Berrin Sönmez
Hak ihlallerine zemin hazırlayan dayanaksız ithamlarla siyaseten linç etmek yerine Sayın Erdoğan’a, yirmi yıl önce kendisine sunulan desteğin benzerini Sayın Selahattin Demirtaş’a sunmak yakışırdı. Yine yirmi yıl önceki Erdoğan’a aynı zamanda bugün Sayın Akşener ve Sayın Karamollaoğlu’na karşı medya, belediyeler ve fanatik partizanlarca yöneltilen çeşitli engelleri yok etmek de yakışırdı bu adayları yok saymak yerine.
“Terörü araçsallaştırmak yöntemiyle, toplumu terörize ederek yürütülmeyen seçim kampanyasına ben kampanya demem” kıvamındaki yaklaşımıyla başladı Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Haziran akşamı Kanal D, CNN Türk ortak yayınına. “Biz kaç terörist etkisiz hale getirdiğimizi anlatıyoruz. O ise terörist başı ile gelen ‘meydanlara dökülün’ diyerek Kürt kardeşlerimizi sokağa döken Demirtaş’ı ziyaret ediyor.” Diğer adayların yok sayıldığı söyleşide, muhatap alınan Muharrem İnce dışında, zikredilen tek şanslı 🙂 isim Demirtaş. 6-8 Ekim Kobane olayları bahane edilerek halka ezberletilen ithamlarla suçlanarak anıldı yine Selahattin Demirtaş. Kobane’nin diğer boyutlarına hiç değinilmeden.
Mesela IŞID saldırısıyla dünyanın ayağa kalktığı o günlerde Ezidilerin ve Kürtlerin vahşice katledilişine değinilmedi. Kobane katliamının insanların vicdanında açtığı derin yarayı en yakıcı biçimde Kürtlerin hissedişi anlatılmadı. Hemen sınırın bu yanında çaresizce az ötedeki vahşetle akrabalarının kıyıma uğramasının yarattığı dehşeti o zaman da anlamamıştı zaten. HDP’nin söylem hataları olsa bile halkın duygularına tercüman oluşu gerçeğini görmemişti. Üstelik o üç günde 53 kişi öldükten sonra sınır ötesi müdahaleye izin vermiş olmakla, olayların provokasyonlarla şiddet boyutuna varmasını hariç tutarak söyleyelim ki protestoların haklılık payını devlet zımnen de olsa kabul etmiş oldu. İşin bu yönü hep karartılmaya çalışıldı zaten. Onlarca insan ölmeden önce yapması gerekeni ancak olaylardan sonra yapmakla yöneticiler kendi kusurlarını itiraf etmiş sayılır aslında. Hele de sınırın öte yanına müdahalenin gerçekleşme şeklini ısrarla gözden uzak tutmakla…
Bugün Kandil’e operasyon sinyalleri verilirken o gün, peşmerge kıyafetiyle Kandil mensuplarının sınırdan devlet gözetiminde içeri alınıp Kobane’ye gönderildiğini bilmeyen yok ama söyleyen de pek yok. Şimdi terörist dediklerinin, o zaman devlet araçlarıyla taşındığını ve bunun Kobane olaylarında ancak onlarca kişi hayatını kaybettikten sonra yapıldığını dile getirmedi Erdoğan. Sınırın öte tarafında yüzlerce insan katledilip binlercesi perişan halde kaçmaya çalışmadan, sınırın bu tarafında onlarca insan ölmeden, PKK mensuplarını Barzani’nin peşmergeleriymiş gibi gösterip sınırdan geçirmeden önce kendi askerimizle IŞİD’i durdurabilirdik. Ve bu pek haklı bir dış müdahale olurdu. İnsanî, vicdanî ve dünya kamuoyu nezdinde, uluslararası hukuk çerçevesinde yerinde bir mücadele olurdu IŞİD’e karşı.
Diğer yandan Kürt siyasetinin yeniden dizaynı ve yerel dinamiklerle de bağlantılı Kobane olayları. Kürt siyasetinde çoğullaşma arayışından söz etmek gerek Kobane protestolarının arkasından yaşanan olayların tırmanış nedenlerini anlamak için. İktidarın HDP’yi PKK ile özdeşleştirmesi aslında Kürt siyasetinde farklı bir temsilci parti yaratma arayışının dışa vurumu. Yazık ki ilk akla gelen ihtimal eski devlet refleksiyle, HÜDAPAR oldu. HDP ile HÜDAPAR mensupları karşı karşıya geldi Kobane olaylarında. Bunu da maalesef olaylar sırasında öldürülenlerin kimlikleri açıkça ortaya koymuştu.
Hizbullah ile ilişkili görülüp kanunen kapatılan Mustazaf-Der yöneticilerinin kurucusu olduğu HÜDAPAR. Hizbullah ise, JİTEM’le ilişkili kontr-gerilla örgütü olarak anılan, faili meçhullerin, Konca Kuriş’in ve daha nicelerinin işkenceyle katledilişinin baş aktörü. Günümüzde HÜDAPAR yetkilileri şiddetle ilişkileri olmadığını, geçmiş örgütle bağlarının bulunmayıp siyasetle meşgul oldukların ısrarla söylüyorlar. Ne güzel şey vaktiyle bir terör örgütüyle ilişkili olsa bile şiddetten arınmış olarak siyaset yoluyla mücadele edilmesi. İktidarın çelişkisi ise HÜDAPAR için tanıdığı şiddetten arınmışlık ve siyaset hakkını HDP’den esirgemesi. Somut olmayan suçlamalarla, kimi söylemlerin muğlaklığını, ceza kanunun esnek yorumlarına uydurma yoluyla HDP’nin terörle ilişkilendirilmesi de olaylardan sonra HÜDAPAR mayası tutmayınca başlamıştı hatırlanacağı gibi. Böyle yaman çelişkiye ve birinin suçlanırken diğerinin aklanıp Kürt siyasetinin dizaynına yol açacak kirli oyunlara hiç girmeye gerek yoktu aslında. Hem Türkiye siyasetinin geneli hem Kürt siyasi partilerinin önü demokratik yollarla açılabilirdi. Seçim barajını kaldırmak veya sembolik oranlara düşürmek yeterdi. Sonrası seçmen tercihiyle kendiliğinden gerçekleşirdi zaten. Ezcümle Kobane hatırlandığında kusurlu olan ülkemiz ve yöneticilerimiz. Demirtaş’ın bile değil çağrı metnindeki bazı ifadelerle HDP’nin kusuru, yönetim sorunlarının yanında devede kulak mesabesinde kalıyor.
Ayrıca seçime yaklaşık iki hafta kala İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından her an başlayacakmış gibi duyurulan Kandile operasyon meselesine ilişkin sözler düşündürücü. Bakan, sadece ‘zamanlama meselesi’ olarak duyururken Cumhurbaşkanı, “tehdit olursa görüşürüz, Bağdat çözemezse vururuz” diyor: “Olayın tabii iki boyutu var: Kandil ve Sincar. Irak’tan Türkiye’ye herhangi bir tehdit olursa, Bağdat yönetimiyle bunu görüşürüz. Bağdat ‘ben bunu çözerim’ dediği taktirde ne ala. ‘Çözemem’ derse Sincar’ı da Kandil’i de vururuz.” Seçime on üç gün kala konuya ilişkin en üst yetkili ağızdan gelen bu açıklamalar, Kandil’in gündeme seçim yatırımı olarak taşındığını ortaya koymuş oldu. Bir askeri operasyonla, çatışmayla kimi seçmenin desteğini kazanma ihtimali aslında bütün sorunların temelinde yatan ruh hali, başka yazıların konusu olacak sosyolojik gerçekliğimiz ne yazık ki.
Aynı konuya devam ederek vahim tehlikeye dikkat çekmek isterim. Sözlerinin tam bu kısmında Sayın Cumhurbaşkanı bir başka çok kritik ifadeye yer verdi. Mahmur dedi. Mahmur Mülteci Kampı’nı vurma ihtimalini açıkça söylemediyse de ima ederek konuyu tamamlaması ürkütücü. Diplomatik ve istihbari kanallarla Türkiye’nin hep gündemde tutması normal ama Mahmur’un askeri açıdan dile getirilmesi kabul edilemez. Mahmur’a yönelik ‘terör yuvası’ iddiaları haklı olsa bile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği denetimindeki sivil kampa yönelik askeri operasyon ihtimali bile ülkemiz için yüz karası. Bu sözlerin geri alınması, düzeltilmesi elzem. Sayın Erdoğan, Sabra ve Şatilla kamplarını hatırlayıp kendisini, Beyrut Kasabı Ariel Şaron ve Türkiye’yi de İsrail kadar suçlu kılacak böyle bir ihtimali hatırından ve söyleminden derhal çıkarmalı. Unutulmasın ki Filistin Kurtuluş Örgütü’nü Lübnan’dan çıkarmak için yapılan İsrail operasyonları sırasında da bu iki kamp Şaron tarafından terör yuvası olarak isimlendirilip, silahsız sığınmacılar katledilmişti. On bin dolayında ve 90’ların karanlığından kaçarak, Türkiye’den Irak’a sığınmış, çoğunluğu Hakkarili Kürt mültecinin yaşadığı Mahmur Kampı’na askeri operasyon insanlık suçu olur. İhtiyacımız olan demokratik ve onurlu barışa ulaşırsak, iddialar doğruysa bile Mahmur, tehdit yaratmayacakken…
Berkin Elvan ve Yasin Börü, aynı yaşlardayken hayattan koparılan iki çocuğumuz. Birini överek diğerini yererek değil ikisine de aynı ölçüde yüreği sızlayarak siyaset yapanların bugünümüze, geleceğimize hayırlı katkısı olabilir ancak. Vaktiyle soyut ve evhama dayalı suçlamalarla, “muhtar bile olamaz” denilerek mahkum edilen bir siyasi lider vardı. Bugün de benzer evhamlar ve soyut suçlamalarla mahkum bile değil tutuklu bir cumhurbaşkanı adayı var. Tarih tekerrür ediyor. Vicdan Berkin ve Yasin’i aynı gönle sığdırmayı gerektirdiği gibi demokratik tutum da 1998’deki Erdoğan ile 2018’deki Demirtaş’ı aynı şekilde desteklemeyi gerektirir.
Sadece Muharrem İnce ziyaret etmiş olsa bile diğer adaylar Sayın Meral Akşener ve Sayın Temel Karamollaoğlu da imza veren binlerce seçmen gibi Sayın Selahattin Demirtaş’ın serbest kalmasını istediler defalarca. Rakip adaylar, adil ve eşit seçim yarışında hakkaniyetin de gereği olarak demokratik dayanışma sergiliyor. Ama mevcut Cumhurbaşkanı ve aynı zamanda aday Sayın Erdoğan ise söyleşide: “Bu dayanışmayı anlamak mümkün değil” sözleriyle hayretini dile getirdi. Hayretine hayret ederek izledim. Zira bu dayanışmayı anlamak için biraz geriye dönüp Pınarhisar Cezaevi’ne yolcu edilişini hatırlaması yeterdi. O gün kendisi gibi düşünmeyen pek çok kişi, fikirlerine hiç katılmadığı halde demokrasinin, özgürlüğün gereği olarak yanında yer almış, dayanışma göstermişti. Keza kısa süre sonra da milletvekilliği önündeki engellerin ortadan kaldırılması için CHP ve Deniz Baykal başta gelmek üzere pek çok kişi ve kurum dayanışma sergilemişti.
Bu dayanışma Recep Tayyip Erdoğan, biricik üstün insan olduğu için değil o gün haklı olduğu için, adalet aradığı için yaşandı. Bugün Selahattin Demirtaş haklı ve adalet arayışında. Hak ihlallerine zemin hazırlayan dayanaksız ithamlarla siyaseten linç etmek yerine Sayın Erdoğan’a, yirmi yıl önce kendisine sunulan desteğin benzerini Sayın Selahattin Demirtaş’a sunmak yakışırdı. Yine yirmi yıl önceki Erdoğan’a aynı zamanda bugün Sayın Akşener ve Sayın Karamollaoğlu’na karşı medya, belediyeler ve fanatik partizanlarca yöneltilen çeşitli engelleri yok etmek de yakışırdı bu adayları yok saymak yerine. Heyhat…
Yazarlar
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.08.2025
28.02.2025
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024