıklandı ve ertesi gün kararın iptal edildiği bildirildi. Bir gecede değişti her şey. Siyasi irade toplumun ve ailelerin ensest konusundaki suskunluğunu meclise taşımış oldu. İşte böyle zor bir alanda ilerlemeye çalışan kadın derneklerinden, bilimsel kriter istemek haksızlık. Ölçüt geliştirecek uzun ve kapsamlı ortak çalışmalar şurada dursun bakın konu dile geldiğinde bile yazar ve yazarın atıf yaptığı Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) ile başkanı Canan Güllü bunca saldırıya maruz kaldı.
Diğer yandan Sevgili Canan ile görüşmemde mesela “muhafazakar aile” ifadesini kesinlikle dindar kesimi tanımlamak için sosyolojik manada veya iktidara yakın çevreleri işaret edecek siyasi kavram niteliğinde kullanmadığını öğrendim. Mealen “kendi içine kapalı, çevresiyle sosyal ilişkiler kurmaktan kaçınan aileler” ensestin görüldüğü aileler olarak tanımlanmak istenirken muhafazakar kelimesiyle ifade edildiğini belirtti. Gerek kendisinin röportajlarında gerekse Melis Alphan’ın yazısında bu kadar bariz hata yaparak bunca siyasallaşmış bir kavramı tercih edişi, şiddetle mücadele açısından toplumsal kesimlerin ortaklaşmasını önleyen vahim bir hata olmuştur. Eğer reklamın iyisi kötüsü olmaz, konu gündemde olsun yeter bakış açısına sahiplerse o da sorunun bir diğer boyutu olarak ayrıca tartışmayı gerektirir.
Yüzde 40 oranının netliğini ise TKDF, şu saate kadar açıklama yapmadığı için bilemiyoruz. Dile gelen oranın neyi ifade ettiğini izah edecek bir açıklama gelirse tekrar konuşmak üzere şu an için Sevgili Canan Güllü’ye vahim bir hata yaptığını söylemem gerek. Hata oranda değil. Bu rakamın neyin oranı olduğu, neye göre ölçüldüğü ve nasıl hesaplandığı izah edilmeden oran açıklanması hata olan. Türkiye Ensest Atlası gibi kocaman bir isimle ve söylendiğine göre yedi yıllık çalışmayla, Finlandiya Büyükelçiliği’nin fon ve raporlama desteği de alınarak yapılmış bir çalışma topluma duyurulacaksa bütün veriler sunulur. Sunulamayacaksa duyurulmaz. Ensest kurbanlarının sessizliğe mahkum edilmesi kadar sorunlu bir yaklaşım, çalışmanın bütünü ortaya konmadan yüzde 40 oranı ve muhafazakarlık kavramıyla ilanı. TKDF tarafından Ensest Atlası gibi havalı bir isimle yayınlanan kitapçık ise konunun uzmanı olarak sunulan kişilerin bir atölye çalışmasına ait teorik tartışmaların özetinden ibaret. Çalışılması da açıklanması da zor bir alanda kocaman isimle teorik toplantının özetini sunarak daha fazla zorlaştırmanın hiç gereği yoktu.
Yazıyı çok uzattığımın farkındayım ancak bir de Medaim Yanık ve yazısı hakkında iki kelam etmeden bitirmek olmaz. Konunun uzmanı olarak, ensesti gayet güzel tanımlayıp kendi akademik bulgularını dile getiriyor, Medaim Yanık da. “Benim uzmanlık tez çalışmamda, psikiyatri polikliniğine başvuran kadınların yüzde 13.3’ü ensest yaşantısı bildirdi.” Diyerek konuya ilişkin çok önemli bilimsel tespit sunuyor. Bu ifadenin öncesinde de yüzde 40 oranının dayanaksız olduğunu belirttikten sonra veriyor yüzde 13,3 oranını. Başvuran kadınlar arasında dediğini de yazalım aklımıza. Ve paragrafın sonundaki şu satırları okuyalım: “Eğer toplum genelinde ensesti en geniş kullanımıyla düşünürsek, rakamın yüzde 1 ile yüzde 10 aralığında olduğunu söylememiz gerekiyor. Maalesef tam rakamı gösterecek yeterli güvenirlikte veri yok. Eğer ensesti baba – kız veya kardeşler arası tamamlanmış cinsel ilişki olarak en dar anlamında tanımlarsak, bu sefer rakamın yüzde 1’ler civarında olduğu söylenebilir.”
Ne yaptın hoca, deriz hep birlikte. Sadece kadınların başvurucu olduğu durumda bile yüzde 13,3 bulduğun bilimsel çalışmaya sahipsin. Ensest kurbanlarının sadece kız çocukları olmadığını benden daha iyi bilecek olansın. Tahmin edilebileceği üzere, bekaret ve hamilelik gibi suçun açığa çıkmasını ve failin yakalanmasını kolaylaştıran unsurlar olmadığı için aile içinde ve dışında çocuğun cinsel istismarı açısından oğlan çocukları, kız çocuklarından çok daha korunaksız. Zannedildiğinden çok daha fazla oğlan çocuğunun ensest kurbanı olabileceği gerçeğini alanın uzmanı nasıl göz ardı eder? Neye göre o kocaman bilimsel edayla bir anda oranı yüzde 1 ila 10 arasına çeker, yazıda izahı yok. Bir sivil toplum örgütünü bilimsel dayanaktan yoksun olmakla suçlarken olsun kendi sözüne bilimsel dayanak getirmeli değil miydi? Tuhaf. Bir başka tuhaflık da üveyler dahil olmak üzere tanımlanan ensest fiilini sırf hiçbir bilimsel kanıt sunmadan yüzde 1 tahminine çekebilmek için baba ve kardeşe indirgemesi kadar gerçek dışı yaklaşım olamaz.
Yazarlar
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.08.2025
28.02.2025
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024