Cemil KOÇAK
Cumhuriyetin ilânına neredeyse daha bir ayvarken ‘Türkiyelilik’ tartışması; inanmadınız değil mi? Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp da bu kavramı ilk kullananlar arasındaydı...
Cumhuriyet ilanından önce Meclis’te tartışıldı
Ankara’da toplanan ilk Meclis 1923 baharında dağılmış, ardından yazın yeni seçim yapılmıştı. Şimdi 2. Meclis işbaşındadır artık. Meclis gündemi kalabalık; Millî Mücadele’ye fiilen karşı koymak üzere girişimde bulunan ya da hiç katılmayan subayların âkıbetini düzenleyen bir yasa tasarısı hazırlanmıştı. Artık Türkiye sınırları dışında kalan bölgeler “ahalisi”nden olup da, memleketlerine giden ve bir daha geri dönmeyenlerle; aynı durumda olup hâlâ orduda muvazzaf subay olarak bulunan diğerlerinin âkıbeti de aynı tasarıda belirlenmişti. Açıkçası, tam 1 yıl önce kazanılan Millî Mücadele’nin ardından subaykadrosunda tasfiyeye gidiliyordu. ‘Heyeti Mahsusalar’ işte böyle kuruldu. Hem askerler, hem de sivil memurlar için.
‘Türkiyeli’ lâfını da kim icad etti?
Tasarının müzakereleri sırasında bugünlerde pek sık tartışma konusu olan bir başka noktaya eğilelim: Millî Savunma Bakanı Kâzım Özalp Paşa, hâli hazırda sınır dışında kalmış subayları ele aldığında, özellikle de Yemen’de esir düşmüş olanların durumundan söz ediyordu. Orada kalnlar arasında Arnavutlar, Araplar vardı. ‘Muhtelif milletlere mensup olanlar vardı.’ Paşa şöyle diyordu: “Bizişi tabiî kendi hududu millîmiz dahilinde olanlara, Türkiyeli olanlara hasretmek istiyoruz.” ‘Türkiyeli zabitan’ın geri dönmesinin sağlanmasına çalışılmalıydı.
Dışarıda kalan ‘Türkiyeli’ subaylar
Tıpkı Kâzım Paşa gibi Karesi (Balıkesir) milletvekili olan Mehmet Vehbi Bolak da, “gelecek zabitanın Türkiyeli olduğu” belirtilmezse; bu takdirde sınır dışında kalmış ‘ahali’den olanların geri dönmelerine imkân hazırlanacağını ve bunun da doğru olmayacağını vurguluyordu. Ardından şöyle bir öneride bulunuyordu: “Buraya” hava, kara, denizve jandarma sınıflarına mensup “Türkiyalı” [Yanlış yazmadım; dizgi hatası da değil; orijinal metinde böyle yazıyor; ‘Türkiyeli’ ile ‘Turkiyalı” aynı şey!] muvazzaf” emekli “ve ihtiyat [yedek] ümera ve zabitan demeli ve herhalde Türkiyeli olduğu” belirtilmelidir. Ancak Türkiyeli demeyenler de vardı. Kocaeli milletvekili Mustafa Keremzade, “Türk zabitanı Türkiye’de hizmet edecektir” diyordu. Hemen ardından İstanbul milletvekili Abdurrahman Şeref Bey, “Türkiyeli olan zabitan”dan söz ediyordu. Kim, kimden nasıl söz ediyordu, bunu o zaman Şeref Bey de merak etmişti. Ona göre, hâli hazırdaki sınırlar içinde kalan yerler ahalisinden olan subaylar, “Türkiyeli” idi. Bu terminolojiye o kadar alışkın olunmuştu ki, Abdurrahman Şeref Bey, “gerek Türkiyeli olsun, gerek ora ahalisinden” [sınır dışında kalmış bölgeler ahalisinden anlamında] diyordu.
'Oralılar' ve 'Türkiyeliler' ayırımı
Buraya kadar ikna olmadıysanız, devam edebilirim: Bu kez de söz sırası Bozok (Yozgat) milletvekili Süleyman Sırrı İçöz’de: “Orada kalmış olan Türkiyeli erkân, ümera, zabitan ve mensubini askeriye.” Bunun üzerine Kâzım Paşa yeniden söz alacak ve “Türkiyeli olan ve olmayanlar”ın ayrılmasının talep edildiğini belirtecektir. O da, ‘ister Türkiyeli olsun, isterse olmasın’ diyerek, bu ifadeyi benimsediğini açıklıyordu. Tasarıda sadece ‘Türkiyeliler’ istisna edilmişti. Çünkü, “Türkiyeli buralıdır, buraya gelecektir” diyordu. Gerçekten de tasarının 5. maddesinde ‘Türkiyeli’ tanımı açıkça geçiyordu! Bu arada Çorum milletvekili Mustafa Elvan Cantekin de, “Türkiyeli erkân, ümera diyoruz” diyordu. Sonra da soruyordu: “Türkiyeli olmayı tahdit ettik mi [sınırlandırdık mı]?” “Kime Türkiyeli diyoruz? Onu anlayalım.”
Peki ama Türkiyeliler kimdir, nerelidir?
Evet, güzel soru; bugünlerde de bu soruyu çok kişi soruyor da, bazıları bu tartışmanın 90 yıl kadar önce yapıldığından bîhaber; hatta bunların arasında bazı ünlü, anlı şanlı ‘tarihçi’lerimiz de var. Onlara da meseleyi tüm açıklığıyla anlatmak için bir fırsat çıktı şimdi. ‘Türkiyeli’ kime deniyor, daha doğrusu Meclis çatısı altında ‘Türkiyeli’ diyenler ne demek istiyorlar? Kâzım Paşa’nın yanıtı net ve açık: (içimden ‘tarihçiler açın kulaklarınızı’ demek geliyor ama lâfı paşamıza bırakalım) “Efendim” diye devam ediyor Kâzım Paşa, Millî Savunma Bakanı olarak, (bazı Osmanlı tarihçilerimiz anlayamayabilir; onların da anlayabilmesi için Müdafaai Milliye Vekili’nden söz ettiğimi söyleyim de, anlasınlar bari) ve şu açıklamayı yapıyor: “Fırkanın programlarında ve kânunlarımızda Türkiyeli tâbiri konulmuştur.”
En mühim meselemiz Türkiyeliliktir
Tartışma burada bitmiyor; bu kez Mustafa Elvan Cantekin yeniden söz alıyor; “efendiler” diye başlıyor ve “burada en mühim bir meseleye temas ediyoruz diye sürdürüyor konuşmasını. “O da Türkiyeli meselesidir” diyor. Ve ardından meseleyi kendince şöyle açıklamaya çalışıyor:
Tesadüfen Şam’da doğsa
“Benim fikrimce hiçbir zaman Türkiye hududunu tayin etmemişizdir.” “Zabitan içinde öyle insanlar bulunacak ki, kendisi Şam’da doğmuş, Halep’de doğmuş, fakat ırken kendisi Türk kanıyla yoğrulmuştur ve oradaki Arap cereyanlarına karşı bütün ruhu ile Türklüğü müdafaa etmiş ve onlarla mütemadiyen çarpışmıştır. Şimdi biz bu adamın memlekette, hududu millî dahilinde selameti namına memur olan pederinin tesadüfen Şam’da, Bağdat’ta dünyaya gelmiş bir adama, biz Türk ve Türkiyeli demeyecek miyiz? Bu memleketin Türk evlâdı kanı ile yoğrulmuştur. Binaenaleyh Türk kanı olan bir kimse, isterse Türkiye’nin bugünkü hududu kenarında bulunsun, bu Türkiyelidir benim için. “Bizim memlekette doğmuş, ne ahlâkı ile, ne ruhîyatı ile memleketimizle kat’îyen alâkası olmayan adamları, memleketin dahilindekileri, memleketin evlâdıdır diye, Türkiyeli diye, bunu kabul edip, memleketi için daima zihnî, ruhî, bütün maddiyatı ile memleket hizmetinde eskimiş bir adama, biz nasıl olur da, Türkiyeli demeyeceğiz?”
Zihinler çok karışık
Zihinlerin ne kadar karmakarışık olduğunu anlatmak isteseydik, herhalde bu konuşmadan daha güzel bir örnek bulmamızkolay olmazdı. Bu karmaşık ifadeleri çözecek, açık ve net bir tanıma doğru ilerleyebileceğimiz bir rota var mıdır diye soracak olursanız; son çare yeniden söz alan Kâzım Özalp’ın söylediklerine müracaat etmektir belki: “Şam’da doğmuş ve Yemen’e gitmiş, orada hizmet etmiş bir zabit. Bunun Türkiyeli tabirini bir istimal ederken [kullanırken], bu eğer maaile [bütün aile] Türkiye’de mutavattın ise, bu Türkiyeli olur. Yani bizim hududu millimiz dahilinde mutavattın ise. Fakat ailesi Şam’da, Beyrut’ta, Suriye’de. Kendisi oraya gitmiyor, buraya geliyor.” “Fakat ailesini buraya getirmiş, bizim memleketimiz dahilinde iskân etmişse, Türkiyeli olur. Yok, eğer ailesini orada bırakmış, gelip burada ben vatanıma hizmet edeceğim [demişse], biz buna Türkiyeli demeyeceğiz. Behemehal maaile hududu millî dahilinde iskân etmesi lâzımdır.” Kâzım Paşaya soracak olursanız, “Türkiyeli tabiri böyledir, zannediyorum böyledir” diyordu. O, tasarıda geçen “Türkiyeli” ifadesinden bunu anlıyordu.
Gayri Türk’ler ne olacak peki?
Mesele bitti sanıyorsanız, yanılıyorsunuz, tasarının bir maddesinde de ‘gayri Türk”lerden söz ediliyordu çünkü. Şimdi ne olacak? En iyisi Meclis’in yaptığını yapalım ve “Türkiyeli” ne demektir sorusunun yanıtını almak için tasarının bu maddesini anayasa komisyonuna iade edelim! Oysa 1926 yılında İzmir suikastı davasından asılacak olan Halis Turgut Bey, “bizim memleketimiz Türktür; artık bizim memleketimizde ve bizim ordumuzda Türk yaşamalıdır” diyordu. Cantekin ise hala ısrar ediyordu:
Türklük nerede başlar, nerede biter
“Türkiyeli olarak tesbit etmelidir; Türkiyeli olarak tesbit ettikten sonra, bütün Türkiyeliler alınırlar; Türkiyeli olmayan memurin bundan sonra Türkiye’de ifayı hizmet edemez.” Araplarla yabancı unsurların ordudan çıkarılmak istendiğine değinildiğinde ise, bir milletvekili de, bu kez“bu kıymetli arkadaşları Türklüğe daha ziyade” bağlamaktan söz ediyordu. “Onlardan azami istifade” gerekirdi. Biga milletvekili Samih Rıfat Bey de, “milliyet için şimdiye kadar kan tahlil edilmemiştir; milliyet revabıtı [bağı] kandan ibaret değildir; harstır, dindir” diyordu.
Tartışma uzamıştı; pek çok milletvekili de Türklük tanımı üzerinde açıklamalar yapmaya başlamışlardı. Türklük nerede başlar, nerede biterdi? Çok daha geniş bir daire çizenler de vardı; hayli dar bir yorumla yetinenler de. Uzun tartışmalar sonucunda, tasarıda yer alan “Türkiyeli” tanımı olduğu gibi bırakılmıştı. Herkesin kendisine göre yorumlamasına meydan verecek şekilde!
CHF programında Türkiyelilik
HANİ koskocaman bakan söylemese, asla inanmayacağımız bir açıklama daha! ‘ Efendim, fırkalarının, yani partilerinin, yani o zaman kendisinden başkaca bir parti olmadığına göre, hani sonra Cumhuriyet Halk Partisi olandan söz ediyorum tabii, programında meğerse “Türkiyeli” tabiri geçiyormuş; hadi bunu geçelim; bir de ne varmış bilin bakalım: Yasalarımızda da “Türkiyeli” tâbiri geçmiyor muymuş; artık daha neler neler, maydonozlu köfteler. Fakat daha ciddî tartışmaları da ihmal etmeyelim lütfen; çünkü Mustafa Elvan Cantekin de ısrarlı: “Henüz bizde kanunen izah edilmemiştir; bunu anlamak isterim” demekte. Bakan da ısrarlı ama: “Türkiyeli kelimesi, fırka nizamnamelerinde ve kanunlarımızda mevcuttur. Bunu burada nasıl izah edeyim ben? Türkiyeli, bizim hududu millîmiz dahilinde tavattun etmiş [vatan edinmiş; yerleşmiş] Türk zabitleridir. Benim fikrime göre böyledir. Bunu herkes nasıl tefsir ediyor bilmem.” Evet, anladınız, bakan da ısrarlı, fakat “Türkiyeli” tanımını açıklamakta basbayağı zorlanıyor. Sadece kendi kanaatiyle yetinmemizi istiyor. Vehbi Bolak ise, dışarıda kalan “ırkdaşlarımızı” getirtmekten söz ediyor.
Bu konudaki tartışmaları ve çok geniş bilgiyi kitabımda (tamamını yayınladığım Meclis görüşmelerinde) bulmanız mümkündür. Şimdiye kadar bu oturumdaki tartışmaya hiçkimsenin dikkat çekmemiş olması da ayrıca ilginçtir. “Türkiyelilik” tartışması daha da gerilere kadar uzanıyor muydu acaba diye soracak olan varsa; yanıtı hazır: 1923 yılında CHP tüzüğü hazırlanırken üçüncü maddesinde şu formülasyon önerilmişti: “Halk Fırkası’na Türk harsını kabul etmiş olan her Türkiyeli ferd dahil olabilir.” Ama şu şekilde kabul edildi: “Halk Fırkası’na her Türk ve hariçten gelip Türk tâbiyet ve harsını kabul eden her ferd dahil olabilir.” Bu bilgiyi bana iletmiş olan Prof. Dr. Zafer Toprak’a teşekkür ederim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016