Berrin Sönmez
Mevlid-i Nebi haftası ve bu yıl haftanın aile temalı kurgulanışı, pek çok açıdan farklı tartışma konuları ve sorular açmaya yatkın görünüyor. Aile temasının seçilişi, hegemonik erkekliği sürdürülebilir kılma gayretiyle açıklanabilir kolayca. Diyanet İşleri Başkanlığı’nca hazırlanmış hizmet eden, saygılı, ev içinde bile pür tesettür kadın ile telefonla meşgul, saygısız ama daha önemlisi hizmet alan koca/erkek videosu bile tek başına yeter, aile kavramına yüklenen anlamı görmek için. Görüldü de nitekim. Aile deyince eş/eşit olamama halini yücelttikleri çokça yazılıp konuşuldu. Bense mevlide, Hz. Muhammed’in doğumuna aşırı önem atfedişin farklı çağrışımlarına değinmek istiyorum bugün.
Mevlit kandili kutlamalarının İslam toplumlarında dinin sosyokültürel boyutu, görünür yüzü olduğu söylenir. Ancak bu kadar masum mu, gerçekten din sosyolojisi alanına ait kültürel olgudan mı ibaret, sorusu da tartışıldı çok kez. Kültürel öge olmayıp din-devlet ilişkisi içinde ele alınması gereken politik olgu olduğu yönünde pek çok görüş belirdi. Tarih bilgilerimiz de bu görüşü destekler nitelikte. İtikat boyutunu ve din düşüncesi çerçevesinde yol açtığı farklılaşmaları tartışmak günümüzde bile pek mümkün değil. İslam’da iman esaslarıyla, vahdet prensibiyle çelişki yaratan durumu fazla tartışıl(a)madı. Hiç söylenmedi diyemeyiz tabii ki. Fakat İslam dünyasındaki ve ülkemizdeki tekfirci gelenek nedeniyle özgürce derinleşilemedi.
İslam tarihinin ilk yüz yıllarında düşünürleri, alimleri en çok meşgul eden meşelerden birisi, o çağın en önemli tartışma konusu düalizm karşısında vahdet inancını savunabilmekti. Mevlit kandili kutlama usulünün icadıyla düalizm arasında ilişki var mı? Resmi kandil kutlamaları, İslam dünyasında devlet politikasıyla vahdet karşısında düalizmin yani bircilik karşısında ikicilik düşüncesinin galebesi mi? İslamın iman esaslarına aykırı olmasına rağmen politik tercihle sürdürülen resmi kandil kutlamaları, Müslüman toplumlardaki otoriter eğilimle ilişkili mi? Cevap arayabilmek için gerekli tartışma ortamına ulaşmak mümkün mü, bu da ayrı soru tabii.
Mevlit kandilinin tarihçesi, yukarıdaki sorulara ulaştırıyor, cevaplar da belki orada gizlidir. İlk defa Fatımi Devletinde resmi kutlamayla çıkıyor karşımıza Mevlit Kandili. Mısır merkezli ve Suriye’nin bir kısmına da hakim olan Fatımilerin ismi malum Hz. Fatıma’dan gelir. Devletin kurucusu Ubeydullah’ın soyu tartışmalı da olsa Hz Ali’ye dayandırılır. Şiî öğretinin İsmailîye koluna bağlı oldukları bilinir. İmametin, İmam Cafer’in kendisinden önce ölmüş oğlu İsmail’den devam ettiği anlayışına bağlıdırlar. Zaman zaman düalizmin baskın karakter kazandığı, İsmailîye kolu sadece zahir-batın ikiliğiyle anılmaz. Dini propaganda alanında da bilimsel ve düşünsel gelişmelerle sağladıkları üstünlükle anılırlar. El Ezher, Fatımîler zamanında kurulmuştur. Devletin yönetimi altındaki nüfus büyük oranda Sünnî halktan oluştuğu için toplumsal çatışmalar hiç eksik olmaz. Hicretten üç yüz elli yıl sonra icat edilen Mevlit Kandili resmi kutlamaları böyle bir ortamın ürünüydü.
Bir açıdan bakılınca yönetimi altındaki Hıristiyan kitlenin Noel ayinlerine öykünme gibi bir gelenek yaratımı olduğu söylenebilir. Diğer yandan Sünnî halkıyla bitmeyen çatışmalara yönelik bir tedbir olmak üzere Müslümanlar arası ortak payda ihdası için Hz Muhammed’in doğduğu Rebiyülevvel ayının 12’nci günü kutlamaları icat edilmiş gibi görülebilir. Abbasi Halifelerinin otoritesiyle rekabet için devlet kurucusunun soyağacını, Hz. Ali ve Hz. Fatıma aracılığıyla Peygamber soyuna dayandırma ihtiyacı duydukları dikkate alınırsa Mevlid kutlaması da böyle bir politik tercih şeklinde anlaşılabilir. Her hâlükârda yüzyıllarca etkisini sürdüren tarihi akış çıktı ortaya. Zira Sünnî hükümdarlar, toplumlar, devletler de bu kutlamaları devam ettirmek mecburiyetini hissetti. Ya da bu yolla elde edilen faydanın peşine düştü, her Müslüman yönetici.
Hicretin ilk üç yüz yılının temel tartışma konuları düalist anlayışa karşı vahdet inancını yerleştirmek üzerineydi. Bu süreçte Kur’an mahluk mu tartışmaları Yahudi ve Hristiyan teologlarla girişilen tartışmalar, hayli düşünsel birikim oluşmasına hizmet etti. Diyalogların kazanımı olarak vahdet prensibi çerçevesinde Kur’an’ı mahluk kabul edenler de olmuştu İslam alimleri arasında, ezeli varlık sayanlar da. İslam düşüncesinde farklı ekollerin ortaya çıkışı, birliği bozan unsur sayıldı hep. Kur’an’ı yaratılmış varlık kabul edenlere göre, aksi takdirde Tek yaratıcı olan Allah katında bir de Kur’an ezeli varlık kabul edilmiş olurdu. İslam düşüncesinin temellerini oluşturan bu tartışmalar yazık ki devlet aklı işin içine girince düşünce özgürlüğü bile devlet zulmüne araç yapılmıştı. Mihne süreciyle sonuçlanmıştı. Mihne sonrası Kur’an ezelidir anlayışına yakın olan Selefi görüşler düşünce dünyasına hakim oldu, İslam tarihinde. Yaklaşık bir asır sonra da mevlit kandilinin icadıyla düalizm karşısında vahdet inancının bir hasar daha aldı.
Mihne sürecinden Horasan’da, Hilafet merkezinden uzakta olduğu için en az hasarla kurtulanlardan Maturidi, tanrının varlığına ve birliğine akıl yoluyla erişme yollarını tartışmıştı. Akıl yoluyla iman arayışına onu itense düalizmle mücadele ihtiyacıydı. Çünkü düalizmin zaman içinde İslam inancının temeli olan vahdeti zedeleyeceği endişesi taşıyordu. Yani vahdeti, birci düşünceyi İslam inancının temeline yerleştirmenin İslam’ı, mesela Hıristiyanlıkta sonradan oluştuğu gibi teslis benzeri farklılaşmalara karşı koruyacağını düşünüyordu. Bunun da biricik yolunu insan aklıyla, akıl yoluyla imanın keşfinde bulduğu söylenir. Böylece akıl yürütme yoluyla ulaşılacak bilginin seleften nakledilecek bilgiden üstün olduğu çıkarımına ulaşır.
İman ile akıl ilişkisini önemseyen bir başka alim, İmam-ı Azam Ebu Hanife de hadis rivayetlerinin toplanmasını, zaman içinde Kuran ayetleri katında kıymete büründürülebilme riski nedeniyle ret ediyordu. Peygamber sözleri de beşer sözüdür şeklindeki yaklaşımı nedeniyle Buhari onu neredeyse tekfir edecek derecede kötülerdi. Fakat tuhaftır tarihi kültürel vakıa olan Türk-İslam geleneğinde (burada bir siyasal yöntem olarak sentezci Türk-İslam ideolojisini kast etmediğimi, zamanın ruhuna binaen vurgulamakta fayda var) her ikisi de eş değer saygınlıkta görülür. İtikatta mezhebim Maturidi, amelde mezhebim Hanefi diyen Müslüman Türk, Maturidi’yi hiç bilmez, Ebu Hanife’yi mezhep kurucusu saydığı için sözlerini tartışılmaz kabul eder. Aynı zamanda Buhari’yi de onlarla denk tutar. Düşünce dünyamızın fakirliği Mihne’den miras zannımca. Aklı önceleyenlerle nakli önceleyenleri, onların tarihi çatışmalarını, birikime dönüştürmekten bile yoksun kalmışız. Rivayetçi geleneğin giderek güçlenmesi ekoller arası tartışmadan bihaber kalışımızla ilişkili olmalı. İlim ehlini türlü zulümle süründürüp sadece uygun gördüklerinin topluma yansımasına izin veren devlet politikalarının din sosyolojisi alanındaki belirleyici rolünü ortaya koyan mevlit kandilini yazmaya bir süre daha devam edeceğim sanırım.
Yazarlar
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.08.2025
28.02.2025
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024