Cemil KOÇAK
Evet, Latin Amerika… Hani şu “Tanrı’dan çok uzak, ama Amerika’ya çok yakın olan” kıtadan söz ediyorum. Türkiye onu çok uzun yıllar sadece muzcumhuriyeti olarak gördü. Kendisiyle kıyasladığında ise hayli geride.
Hugo Chavezsayesinde Latin Amerika’ya karşı ilgi arttı birden bire. Oysa Türkiye, Latin Amerika tarihiyle hiç ilgilenmedi. Bakıyorum da, 1960’larda ve 1970’lerde yayınlanmış birkaç gerilla el kitabı, Che Guevera, Fidel Castro ile, Şili’de 1973 yılında gerçekleşen askerî darbeden sonra Şili ve Allende, bize “Latin Amerika gerçeği”ni nakleden çeviriler olarak hâlâ baş köşede yer alıyor. Evet, Türkiye Latin Amerika’ya sırtını döndü ve tarihiyle hiçbir zaman ilgilenmedi. Kendi ülkesinin dışına bu kadar kapalı kalmak, yanlış analizlere de neden oldu. Peki, lâfı daha fazla dolaştırmadan doğrudan konuya gireceğim artık. Türkiye, katı bir tek parti diktatörlüğü iken, Latin Amerika’nın bazı ülkelerinde serbest seçimler yapıldığından hiç haberiniz oldu mu?
Şili’de parlamenter demokrasi
Sanırım Şili’ye ilgi 1970’li yılların başında Marksist başkan Allende ile ortaya çıktı. Fidel Castro ile Küba’nın dostuydu. Fakat onların aksine, barışçı bir seçim mücadelesiyle de sosyalistlerin iktidara gelebileceğini düşünüyordu. Düşündüğünü de gerçekleştirdi. Ne var ki, ABD’nin güdümünde bir askeri darbeyle devrilmesi, bizde de, pek çok ülkede olduğu gibi, Marksistlerin barışçı yollardan iktidara gelme yanlılarının hızla azalmasına neden oldu. Bu deneyimden çıkan tek bir ders olabilirdi artık: Devrim, mutlaka silâhlı olmalıydı.
Şimdi Şili’nin geçmişine bir göz atmanın zamanıdır: Daha 1920’li yıllarda Şili’de başkan seçilen Arturo Alessandri Palma’nın reformcu politikaları hayata geçemedi, fakat aynı sırada ülkede Marksist akım hayli güçlendi. 1924 yılında gerçekleşen askerî darbe, 1932 yılına dek geniş bir politik istikrarsızlık dönemini de başlatmış oldu. Bu dönemde görev alan on farklı hükûmet de başarılı olamadı. Nihayet Campo’nun yeniden seçimle başkan seçilmesinin ardından, 1932 yılında yeni anayasa kabul edildi. Şili’de Pedro Abelino Aguirre Cerda, 1938 yılında başkanlık seçimini kazandı ve 1941 yılındaki ölümüne dek yönetimde kaldı. Kendisi Halk Cephesi hükûmetinin adayıydı. Juan Antonio Rios, 1 Şubat 1942 tarihinde başkanlık seçimini kazandı. Hem de sol partilerin, merkezin ve muhafazakâr grupların desteğinde! Hepsi de bir önceki eski diktatör Ibanez’in diktatörlüğüne karşı birleşmişlerdi. 1932 yılından sonra Şili’de radikaller, yirmi yıl boyunca koalisyon hükûmetlerinde anahtar rol oynadılar. Daha sonra Videla, ki daha solda idi, başkanlık seçimini kazandı. Şili, uzun yıllar boyunca parlamenter demokratik yönetimi ayakta tutmayı başardı.
Tango, futbol ve karnaval mı?
Arjantin, Latin Amerika’nın en zengin ülkesi olarak da bilinir. Arjantin bizde tango, Peron ve neredeyse bir film artisti kadar ünlü eşi Eva Peron ile tanınır. Hele müzikalinden sonra, artık bu ülkeyi ve Peron’u tanımayan kalmamıştır sanırım.
Hadi, bir ipucu daha vereyim bari: “Don’t cryfor me Argentina” şarkısını da mı duymadınızyoksa? Öyleyse onu muhakkak Madonna’dan dinlemelisiniz.
Ama biraz da ülkenin yakın tarihinden söz edelim: Arjantin, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasından sadece iki yıl sonra 1916 yılında ilk serbest başkanlık seçimini gerçekleştirmişti. 1940 yılında radikaller mecliste çoğunluğu sağladılar. Muhafazakârlar da bir sonraki seçimde kazandılar. Siyasî rekabet sürdü. 1943 yılındaki başkanlık seçimi öncesinde gerçekleşen askerî darbe, 1944 yılı başında Albay Peron’un darbesi ile tamamlandı.
Venezuella’da 1941 yılında siyasî partilerin kurulmasına izin verilmişti. Nikaragua’da 1928 ve 1932 yıllarında başkanlık seçimi yapıldığını biliyor musunuz? Evet bu süre azdı, 1934’de yeniden başladığı yere diktatörlüğe dönüldü. Uruguay’da 1930’lu yıllarda serbest başkanlık seçimleri yapıldı.
“Biz bize benzeriz”
Buraya kadar yazdıklarımdan kıtanın büyük bir kısmının uzun dönemler boyunca başkan babalardan ya da çok kez birbirini izleyen askerî diktatörlüklerden uzak kaldığı anlamı çıkarılmamalıdır. Aksine, Latin Amerika tarihi, çok yakın zamana kadar hep ABD’nin arka planda yer aldığı açık diktatörlüklerin cirit attığı bir tarihtir. Lâkin bu geniş kıtanın kendine özgü bir tarihi olduğu ve yukarıda değindiğim bazı ülkelerinin demokrasiyi, biz ondan epey uzaktayken, yaşatmaya çalıştığını da bilmeliyiz. Pek çok Latin Amerika ülkesinde hızla genişleyen işçi sınıfı ve sosyalist güçlerin siyasî mücadelesi de bizde sosyalistlerin nedense pek ilgisini çekmemiştir. Oysa çok erken tarihlerde sosyalizm kıtada hayli etkin olmaya başlamıştı bile. İşçi sendikalarının da politikadaki ağırlığı hayli artmıştı. Özellikle 1940’lı yılların ikinci yarısında bu ülkelerde yaşananlar Türkiye ile daha kolayca kıyaslanabilir. Fakat bizde mukayeseli tarih denilince maalesef boş bir alanla karşılaşıyoruz. “Biz bize benzeriz” görüşü, her siyasî akım içinde o kadar içselleştirilmiş olmalı ki, hiçbir siyasî görüş, bu konuda diğerinden farklı bir tutum içine girmiş değil. Türkiye tarihinin biricik, eşi benzeri olmayan bir tarih olduğu anlayışı kırılmadan da bu türden bir karşılaştırmalı tarih egzersizine girmek elbette mümkün değil. Hele “muzcular”la kendisini kıyas edebilecek kadar bilgi birikimi de olmayınca, yapılabilecek hiçbir şey kalmıyor. Oysa Latin Amerika tarihi bize düşündüğümüzden daha yakın olabilir.
Demokrasi deneyimleri bize ders verir
Türkiye’nin demokrasi öyküsünü Latin Amerika ile karşılaştırmak, ki bu hiç alışılagelmiş bir husus değildir, çok ilginç olacaktır. Türkiye’nin tek partili rejimi en katı şekilde sürerken, bazı Latin Amerika ülkelerinde serbest seçimler yapılıyordu!
Türkiye’de hiç bilinmeyen bir husus, Latin Amerika ülkelerinin demokrasi tarihidir. Genellikle “muzcumhuriyetleri” olarak tanımlanan bu ülkelerin demokratik gelişmelerinin tarihi, Türkiye’de tamamen yok sayılmış, aşağılanmış ve küçümsenmiştir. Bu tavrın nedeni, yalnızca ilgisizlik değil, fakat sadece bilgisizliktir. Latin Amerika’nın yalnızca ABD’nin “arka bahçesi” olduğu ve bu ülkelerdeki tüm gelişmelerin bu ülke tarafından manipüle edildiği, dolayısıyla bu ülkelerin iç dinamiğinin hiç olmadığı varsayımı, Türkiye’de öylesine içselleştirilmiştir ki, Latin Amerika ülkelerine karşı merak daha başlangıçtan itibaren yitirilmiştir. Oysa, Latin Amerika’da pek çok ülkenin tarihi, Türkiye ile kıyaslandığında, demokratik gelişmeler açısından zengin ve renkli olup, çok daha uzun bir geçmişe sahiptir. Sanıldığının aksine, Latin Amerika’da pek çok önemli ülke, demokrasi ile askerî idareler arasındaki gidip gelme süreçlerinin yarattığı tecrübeleri ve birikimleri, Türkiye ile karşılaştırıldığında, hayli derinlemesine sindirmişlerdir. Pek çok Latin Amerika ülkesi, iç politikada sağın ve solun karşılıklı olarak serbestçe mevzilendikleri ve serbest politik rekabet içinde bulunabildikleri dönemler geçirmişlerdir. Bu dönemler, sanıldığının aksine, 1930’lu ve 1940’lı yıllara tekabül eder. Yani, Türkiye tek partili bir rejimdeyken, pek çok Latin Amerika ülkesi, aksine, demokratik gelişmelerin değişik aşamalarında bulunuyordu. Üstelik Türkiye’nin çok ötesinde bir derinlik içinde... Maalesef Türkçe literatürde bu konuda hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Latin Amerika ülkelerinin demokrasi tarihlerine ilişkin Türkçe tek bir metin dahi bulunmaması, aslında Türkiye’nin kendine benzeyen diğer ülkelerin deneyimlerinden ne kadar az öğrenebildiğini göstermektedir. Burada Türkiye sözcüğünü kullansam dahi, aslında kasdettiğim Türkiyeli aydınlardır. Türkiye, kendi deneyimini yegâne saydığı, dünya deneyimlerine sırtını döndüğü ve nihayet mahalli gerçekliğini dünyanın merkezine koyduğu, kendi tarihsel tecrübesinin karşılaştırmasını yapmadığı ölçüde ve sürece, tarih yazımında yol kat edemez. O halde önümüze geniş bir ufuk daha açılmaktadır: Latin Amerika ülkelerinin demokrasi tarihleri ile kendimizinkini mukayese etmek... Bu karşılaştırmadan dolayı zaman zaman üzüntü duyabileceğimizi de baştan müstakbel araştırmacılara duyurmak isterim!
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları


































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016